BÖLÜM 21

34 10 1
                                    

Errol o sabah, elinde Conner'm beni buraya getirdiği ilk gün­kü kıyafetlerle odama girdi."Nihayet," dedim. "Bunları niye bu kadar geç getirdin?" Errol duraksadı ama sonunda soruma cevap vermek yeri­ne onun için herhangi bir ödülüm olup olmadığını sormaya karar verdi.Hafifçe "Neden bahsettiğini bilmiyorum," dedim. "Eğer kütüphaneye gidecek olursan Conner'm aile tarihi kitabında bir tümsek olduğunu göreceksin. Onu düzleştirebilirsin." Errol sırıttı. "Alınmayın efendim ama üçünüz de buraya eliniz boş geldiniz. O sikkeyi nereden bulduğunuzu sormam akıllıca olur."Başımı salladım. "Gerçek şu ki Erol, bunu sorman çok da akıllıca değil. Kıyafetlerimi geri getirdiğin için teşekkürler. Şimdi çık ve beni yalnız bırak.""Kıyafetlerinizi yerleştirebilirim, efendim.""Bunu ben de yapabilirim. Kapıyı arkandan kapat."Errol çıkar çıkmaz kıyafetlerimi kontrol etmeye başladım. Yıkanmışlardı ve biri gömleğimin yan tarafındaki söküğü dikmişti. Bunlar dışında eskisi gibi görünüyorlardı. Bu kı­yafetler tam bana göreydiler. Conner'm bize giydirdiği


 ipekler ve kaliteli dokumalar bana ait değildi. Rahat değillerdi. Onları giydiğim zaman kendimi bir beyefendi gibi hissetmi­yordum. Bir prens gibi hissetmediğim de kesindi. Kendimi bir sahtekâr gibi hissediyordum. Aslında kelimenin tam an­lamıyla öyleydim.Pantolonumu katlamadan önce ceplerini kontrol ettim. Gözlerim fal taşı gibi açıldı ve içeri gelmesi için Errol'a ses­lendim."Bunun cebinde bir şey vardı," dedim. "O nerede?"Errol başını bilmiyorum anlamında salladı ama bildiği çok açıktı. "Değerli bir şey yoktu, efendim."Ona daha da yaklaştım. Yüzü bembeyaz oldu. "Onu attın mı peki?"Errol neredeyse fısıldayarak "Conner kıyafetlerini geri istediğinizi duymuş. Size getirmeden önce onları incelemek istedi. Eğer kayıp olan bir şey varsa bunu kendisine sormalı­sınız efendim."Dakikalar sonra kapıyı çarparak, hışımla Conner'm küçük yemek odasına daldım. "Altınım nerede?"Conner "Mott nerede?" diye sordu. "Senin yanında olma­lıydı.""Buraya geldiğimi bilmiyor. Altınım nerede?""Neden bahsettiğini bilmiyorum. Şimdi gel, otur ve bir şeyler ye." Roden ve Tobias'ınyakınındaki bir sandalyeyi işaret etti. İkisi de bana delirmişim gibi bakıyorlardı.Oturmaya niyetim yoktu. "Altın. Buraya gelmeden önce giydiğim pantolonun cebindeydi. Onu sen aldın."Conner "Ondan mı bahsediyorsun?" diye kahkaha attı. "Aptal çocuk. O bir taştı, altın değildi.""Evet öyleydi ve o benim."Conner başını hayır anlamında salladı. "O sahte bir altın, Sage. Muhtemelen onu bir üçkâğıtçıdan satın almışsındır." "O bir hediyeydi ve gerçek. Onu geri istiyorum."

"Hayır." Conner ellerini kavuşturdu. "Bir prens hatta kral olmak için eğitiliyorsun. Bir kral cebinde sahte bir altın taşı­maz. Kraliyet ailesine katılmak için sıkı çalış. Nereye gider­sen git gerçek altın taşıdığını göreceğim.""Burada hepimiz sahteyiz. Eğer altın konusunda doğruyu söylüyorsanız benim için o taşı taşımaktan daha uygun bir şey olamaz. O nerede?"Conner "O artık benim," dedi. "Bir gün onu amacına uy­gun kullanabileceğime eminim. Belki de taşı yakındaki ne­hirde kaydırırım. Şimdi lütfen otur. Kraliyet soyu ile ilgili konuşmaya başlamak üzereydik.""Siz konuşun," dedim. "Benim yapacak daha önemli işle­rim var." Ve hışımla odayı terk ettim.O sabah ne okuma-yazma ne de tarih derslerine katıldım. Öğleden sonra, Mott ve Cregan bize doğru gelirken Tobias, Roden ve ben de ahırlara doğru gidiyorduk. Mutfaktan aşır­dığım elmayı yiyordum ama yüz ifadelerinden onu bitirmek zorunda olduğumu düşünmedim.Tobias bana "Kızgın görünüyorlar," dedi. "Ne yaptın?""Her zaman bir şey mi yapıyorum?" diye sordum. "Sen ve Roden onların ilgisini çekecek bir şeyler yapmıyor musunuz?"Roden "Her zaman bir şey yapıyorsun," diye onayladı.Bir an kaçmayı düşünsem de bunu denememin bir işe ya­ramayacağı kesindi. Ahırlarla ev arasında kapana kısılmıştık ve beni yakalamaları an meselesiydi. Dahası alacağım cezayı daha da beter hâle getirmenin bir anlamı yoktu.Cregan iki eliyle göğsüme vurdu ve beni yere yapıştırdı. Tabii ki elma elimden düştü ve çamura saplandı. "Taş nere­de?" diye sordu.

Yere düşünce nefesim kesildi ama yine de "O altın," diye homurdandım."Onu efendimizden çaldın.""Onu benden kim çaldı? Bunu, evrenin yeniden dengeye gelmesi için yaptım."Mott beni "Dövüşmek istemezsin, Sage," diye uyardı. "Şimdi lütfen söyle, taş nerede?"Çenemi öne çıkardım ve çizmemin topuğu ile çamuru kaz­dım. Belki haklıydı ama bunu itiraf etmeyecektim.Mott bıçağını çıkaran Cregan'a "Onu getir," dedi ve bana kalkmamı emretti. Kalktığımda Cregan bıçağı boğazıma da­yadı ve kolumu kavradı. Cregan yanımda ve Mott da hemen arkamızda Farthenwood'a geri döndük.Conner odasındaki geniş meşe masanın arkasında dikilmiş beni bekliyordu. Cregan beni masanın önündeki sandalyeye fırlattı. O ve Mott hemen karşımda ayakta beklemeye başladılar.Conner sakince "Taş nerede?" dedi.Ben de sesime aynı sakin ifadeyi yerleştirerek "Koyduğu­nuz yerde değil mi?" diye karşılık verdim.Bu cevabım Conner'ı ateşledi. Cregan'a başıyla işaret etti ve o da suratıma esaslı bir tokat indirdi. Ağzıma gelen kanın tadını aldım ve gözlerimi bir anlığına kapattım. Açmak için sızım geçene kadar bekledim.Conner "Seni yetimhaneden satın aldım!" diye bağırdı. "Bu sana sahip olduğum anlamına gelir. Yani senin sahip ol­duğun her şey benim demektir! O taş benim." i"Eğer gerçek altın değilse o taşı neden istiyorsun?" diye sordum."Çünkü onun sende durmasını istemiyorum! Cebinde sah­te altın taşıyan birini prens adayı olarak sunmayacağım. O nerede?""Belki de onu kaybettin," dedim.

Cregan bana bir tokat daha attı. Bu seferki daha sertti. Conner "Onu zindana götürün," diye fısıldadı. "Yapmanız gerekeni yapın ama yara izi bırakmayın.""Hayır, bekleyin." Korku içimi kaplayınca gözlerim bü­yüdü. Orada ne olacağını biliyordum. "Bunu yapma, Conner!Sadece bir taş. Duymak istediğin bu mu?"Conner iki elini de masaya yasladı ve bana doğru uzandı. "İstediğim, Sage, benim isteklerime boyun eğmen. Senin ka­yalıklardan atlamanı istediğimi söylersem, atlamanı istiyo­rum demektir. Senin okyanusun en uzak noktasına yüzmeni istediğimi söylersem, yüzmeni istiyorum demektir. Taş umu­rumda değil. Ama onun artık sana ait olmadığını söylersem, senin sadakatini, saygını ve itaatini beklerim. Sana son bir şans vereceğim? Taş nerede?"Kalp atışlarımın sesi kulaklarımda çınladı o yüzden onu zar zor duyabildim. Tek bildiğim hayatım ona bağlı olsa da o taşı benden alamayacağıydı. Ve sanırım hayatım ona bağ­lıydı.Conner "Onu götürün," dedi. Mott ve Cregan beni kol­larımdan tutup sürüyerek, tekmeleyerek ve bağrışlar içinde dışarı çıkardılar.

KAYIP PRENS ( Âscendance Üçlemesi - 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin