⭐ Gürcü Prensesi İle Gelen Korku ⭐

379 13 46
                                    

1608

Eski Saray’ın rutubetli duvarları arasında elli yedilik olan bu kadın sultanın çoktan hükümranlığı sona ermiş gibi görünüyordu fakat bilen bilirdi ki onun eli uzun ve dahi hala devlet kademelerinde sözü kıymetliydi. Ancak eski ihtişamı sönmüştü. Torunu Ahmed tahta çıkalı işlerini gizliden gizliye sadık adamlarına yaptırıyordu. Bundan da zerre pişmanlık hissetmiyor üstelik kendince bunun davasını sürüyordu. Neticede o nice devirler görmüş olan Melike Safiye Sultan'dı.

‘’ Sen bize gelinimiz Halime’yi sesle Ahuzer. ‘’

Denileni yerine getirmek adına huzurdan vakuriyetle ayrılmıştı Ahuzer. Dairesinde yalnız kalan Safiye Sultan ise kalbinin harap eden çarpıntılarına yenilip kendini sedirine atmış biraz soluklandıktan sonra da yanıbaşında duran testiden kendine bir tas su doldurmuştu. Fakat nedense içmeye takat bulamamıştı.

‘’ Aptal Halime...  "

Gülüyordu yaşlı kadın. Öyle ki dün gece aldığı haberler karşısında şaşırmış ve dahi gelini Halime'ye acımıştı. Zira pek güvendiği yeğeni Mahfiruz onu bu rutubetli sarayda unutmuş ve kendi alemine dalmıştı. Ve daha kimlere el uzatmıştı ki bir teyzesini hatırlamamıştı.

Safiye Sultan böyle düşünedursun kapıda zümrüdi tondaki ışıltılı kaftanıyla Halime Altunşah Sultan görünmüş ve daha içeri adım atar atmaz diz kırıp bir zamanların validesine ister istemez saygıyla selama durmuştu.

‘’ Gel Halime !  Otur şöyle. ‘’

Kendisine gösterilen yere huşuyla oturup onu nadiren dairesine çağıran Safiye Valide’nin ağzından dökülecek sözleri merakla beklemeye koyulmuştu, Halime Sultan. Esasen onun Safiye Sultan’a hürmeti hiçbir zaman olmamıştı. Kaldı ki vaktiyle ona yapmadığı zulüm, beslemediği kin kalmamıştı bu kadının. Ancak hiç değilse şimdilik boyun eğmeli ve dahi canı bağışlanan biricik oğlu Mustafa’nın hürmetine sessiz kalmalıydı. Öyle ya Safiye Sultan'ın hala daha eli kolu uzundu. Ne olur ne olmazdı.

‘’ Evladının hasretiyle yanıp kavrulurken iyice süzülmüşsün. Pek halsiz gördük seni. ‘’

Ağzı da aklıyla bir çalışıyordu Safiye Sultan’ın. Evvela karşısındaki insanın zaaflarına değinir ardından da güya merhametli yüzünü gösterirdi insana. Bunu ustaca yapardı.

‘’ İştahım yok. Mustafa ne haldedir, diye düşünüp durmaktan gözüme dirhem uyku girmez oldu gayrı. Aylar derken yıllar geçti yüzünü bile görmek nasip olmadı evladımın. ‘’

‘’ Buna da şükür Halime. Neyse ki evladın hayatta. Nefes aldığını bilmek yetmez mi ? ‘’

‘’ Yetmez olur mu ? Elbet yeter. Lakin ana yüreğimi avutmak güç. Elimde değil. ‘’

Tamam, demişti Safiye. İmdi tam vaktidir. Gönlü yaralı, kanadı kırık bir anayı korkutmak işe yarayacağa benziyordu zira.

‘’ Halime… Eğri oturup doğru konuşalım. Seni buraya çağırdık zira bir haber çalındı kulağımıza. Bu sebepten seni seslettik. Bil istedik. ‘’

Kömür karası gözlerini korkuyla kocaman açmış üstelik de bir titreme haline girmişti Halime Haseki. İçinden ise ‘’ Gitti evladım. Mustafa’ma kıydılar. ‘’ diye geçiriyordu. Öyle ya başka ne olacaktı da Safiye Sultan onu yanına oturtup ona bu denli şefkatle yaklaşacaktı ?

‘’ Mustafa… Evladım öldü  … ‘’

‘’ Hayır Halime !  Ağzından yel alsın. Hem biz şimdi öyle bir söz mü ettik sana da evhamlanırsın ? Fakat diyeceklerimiz yine de pek mühimdir. İşin ucunda Mustafa da var. ‘’

Adeta bir yılan gibi tıslamıştı Safiye Sultan. Sesini de olabildiğince kısmıştı. Halime ise itibar ve mevkiyi bir kenara bırakıp huzursuzca validesinin ellerine yapışmıştı. Halbuki bu onun adeti değildi ve zaten hoş karşılanmazdı. Ancak şimdi bunları düşünecek hali yoktu onun. Evladı mevzu bahisti.

