Errol o sabah, elinde Conner'm beni buraya getirdiği ilk günkü kıyafetlerle odama girdi."Nihayet," dedim. "Bunları niye bu kadar geç getirdin?" Errol duraksadı ama sonunda soruma cevap vermek yerine onun için herhangi bir ödülüm olup olmadığını sormaya karar verdi.Hafifçe "Neden bahsettiğini bilmiyorum," dedim. "Eğer kütüphaneye gidecek olursan Conner'm aile tarihi kitabında bir tümsek olduğunu göreceksin. Onu düzleştirebilirsin." Errol sırıttı. "Alınmayın efendim ama üçünüz de buraya eliniz boş geldiniz. O sikkeyi nereden bulduğunuzu sormam akıllıca olur."Başımı salladım. "Gerçek şu ki Erol, bunu sorman çok da akıllıca değil. Kıyafetlerimi geri getirdiğin için teşekkürler. Şimdi çık ve beni yalnız bırak.""Kıyafetlerinizi yerleştirebilirim, efendim.""Bunu ben de yapabilirim. Kapıyı arkandan kapat."Errol çıkar çıkmaz kıyafetlerimi kontrol etmeye başladım. Yıkanmışlardı ve biri gömleğimin yan tarafındaki söküğü dikmişti. Bunlar dışında eskisi gibi görünüyorlardı. Bu kıyafetler tam bana göreydiler. Conner'm bize giydirdiği
ipekler ve kaliteli dokumalar bana ait değildi. Rahat değillerdi. Onları giydiğim zaman kendimi bir beyefendi gibi hissetmiyordum. Bir prens gibi hissetmediğim de kesindi. Kendimi bir sahtekâr gibi hissediyordum. Aslında kelimenin tam anlamıyla öyleydim.Pantolonumu katlamadan önce ceplerini kontrol ettim. Gözlerim fal taşı gibi açıldı ve içeri gelmesi için Errol'a seslendim."Bunun cebinde bir şey vardı," dedim. "O nerede?"Errol başını bilmiyorum anlamında salladı ama bildiği çok açıktı. "Değerli bir şey yoktu, efendim."Ona daha da yaklaştım. Yüzü bembeyaz oldu. "Onu attın mı peki?"Errol neredeyse fısıldayarak "Conner kıyafetlerini geri istediğinizi duymuş. Size getirmeden önce onları incelemek istedi. Eğer kayıp olan bir şey varsa bunu kendisine sormalısınız efendim."Dakikalar sonra kapıyı çarparak, hışımla Conner'm küçük yemek odasına daldım. "Altınım nerede?"Conner "Mott nerede?" diye sordu. "Senin yanında olmalıydı.""Buraya geldiğimi bilmiyor. Altınım nerede?""Neden bahsettiğini bilmiyorum. Şimdi gel, otur ve bir şeyler ye." Roden ve Tobias'ınyakınındaki bir sandalyeyi işaret etti. İkisi de bana delirmişim gibi bakıyorlardı.Oturmaya niyetim yoktu. "Altın. Buraya gelmeden önce giydiğim pantolonun cebindeydi. Onu sen aldın."Conner "Ondan mı bahsediyorsun?" diye kahkaha attı. "Aptal çocuk. O bir taştı, altın değildi.""Evet öyleydi ve o benim."Conner başını hayır anlamında salladı. "O sahte bir altın, Sage. Muhtemelen onu bir üçkâğıtçıdan satın almışsındır." "O bir hediyeydi ve gerçek. Onu geri istiyorum."
"Hayır." Conner ellerini kavuşturdu. "Bir prens hatta kral olmak için eğitiliyorsun. Bir kral cebinde sahte bir altın taşımaz. Kraliyet ailesine katılmak için sıkı çalış. Nereye gidersen git gerçek altın taşıdığını göreceğim.""Burada hepimiz sahteyiz. Eğer altın konusunda doğruyu söylüyorsanız benim için o taşı taşımaktan daha uygun bir şey olamaz. O nerede?"Conner "O artık benim," dedi. "Bir gün onu amacına uygun kullanabileceğime eminim. Belki de taşı yakındaki nehirde kaydırırım. Şimdi lütfen otur. Kraliyet soyu ile ilgili konuşmaya başlamak üzereydik.""Siz konuşun," dedim. "Benim yapacak daha önemli işlerim var." Ve hışımla odayı terk ettim.O sabah ne okuma-yazma ne de tarih derslerine katıldım. Öğleden sonra, Mott ve Cregan bize doğru gelirken Tobias, Roden ve ben de ahırlara doğru gidiyorduk. Mutfaktan aşırdığım elmayı yiyordum ama yüz ifadelerinden onu bitirmek zorunda olduğumu düşünmedim.Tobias bana "Kızgın görünüyorlar," dedi. "Ne yaptın?""Her zaman bir şey mi yapıyorum?" diye sordum. "Sen ve Roden onların ilgisini çekecek bir şeyler yapmıyor musunuz?"Roden "Her zaman bir şey yapıyorsun," diye onayladı.Bir an kaçmayı düşünsem de bunu denememin bir işe yaramayacağı kesindi. Ahırlarla ev arasında kapana kısılmıştık ve beni yakalamaları an meselesiydi. Dahası alacağım cezayı daha da beter hâle getirmenin bir anlamı yoktu.Cregan iki eliyle göğsüme vurdu ve beni yere yapıştırdı. Tabii ki elma elimden düştü ve çamura saplandı. "Taş nerede?" diye sordu.
