BÖLÜM 27

55 9 6
                                    

Ertesi gün Mott, sabahki derslerden sonra binicilik ve kılıç kullanma dersi olmadığını söylemek için bizleri avluda bek­liyordu. "Cregan, hepinizin at binme konusunda yeterince iyi olduğunuzu söylüyor ve Conner'm bu öğleden sonra sizin için başka planları var."Bu diğer plan Conner'ın büyük salonunda yapılacak dans dersiydi. Görünen o ki Conner'ın insanları zindan­larına atmak dışında başka türlü işkence metotları da var­dı.Kapıya yakın olan sandalyeyi kaptım ve hemen oturdum. "Ben dans etmiyorum. Canım acıyor."Yanında küçük bir kadın grubuyla yürüyen Conner "Bu dans dersi için ayırabileceğimiz tek boş günümüz bugün," dedi. "Kesin olan şu ki, genç ve yakışıklı bir prens güzel ve genç bir kadın ile dans etmekten asla usanmaz ve bundan keyif almamazlık etmez."İsteksizce ayağa kalktım ve dans partnerlerim izi gö­rünce kendimi koca bir kahkaha atmaktan alamadım. Hiçbiri genç değildi ve onlara güzel demek bir tür abar­tıydı. Diğer hizm etçilerinkilere benzer kıyafetler giymişlerdi ve fiziksel iş yapmaya alışkın olduklarından derileri sertti.Roden de sırıttı. Tobias vücudunu dikleştirdi ama biraz gergin görünüyordu.Conner "Utanmayın çocuklar," dedi. "Onları büyülemeniz gerekmiyor. Sadece biraz dans edeceksiniz ve onların hepsi de iyi dansçılardır."Öne doğru çıktık ve bize en yakın olan kadını kendimize eş olarak seçtik. Benim eşim kırklı yaşlardaydı. Eğilip kula­ğıma, adının Jean olduğunu fısıldadı. Kıvırcık saçları vardı. Rengi beyazlamadan önce muhtemelen kahverengiydi. İnce dudaklarının ve burnunun aksine gözleri kocamandı. Yüzü güzel değildi ama ilginçti.Conner bize saray dansını anlatmaya başladı ve Ro- den'in eşi ile adımların nasıl atılması gerektiğini göster­di. Biz onu taklit etmeye çalışırken o da alkışlayarak ritim tuttu. Jean sevimli ve yardımseverdi. Yaptığım her hatayı telafi etti."Fena değilsin," dedi. Bu bir yalandı ve ikimiz de bunu biliyorduk. Yine de bunu söylemesine memnun ol­muştum.Ne Tobias ne de Roden benden daha iyi dans ediyor gö­rünüyorlardı. Conner sabırla bekledi ve birçok denemeden sonra hepimiz adımlarımızı daha düzgün bir biçimde atmaya başladık.Dansa ara verdiğimizde Conner, babamın bir müzisyen olup olmadığını sordu."Size bir kereden fazla söylediğim üzere öyleydi, efen­dim.""O zaman bir enstrüman çalıyor olmalısın.""Size babamın sıradan bir müzisyen olduğunu da söyle­miştim. Bir öğrencinin öğretmenini geçmesine imkân yok­tur."

Conner odanın diğer köşesine yürüdü. Duvara dayalı du­ran bir enstrüman kılıfı vardı. İçindeki parçaları çıkarıp hep­sini birleştirdi. "Seni dinlemek istiyorum, Sage. Tabii eğer müzisyen baban sana çalmayı öğrettiyse.""Güzel eşimi yalnız bırakmam gerekecek efendim.""Eğer dans edebileceğimiz bir şeyler çalarsan onunla ben dans ederim.""Conner'a baktım. "Bu bir sınav mı?"Kafasını hafifçe oynatarak "Her şey bir sınav," dedi. Enstrümanı aldım. Bir flüte benziyordu ve biraz akort edilmesi gerekiyordu. Daha önce böyle bir enstrüman çalmamıştım. Başta biraz zorlansam da flüt çaldığım için kısa süre sonra parmaklarımı doğru deliklere yerleştirebildim. Onları "Hatırlayamadığım yerde doğaçlama çalacağım," diye uyardım. "Eğer şarkıyı hakkıyla çalamazsam beni ba­ğışlayın."Sonra çalmaya başladım. Bir dans şarkısından ziyade hü­zünlü bir melodi çalıyordum. Ve bu melodi bana geceleyin ıssız bir plajda kalmışım hissi veriyordu. Bu ezgi annemi her seferinde ağlatırdı, o yüzden babam bir süre sonra bunu bir daha çalmamaya karar vermişti.Bitirdiğimde odada derin bir sessizlik olduğunu fark et­tim. Ciddi bir ifadeyle bana "Haklıydın Sage. Boynuz kulağı geçmezmiş. Yeniden dans etmeye başlasak iyi olacak," diyen Conner'a enstrümanı geri uzattım.Bir sonraki dans sırasında ara ara Conner'ın bana bakış­larını yakaladım. Benden o enstrümanı çalmamı isteyerek ne amaçladığını merak ediyordum. Babamın uğraşı hakkında yalan söylüyor olsaydım, bana asla çalmayı öğretmediğini söylemem yeterli olurdu.Dans sona erdikten sonra Conner kollarını kavuşturarak biraz dinlenmemizi söyledi ve kıkırdayarak "Hiçbiriniz hari­ka dansçılar olmayacaksınız," dedi. "Ama en azından kendi­nizi küçük de düşürmeyeceksiniz. Biraz daha çalışacağız ve sonra gidip üzerinizi değişmeniz için sizi serbest bırakaca­ğım. Bu gece mutfakta çalışacaksınız. Hizmetçilerden servis kuralları konusunda öğreneceğiniz şeyler var. Bunları öğren­meniz gerekiyor çünkü yarın akşam Prenses Amarinda'ya hizmet edeceksiniz."Tobias "Ne zaman geliyor efendim?" diye sordu."Akşamın geç saatlerinde onu aldırmayı umuyorum ama bize yemekte bu akşam değil, yarın akşam katılmayı plan­lıyor. Sage, aksanmı düzeltmek için çalışıyor musun? Eğer prensesle konuşman gerekirse Avenia aksanıyla cevap ver­meni istemiyorum."Carthya aksanıyla "Son günlerde yalnız kalma fırsatını yakaladım," dedim. "Böylece pratik yapacak epey zamanım oldu."Conner gülümseyerek "Hiç fena değil," dedi. "Ama henüz ünsüz harfleri yeterince sert vurgulamıyorsun. Onları toparla çünkü bir daha asla Avenia aksanıyla konuştuğunu duymak istemiyorum."Başımı sallayarak kendisini anladığımı ifade ettim. Sonra­sında Conner "Şimdi biraz vals çalışsak iyi olur," dedi. "Eşi­nizin elini tutun."Öğleden sonra mutfakta yaptığımız çalışmalar çok sıkıcıydı. Mutfakta bize eşlik eden benim dans partnerim Jean'dı. Bir hizmetçi değil onların denetçisi olduğunu öğrendim. Con- ner'm büyük bir mutfağı vardı ve Jean bize, oradaki işlerin ne kadar düzgün yapıldığını gururla gösterdi."Efendimizin genellikle beklenmeyen misafirleri olur. Bu yüzden son dakika yemekleri için sürekli hazırlıklı olmalı­yız," dedi. "Bu hafta epey eğlenceli geçti çünkü sizler geldi­niz. Normalden fazla yemek yapıyoruz ve servis yaptığımız tabaklar hep boş geri geliyor."Roden "Buradaki her şey çok lezzetli," dedi. Roden'in bu sözüne Tobias ve ben de gülümseyerek karşılık verdik. Ki­min prens olacağına karar verecek kişi Jean değildi. O yüz­den her ikimiz de ona iltifat ederek Roden'in ne kazanmayı umduğunu anlayamadık.Bizim sırıttığımızı fark eden Roden aklımızdan geçen soruyu cevapladı. "Yemekler gerçekten çok lezzetli," diye fısıldadı. "Kaldığım yetimhanede bize neler yedirdiklerini görmeniz lazımdı. Çoğu zaman onların yemek olduğundan bile emin değildim."Jean tepsiyi nasıl düzgün tutmamız ve tabaklan masaya nasıl yerleştirmemiz veya servis etmemiz gerektiğini anlat­tı. İçecekleri nasıl koymamız gerektiğini de gösterdi. Hatta Conner'm en iyi şarabından tatmamıza izin verdi. Bunlar az da olsa hem benim hem de Roden'in ilgisini çekmişti. Bunla­rı