Şahincan az ötede ahşap atlarla oynamakta olan Osman'a bakıp gülümsemişti.
" Ne bahtlı kadınsın abla. Bu yaşında öyle kolay kolay kimseye nasip olmayacak bir makama layık görüldün."
Kardeşinin bu sözleri zaten mağrur bir tabiatla yoğrulmuş Çerkes Haseki'ye ayrı bir mizaç katmış onu daha da bir burnu büyük eylemişti.
" Öyle... Her şey Ahmed'imin sayesinde. O beni bu işle yetkin kıldı. Eee tabi bir de herkes gücümü konuşur olmuş. İşitmedim değil. Sen de işitmişsindir illa. De bakalım, ne diyorlar hakkımda ? "
Kekelemiş, bozarmıştı Şahincan. Zira ablası Mahfiruz'un hakkında konuşulanlar öyle pek de iç açıcı değildi.
" Iıı... Aman ne diyecekler abla hep... "
" Söyle dedim. "
Mahfiruz'un dürtüklemesiyle başını eğip hemen önündeki beşikte kıkırdamakta olan Mehmed'e bakmıştı Şahincan. Neylesin ki söyleyecekti gayrı ağızdan ağıza dolaşanları.
" Evvela kıskançlıktan deliriyorlar abla, bunu bil. Bu sebepten de şey diyorlar... Kendisi oğlan doğurup başa geçti de ne oldu, Sultan yüzüne dahi bakmıyor. Sultan için varsa yoksa Mahpeyker, diyorlar. "
Üzülmüş ve dahi öfkelenmişti Mahfiruz. Lakin bunu kardeşine bile etmek istememiş ve oturduğu sedirinden kalkıp dairesinin içindeki yan odaya geçmişti. Ancak Şahincan Hatun ablasını bırakmamış ve ağlamaklı olan bu pek sevdiği ablasının ayak ucuna oturmuştu.
" O Rum köle öyle bir bela ki durmadan içine çekiyor Ahmed'imi. Ben ise hiçbir şey yapamıyorum. Ah... Rahmetli Mahidevran Halam gibi olmaktan korkuyorum Şahincan. En çok bundan korkuyorum. Unutulmaktan... "
Ağlıyordu Mahfiruz. Gayrı ne utanıyor ne de gizliyordu. Şahincan ise ablasının bu denli ümitsiz oluşuna kızıyordu esasında. Öyle ki Mahpeyker bir hiçti. Soyu sopu belli olmayan üstelik bir oğlan bile doğurmamış bir kadındı. Oysa ablası öyle mi ?
" O nasıl söz öyle abla. Koskaca padişahın lütfu sunulmuş sana. Hem evladını düşün. Oğullarını... Mehmed de senin himayende. Bu gücünü pekiştirmez mi ? Hem Sultan çok genç. Daha nice evlatlarınız olacaktır. Mahpeyker'e gelince, gücün yerinde oldukça o sana ne yapabilir ki ? Neticede o bir köle. Yevmiyesini dahi sen taksim ediyorsun. Onu sen yönetiyorsun. Senin eline bakıyor. "
Haklıydı Şahincan. Mahpeyker'e aylık olarak verilecek kumaşlar, altınlar, ziynetler hep Mahfiruz'un gözetiminden geçip onayıyla veriliyordu. Yetki ondaydı. Haliyle güç de...
" Doğru dersin. Lakin gel de bunu gönlüme anlat. Ne vardır o hatunda bilmem ki ? Bende olmayıp da onda olan şey nedir ? "
Doğrusu bunun cevabını pekala biliyordu Şahincan. Fakat dile getirmek istemiyordu. Öyle ki ablasının eksiği eğilmek, bükülmekti. O bunu yapamadığı için ötelenmekteydi. Zira hiçbir erkek kendisinin yanında bir kadın istemezdi. Bir adım gerilerinde dursun isterlerdi. Fakat ablası öyle miydi ya ? O siyasete de karışır olmuştu. Öyle ki Giray meselesine karışmış ve neticesinde de hünkarla ters düşmüştü.
" Abla... Gayrı yeter. Allah aşkına kendine gelsen iyi olacak. "
" Ah... Tamam Şahincan, sustum. Köle kısmının lakırtılarıyla asabımı bozmayayım ben en iyisi. Ne de olsa her daim parlayacak olan güneş benimkisi. O güneş ki Osman'ımdır. Benim sebebi varlığım... "
" Muhakkak öyle ablacığım. Osman ki bizim gücümüzdür, kudretimizdir. Bu kutlu devletin üzerine doğacak tek güneştir. "
...
***
" Yeğenimdir, elbet beni işitir de kollar demiştim. Ne de çok yanılmışım. Nasıl ki oğlan doğurdu bizden yüz çevirdi. "
Eski Saray'ın ücra bir odasında minderler arasına oturmuştu Halime Haseki. O ki rahmetli Mehmed Han'ın kadını ve dahi Gevher, Hatice ve tecrit altında tutulan Şehzade Mustafa'nın anasıydı.
Hünkar eşinin vefatıyla gönderilmişti Eski Saray'a. Lakin yine de bin şükür. Şükür ki evladının canına zeval gelmemiş, biricik şehzadesinin hayatı abisinin ellerinde son bulmamıştı. Öyle ki kaideler bir kenara atılıp Mustafa'nın yaşamı armağan kılınmıştı onlara. Yalnız onlara mı ? Hanedana da...
" Sizin marifetiniz validem. Kardeşimin kızıdır, deyip vaktiyle pek çok ihsanlarda bulundunuz. Bakın neticesi ne oldu. "
Gevherhan'ın bu kinayeli sözü üzerine iç çekip elindeki kehribar tesbihini şakırdatmaya başlamıştı Haseki Kadın.
" İşin buralara kadar varacağını nereden bilebilirdim ? Gemgenç yaşında devlete valide oldu. Bu olacak şey değil. "
Kıskanıyordu Halime. Öyle ya bu devletin kaç yıllık hasekisi iken yeğeninin önüne sunulan fırsatların birine bile sahip olmamıştı o.
" Allah onları kahretsin validem. Ne hünkar abim ne de bir başkası... Bize bizden başkasının faydası yok. Kaç bayram geçti, bir gün olsun kardeşimi göremedik. Biri de çıkıp halimizi ahvalimizi sual dahi etmedi. "
Büyük bir hayal kırıklığı içindeydi sultanlar. Kimse onları görmüyor en yakın bildikleri bile bir yardım elini uzatmıyordu. Adeta unutulmuşlardı. Bu sarayda hiçliğe terk edilmişlerdi.
" Ah... Her şeyin vakti var Gevherhan. Her şeyin... Az sabır.... "
...
***
Ayaklanmıştı Mahpeyker. Lohusa yatağından kalkmış ve kendini has bahçeye atmıştı. Yanında ise Safiye Sultan tarafından hizmetine verilen Gülhan Kalfa vardı. Birlikte bahçede dolaşıyorlardı.
" Safiye Sultan neyler böyle ? Servazad Kalfa ki ömrünün son demlerini yaşayan bir kadındır. Yazık günah değil mi ? "
" Şşşttt... Mahpeyker... "
Kızmıştı Kalfa. Öyle ki bu öyle ulu orta yerde söylenecek sözler değildi. Zira işin ucunda sadık olduğu Safiye Sultan vardı. Safiye Sultan ki Mahfiruz'un akıl hocası olan Servazad'tan kurtulmak istiyor bunun için de saray içindeki adamlarından bir nevi yardım dileniyordu. (!)
" Sakın Kalfa... Sakın beni bu işe dahil etmeyin. Bana kalırsa siz de yapmayın. Günahtır. "
" Hayrola, sana ne oluyor bakayım Mahpeyker ? Kimin kulu olduğunu unuttun herhalde ? "
Kızarmıştı Rum Haseki. Burnundan soluduğu ise her halinden belliydi.
" Ben bundan böyle yalnızca Sultan Ahmed'in kuluyum Gülhan Kalfa. Zinhar bir başkasının değil. Şayet aklın varsa sen de bir durup düşünürsün. Gayrı Safiye Sultan'ın devri bitti. "
...
Beriye doğru hızlı adımlarla ilerlemişti Mahpeyker Haseki. Öyle ki o can alacak bir cani değildi çok şükür. O zulüm eyleyecek de değildi.
Bulunduğu yere şüphesiz Safiye Sultan'ın desteğiyle gelmişti, kabul. Fakat sırf böyle oldu diye de masum bir cana kıyacak değildi o. Bunun için gözünü karartıp da zaten seksen küsur yaşındaki bir kadına musallat olamazdı. Olmazdı.
Gülhan Kalfa ise hiç ummadığı bu tavır karşısında öfkelenmişti. Zira hünkarın kalbine erişen bu kız en nihayetinde onları yarı yolda bırakmış hatta onları ikaz eder hale gelmişti. Oysa onlar ne de umut bağlamışlardı bu hatuna. Onun varlığına güvenmişlerdi. Ancak o ise...
" Ah, Mahpeyker ah... Demek sen de nankörlerden oldun. "
...
* Yorumlarınızı bekliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZ
Historical Fiction1. Ahmed'in eşi ve evlatlarının annesi olan Hatice Mahfiruz Sultan'ın hayatını kurgulayarak siz kıymetli okurlarıma aktarmaya çalışacağım.