Yere düşünce nefesim kesildi ama yine de "O altın," diye homurdandım."Onu efendimizden çaldın.""Onu benden kim çaldı? Bunu, evrenin yeniden dengeye gelmesi için yaptım."Mott beni "Dövüşmek istemezsin, Sage," diye uyardı. "Şimdi lütfen söyle, taş nerede?"Çenemi öne çıkardım ve çizmemin topuğu ile çamuru kazdım. Belki haklıydı ama bunu itiraf etmeyecektim.Mott bıçağını çıkaran Cregan'a "Onu getir," dedi ve bana kalkmamı emretti. Kalktığımda Cregan bıçağı boğazıma dayadı ve kolumu kavradı. Cregan yanımda ve Mott da hemen arkamızda Farthenwood'a geri döndük.Conner odasındaki geniş meşe masanın arkasında dikilmiş beni bekliyordu. Cregan beni masanın önündeki sandalyeye fırlattı. O ve Mott hemen karşımda ayakta beklemeye başladılar.Conner sakince "Taş nerede?" dedi.Ben de sesime aynı sakin ifadeyi yerleştirerek "Koyduğunuz yerde değil mi?" diye karşılık verdim.Bu cevabım Conner'ı ateşledi. Cregan'a başıyla işaret etti ve o da suratıma esaslı bir tokat indirdi. Ağzıma gelen kanın tadını aldım ve gözlerimi bir anlığına kapattım. Açmak için sızım geçene kadar bekledim.Conner "Seni yetimhaneden satın aldım!" diye bağırdı. "Bu sana sahip olduğum anlamına gelir. Yani senin sahip olduğun her şey benim demektir! O taş benim." i"Eğer gerçek altın değilse o taşı neden istiyorsun?" diye sordum."Çünkü onun sende durmasını istemiyorum! Cebinde sahte altın taşıyan birini prens adayı olarak sunmayacağım. O nerede?""Belki de onu kaybettin," dedim.
Cregan bana bir tokat daha attı. Bu seferki daha sertti. Conner "Onu zindana götürün," diye fısıldadı. "Yapmanız gerekeni yapın ama yara izi bırakmayın.""Hayır, bekleyin." Korku içimi kaplayınca gözlerim büyüdü. Orada ne olacağını biliyordum. "Bunu yapma, Conner!Sadece bir taş. Duymak istediğin bu mu?"Conner iki elini de masaya yasladı ve bana doğru uzandı. "İstediğim, Sage, benim isteklerime boyun eğmen. Senin kayalıklardan atlamanı istediğimi söylersem, atlamanı istiyorum demektir. Senin okyanusun en uzak noktasına yüzmeni istediğimi söylersem, yüzmeni istiyorum demektir. Taş umurumda değil. Ama onun artık sana ait olmadığını söylersem, senin sadakatini, saygını ve itaatini beklerim. Sana son bir şans vereceğim? Taş nerede?"Kalp atışlarımın sesi kulaklarımda çınladı o yüzden onu zar zor duyabildim. Tek bildiğim hayatım ona bağlı olsa da o taşı benden alamayacağıydı. Ve sanırım hayatım ona bağlıydı.Conner "Onu götürün," dedi. Mott ve Cregan beni kollarımdan tutup sürüyerek, tekmeleyerek ve bağrışlar içinde dışarı çıkardılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP PRENS ( Âscendance Üçlemesi - 1)
Ficción histórica4 Çocuk. Tehlikeli bir plan. Ele geçirilmesi gereken bir krallık. Ascendance topraklarının kralı, kraliçesi ve tahtın varisi olan prensi hain bir tuzakla öldürülmüştür. Bir iç savaşın ya da düşman saldırısının başlaması an meselesidir. Conner kralı...