öğrenmek iyiydi. Ancak Tobias bir ara bize doğru eğildi ve "Eğer Conner bizi yetimhaneden çekip çıkarmamış olsaydı bizim sonumuz da aynı bu hizmetçilerinki gibi olurdu," diye fısıldadı.Sertçe "Benimki olmazdı," dedim. Ben asla böyle bir ha­yatı kabul etmezdim. Roden çabucak benimle hemfikir oldu­ğunu belirtti.Jean sonunda "Yapmanız gereken ufak tefek işler var," dedi. "Şimdi burada işe yaradığınızı gösterin. Burada her za­man yapacak çok iş vardır ve eğer şu an buradaysanız sizi kullanacağız."Bize yıkanması gereken bir bulaşık yığınım gösterdi. Sadece iki kişi için yeterince yer olduğunu söyledim. Ve kendimi mutfağın diğer köşesindeki hamur yoğurma işiyle görevlendirdim. Roden ve Tobias bunu umursuyor görünmediler. Jean da o işi yapmama izin verdi ve beni o tarafa yolladı.Köşedeki ahşap tezgâhın arkasına geçtim ve elime bir par­ça hamur aldım. Bir dakika sonra mutfağa Imogen girdi. Jean ona, bana yardım etmesini söyledi. Buna itiraz etmemesine şaşırmıştım. Tezgâhta duran bıçakları kenara çekti ve ken­dine hemen yanımda bir yer açtı. Yoğurmak için eline biraz hamur aldı.Sıcak hamuru elimle sıkarak "Bunu daha önce yapmış­tım," dedim. "Yetimhanede yaptığım işlerden biri buydu, Ama burada hamur çok daha iyi. Daha önce bağışlanan yi­yeceklerden çok fazla yemiştik ama hiçbiri üst sınıftaki ki­şilere göre yiyecekler değildi." Bana bir bakış attı ve ben devam ettim. "Üst sınıftaki insanların içinde buğdaybiti olan yiyeceklere neden itiraz ettiklerini anlamıyorum. Çok besleyiciler."Bu, ona söylediğim en komik şey olmamasına rağmen karşılığında Im ogen'den gerçek bir gülümseme aldım. Sonra bu gülümsenin benimle ilgili olmadığını fark et­tim. M uhtemelen akima gelen bir şey yüzünden gülüm- semişti.Sessizce "Sen değişmeye başladın," dedim.Bana bakmadan kafasını salladı. Nedenini söyleyemezdi ama söylemesine de gerek yoktu, içinde öncekine göre daha az korku olduğu belliydi.Uzun boylu iri bir adam mutfağın diğer köşesinden "Imogen!" diye bağırdı. Üstündeki kıyafete bakılırsa bu Conner'ın şeflerinden biriydi. "Tembel kız!"Imogen o tarafa döndü. Ben de ileri atıldım ama beni bile­ğimden kavrayarak durdurdu."Hamur henüz hazır değil mi?" dedi. "Onu bu akşama pi­şirmek zorundayım."Kaşlarımı çatarak "Nasıl bitirebilirdi ki?" diye sordum."Ne zaman mutfağa gelecek olsa onu başka bir iş için dışarı­ya yolluyorsun!"Şef söylediklerim yüzünden bana sinirlenmişti ve beni du­vara doğru itti. Sırtımdan aşağı bir ağrı yayıldı. Ama yine de ağzımı kapalı tutmayı başardım. "Mutfağımda neyi nasıl yapacağımı söyleme bana!" diye hırladı.Mutfağa giren Mott "Onu rahat bırak!" dedi. Beni gömle­ğimden yakaladı ve şefin pençelerinden kurtardı. Tobias ve Roden'e de onu takip etmelerini söyledi. "Burada işimiz bit­ti." Dışarı çıktığımızda bana "Sen hiç problem çıkarmadan duramaz mısın?" dedi."Imogen'in çürüklerinin sorumlusu o mu?" diye sordum. Mott dişlerini sıktı. "Bu gece mutfakta çalışacak olursan ikinizden birinin diğerini öldüreceği çok açık. Sana başka görevler vereceğim." Yarı sinirli bir şekilde bakarak hızlı hızlı önümüzden yürüdü.Mott'un arkasından yürürken Roden ve Tobias da bana yetiştiler. Roden "Sırtın acıyor olmalı," dedi. "Yürüyüşün­den belli oluyor.""Sırtım iyi." Bu doğru değildi ama bunu söylemek için kendimi cesurca davranmaya zorladım.Tobias "Eğer canını yaktıysa bu kendi hatan," dedi. "Ne­den bunu yapıyorsun?"Omuz silktim. "Neyi?""İnsanları bu şekilde çileden çıkarıyorsun. Kendine düş­manlar edinmeye istekli görünüyorsun.""Ve sen de yanlış dostluklar edinmekte ısrar ediyorsun. İkisi arasında fark yok. Olmadığın biri gibi davranmaktan sıkılmadın mı?"Tobias kaşlarını kaldırarak "Prens gibi mi?" dedi. "Hayır, hayatımın geri kalanında oymuşum gibi davranmaya devam edebilirim. Sen aynısını yapamıyorsun diye beni yargılamak­tan vazgeç."Cevabı bir tokat gibi yüzümde patladı. Odalarımıza gider­ken onun ve Roden'in gerisine düştüm. İkimiz de onun, bu raundu kazandığını biliyorduk.

HEPİMİZİN KURBAN BAYRAMI KUTLU OLSUN


KAYIP PRENS ( Âscendance Üçlemesi - 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin