Uyandığımda ellerim arkamda bağlanmış bir hâlde bir yük
arabasının yatağında yatıyordum. Başım zonkluyordu. Daha
kötüsü araba bozuk yolda ilerledikçe çok berbat bir ağrı saplanıyordu. Conner bana yatmam için en azından yumuşak bir
yatak verebilirdi.
Durumum normale dönene kadar gözümü açmamak
için direndim. Bileklerimden kaim bir iple bağlanmıştım. İp
o kadar kalındı ki dizgin olarak kullanılabilirdi. Eğer bir dizginse acaba onu kullanmak son anda mı akıllarına gelmişti
diye merak ettim. Belki de Conner beni zor kullanarak götürmesi gerekeceğini düşünememişti.
Conner daha hazırlıklı gelmiş olmalıydı. Beni bu kaim
iple bağlamış olmaları işime yaradı. Düğümü çözmek daha
kolaydı.
Yakınımda birileri öksürdü. Ama Conner olduğunu sanmıyordum, sesi onunkine benzemiyordu. Belki haydut adamlarından biriydi.
Tek gözümü mümkün olduğunca yavaşça açtım. Soğuk
bahar günü kararmaya başlamıştı ama daha yağmur yağacağa benzemiyordu. Çok kötüydü bu, yağmur yağsa yıkanabilirdim. Conner'm adamlarından biri arabanın arka tarafmdaydı ve
arkamızdaki manzaraya bakıyordu. Bu da muhtemelen Conner ve diğer adamın arabanın ön tarafında oturduğu anlamına
geliyordu.
Sol taraftan başka bir öksürme sesi geldi. Sesin nereden
geldiğini görmek için başımı o tarafa çevirdim. Orada iki çocuk oturuyordu. Bana yakın oturan kısa boylu çocuk öksürüyor gibiydi. İkisi de yaklaşık benim yaşlarımdaydı. Öksüren
çocuk hasta ve solgun görünüyordu. Diğeri ise daha iri ve
yanık tenliydi, ikisinin de açık kahverengi saçları vardı. Gerçi öksüren çocuğun saç rengi sarıya yakındı. Yüzünün hatları
da yuvarlaktı. Nereden geldiğinden şüpheliydim. Zamanının
çoğunu çalışmak yerine yatakta hasta hâlde geçirmiş olmalıydı. Ve diğer çocuğun durumu ise tam tersiydi.
Bense bu ikisinin karışımı gibiydim. Dikkat çekici hiçbir
özelliğim yoktu. Ortalama bir uzunluktaydım. Bu, babamı
hayal kırıklığına uğratan ve benim başarılı olmamı engellediğini düşündüğü birçok özelliğimden sadece biriydi. Saçlarım
karmakarışık ve koyu sarıydı ama her geçen ay rengi açılıyordu. Ayrıca kesilme vakti çoktan gelmişti. Akılda kalmayan bir yüzüm vardı ve bu da benim için başka bir avantajdı.
Çocuk tekrar öksürdü. Ben de gerçekten hasta mı yoksa
boğazını temizleyerek dikkatimizi çekmeye ve bize bir şeyler
söylemeye mi çalışıyor diye anlamak için iki gözümü birden
açtım.
Ona bakışımı yakaladı. Bakışlarımız kilitlendi. Artık uyuyormuş numarası yapmanın bir faydası yoktu. En azından
ona karşı. Acaba sırrımı açığa çıkaracak mıydı? Bunu yapmayacağını umdum. Düşünmek ve talihsiz yaralarımın iyileşmesi için zamana ihtiyacım vardı.
Zaman ise benden yana değildi.
"O uyanık!" Bu iri olan çocuktu. Çığlığı arabanın arkasında oturan adamın dikkatini çekti.
Beni tokatlamak için emekleyerek bana doğru geldi. Buna
hiç gerek yoktu çünkü gözlerimi neredeyse tamamen açmış
tım. Uyandığıma yemin ettim. Beni oturur pozisyona getirir-
ken de çok ürktüm.
Conner oturduğu yerden "Çok sert davranma," diye ses-
lendi. "O bir misafir, Cregan."
Cregan olarak bilinen adam bana düşmanca bir bakış attı.
Hiçbir şey söylemedim. Sadece onun ölmesini dilediğimi
yüz ifademle en açık bir biçimde gösterdim.
Conner "Cregan'la tanıştın," dedi. "Arabayı süren de
Mott," diye ekledi.
Mott bana baktı ve başıyla beni selamladı. O ve Cregan
birbirlerinden çok farklı olarak yaratılmamışlardı. Mott uzun
boylu, koyu tenli ve neredeyse keldi. Kalan saçları siyahtı
ve kafası tamamen tıraşlanmıştı. Meyhanenin önünde oturan
ve kasaptan kaçmaya çalışırken beni çelme takarak düşüren
oydu. Mott'un tam tersine, Cregan kısaydı. Benden çok uzun değildi ama yanımdaki yanık tenli çocuktan kısaydı. Gününün çoğunu dışarıda geçiren biri için şaşırtıcı derecede solgundu. Kaim telli ve sarı saçları vardı ve onları atkuyruğu
yapmıştı. Mott zayıf ve kaslıydı. Cregan yetimhanede kafama sopayla çok sert vurmuştu. Ama şimdi, tanıdığın! Cregan ' dan daha yumuşak görünmüştü.
Birbirinden bu kadar farklı iki insan olabilmesi ve benim ikisinden de aynı derecede hoşlanmamış olmam ne
garipti.
Conner benimle birlikte arabada olan iki çocuğu işaret
ederek "Bunlar Latamer ve Roden," dedi.
Sürekli öksüren Latamer'di. Roden de benim uyanık olduğumu ispiyonlayandı. îkisi de kafalarını sallayarak bana
selam verdiler. Sonra Latamer neden burada olduğumuz konusunda benden daha fazla fikri olmadığını ifade etmek için
omuz silkti. "Açım," dedim. "Bu akşam yemekte rosto yemeyi planlamıştım o yüzden vereceğiniz yemek bundan iyi olmalı."
Conner kahkaha attı ve kucağıma bir elma fırlattı. Ellerim hâlâ bağlı olduğu için onu tutamadım ama elma düşmeyip
kucağımda kaldı.
Roden uzandı, elmayı kaptı ve koca bir ısırık aldı. "Buraya getirilirken kavga edip problem çıkarmadığım için aldığım ödüllerden biri. Ellerim bir tutsak gibi bağlı değil."
"O benimdi," dedim.
Conner "Elma, onu almak isteyen herhangi biri içindi,"
dedi.
Yine bir sessizlik oldu. Sadece Roden'in elmayı yerken
çıkardığı ses duyuluyordu. İşe yaramayacağını bildiğim hâlde ona buz gibi bir bakış fırlattım. Eğer o da benim gibi bir
yetimhaneden gelmişse nasıl hayatta kalınacağını biliyor olmalıydı. İlk kural, yiyeceği bulduğun an onu hemen almaktı.
Latamer ve Roden'e "Hiçbiriniz Conner'a karşı koymadınız mı?" diye sordum.
Latamer kafasını hayır anlamında salladı ve öksürdü.
Muhtemelen karşı koyacak gücü yoktu. Roden öne eğildi ve
kollarını bacaklarına doladı. "Kaldığın yetimhaneyi gördüm.
Benim yaşadığım yerden on kat daha büyük. Sonra Conner
geldi ve onunla işbirliği yaparsam büyük bir ödül alabileceğimi söyledi. O yüzden ona karşı gelmedim."
Conner'a "Başıma sopayla vurmak yerine benimle de
böyle güzel bir konuşma yapabilirdin," dedim. "Ödül nedir?"
Conner dönüp cevap vermedi. "Önce işbirliği yap, sonra
ödül hakkında konuşuruz."
Roden elmanın çöpünü arabadan dışarı attı. Onun tamamını yiyecek kadar nezaketi bile yoktu.
"Beni şimdi çözebilirsin," dedim. Bu muhtemelen o kadar
kolay olmayacaktı ama denemekten zarar gelmezdi.
Conner cevap verdi. "Bayan Turbeldy beni o konuda uyardı. Yetimhaneden çok sık kaçarmışsın. Nereye giderdin?"
"Elbette kiliseye. Günah çıkarmaya."
Roden bir kahkaha patlattı ama Conner bunu çok komik
bulmuşa benzemiyordu. "Tanrı'yla dalga geçtiğin için açlıktan ölmene göz yumabilirim, çocuk."
Başımı arkaya yasladım ve gözlerimi kapadım. İçinde benim olduğum herhangi bir konuşmanın sona ermesini umuyordum. Yolun çoğu kısmında işe yaradı bu. Roden kiliseye ne kadar bağlı olduğuna dair bir şeyler söyledi ama bunu
umursamadım. Ne söylediğinin bir önemi yoktu. Burada
uzun süre kalmayı planlamıyordum.
Yaklaşık bir saat sonra araba, benim de daha önce geldiğim ufak bir kasabada durdu. Kasabanın adı Gelvins'ti. Ne
kadar küçük olursa olsun böyle bir ismi hak edip etmediğine
emin değilim. Gelvins bir kasabadan çok merkeze uzak bir köye benziyordu. Caddelerde çok az dükkân vardı ve acınası
hâlde bir düzine kadar ev vardı. Carthya'daki evler iyi inşa
edilmiş ve sağlamdılar. Fakat Gelvins'teki insanlar fakirdi,
tarlaları kuruydu. Buradaki çok az insan sağlam, lüks bir ev
hayali kurabiliyordu. Çoğununsa böyle bir eve sahip olacak
parası yoktu. Bu ince ahşap evlerin çoğu sert bir fırtınada
yerle bir olacak gibi görünüyordu. Araba, kapısında bir tabela olan barakanın önünde durdu. Burası Gelvins Sosyal Yetimhanesi'ydi. Burayı biliyordum. Bayan Turbeldy, beni geçici olarak kapı dışarı ettiğinde aylarca burada kalmıştım. "Bilmiyor musunuz?" diye sordum.
Latamer omuz silkti ama Roden "Özel bir çocuk arıyor
ama nedenini bilmiyorum," dedi.
"Beni istemeyecek." Latamer'in sesi o kadar kısık çık-
mıştı ki atların homurtusu sesini neredeyse bastırmıştı. "Ben
hastayım."
"Belki de ister," dedim. "Ne için istediğini bilmiyoruz."
Roden "Ne isterse yapmayı planlıyorum," dedi. "Bir daha
yetimhaneye dönecek değilim ve sokaklarda da geleceğim
yok." v
"Bevin Conner kimdir?" diye sordum. "İkinizden biri
onun hakkında bir şeyler biliyor mu?"
Latamer "Onun, Roden'le benim kaldığım yetimhaneyi
işleten Efendi Grippins ile konuşmalarına kulak misafiri ol-
dum," diye geveledi. "Kralın danışmanının arkadaşı olduğu-
nu söyledi."
Başımı sallayarak "Kral Eckbert mi?" diye sordum. "O zaman, Conner yalan söylüyor. Herkes kralın tek bir arkadaşı bile olmadığını bilir."
Latamer omuz silkti. "Arkadaşı ya da düşmanı fark etmez.
Efendi Grippings'i kralın hizmetinde olduğuna ikna etti."
"Fakat bizimle işi ne ki?" diye sordum. "Bir avuç dolusu
yetimi ne yapacak?"
Roden "Sadece bir çocuk istiyor," diye hatırlattı. "Geri kalanımız Conner'm işine yaramadığımız anda kapı dışarı edileceğiz. Efendi Grippings'e söylediği kadarıyla durum
böyle."
Roden'e "Bu işi sizin için kolaylaştırabilirim," dedim.
"Beni çözün ve ben yoluma gideyim. Böylece yarışacağınız
kişi sayısı azalır."
Roden "Böyle bir şey yapmayacağım," dedi. "Senin kaçışından sorumlu tutulup cezalandırılmak istediğimi mi sanıyorsun?"
Conner yanma Mott'u aldı ve Cregan'ı da bize göz kulak
olması için yanımızda bıraktı. Conner gider gitmez Cregan
arabadan aşağı atladı. Bize bir içki içmek için meyhaneye
gideceğini ve herhangi birimiz kaçmaya çalışırsa onu kendi
elleriyle öldüreceğini söyledi.
Roden "Bir yetim daha mı?" diye sordu. "Herhâlde Conner ülkedeki tüm yetimhanelere uğrayacak. Bizden ne istiyor
olabilir acaba?" "Bilmiyor musunuz?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP PRENS ( Âscendance Üçlemesi - 1)
Historical Fiction4 Çocuk. Tehlikeli bir plan. Ele geçirilmesi gereken bir krallık. Ascendance topraklarının kralı, kraliçesi ve tahtın varisi olan prensi hain bir tuzakla öldürülmüştür. Bir iç savaşın ya da düşman saldırısının başlaması an meselesidir. Conner kralı...