‘’ Dediklerime kulak ver Halime. Az evvel saraydan bir haber geldi kulağımıza. Hünkar torunumuz Sultan Ahmed, Çerkes Haseki'sinin sözüne uyup Mehmed Giray'ı salmış. Lakin Ahmed akıllı. Öyle ki Giray'ın hanımını ve dahi çocuklarını saraya aldırıp Mahfiruz'un himayesine verdirmiş. Bunun ne demek olduğunu bilirsin değil mi ?  ‘’

Güçlükle yutkunmuştu Halime.

" Olacak iş değil. Demek Giray'ı salıp ailesini tutsak ettiler. "

" Mevzu Giray mıdır sanırsın ? Mevzu o senin Çerkes yeğeninin tesiridir. Görünen o ki bir dediği iki edilmemiş. Bu vaziyet pek tehlikeli. "

" Neden validem ?  Ne demek istiyorsunuz ? "

" Gözünü aç Halime. Sen kabul etmesen de Mahfiruz, oğlun Mustafa'dan kurtulmayı diler. Zira veliahtın anası o. Osman'ın anası... Ve dahi bu herkesçe de malum. Onun lafının dinlenmesi hiç mi korkutmaz seni ? "

" Yapmaz !  Mahfiruz'u tanırım, yapmaz.  "

" İşte o kadar emin olma Halime. Maziyi hatırla. Osman doğdu lakin bir şehzadeyle taht sağlama alınmaz, dediler. Ve Mehmed doğdu. O vakit Ahmed cellatları nasıl da gönderdi kardeşinin üstüne !  "

Korkuyla yerinden sıçramıştı Halime Haseki. Gözlerini kısmış ve o kara günü hatırlamıştı. Ahmed şehzadelerinin varlığına güvenip de Mustafa'nın üstüne cellatları yolladığında ne Mahfiruz buna karşı çıkmış ne de bir haber göndermişti. Şükür ki Ahmed'in karın ağrıları tutmuştu da bunu kötü bir alamet sayıp Mustafa'yı katletmekten vazgeçmişti.

" Yoksa bir şey mi işittiniz, bir malumat mı edindiniz ?  Eğer öyleyse deyin bana. Allah aşkına söyleyin. "

İç çekmişti Safiye. Akabinde de elinde tuttuğu inci tesbihini oturduğu yerde ofuldaya pofuldaya şakırdatmaya başlamıştı.

" Ahmed... Hünkar torunumuz hanesini yeniden genişletmeyi murad edermiş. Bu kez ki gelinimiz ise bir Gürcü. Bir prensesle nikah kıyacakmış.  "

Doğruydu. Nasıl ki Gürcistan, Safevilere yenilmiş o vakitten sonra Gürcü Hanedanı dağılmıştı. İşte Ahmed de mağlup olan bu hanedana mensup bir prensesle evlenecek, ona sarayının kapılarını açacak ve hatta kaybettiği itibarını verecekti.

" Anlaşılan hünkarımız, cariyeniz Mahpeyker'den çabuk sıkılmış olacaklar. "

Sivri dilliydi Halime. Bu huyundan hiçbir vakit vazgeçmemiş belki de vazgeçmek istememişti.

Safiye ise tesbihi şakırdatırken bir yandan da kendini pek akıllı sanan gelinine alaylı alaylı bakıyor ve ondan tiksiniyordu. Ancak gelin görün ki Ahmed onu sırtından vurduğundan gayrı tüm umutlarını diğer torunu olan Mustafa'ya bağlamıştı. Bu sebepten de Halime'ye katlanmaya çalışıyordu.

" Aksine iki kız doğurmasına rağmen el üstünde tutulmayı başarmış. Fakat sen de bilirsin ki aşk da bir yere kadardır. Malum mühim olan şehzade. Ahmed'in ise yalnızca iki oğlu var. Diğerleriyse hep kız. Zannederiz bu  Gürcü Prensesi koynuna oğlan doğursun diye alacak.  "

Kara kaşlarını çatmış ve öfkeyle bir soluk atmıştı Halime Haseki. Zira onun korkusu Ahmed'in bir kez daha şehzade babası olmasından yanaydı. Olur da Ahmed hanesini genişletir ve en nihayetinde üçüncü şehzadesini de kucağına alırsa bu kez hiç durmaz Mustafa'nın canını alıverirdi.

Gayrı içine bir ateş düşmüştü Halime'nin. Korkularsa bu kez her zamankinden çok daha kuvvetli sarmıştı bedenini. Onu bitap düşürmüştü. Öyle ya ortada bir can vardı. Bu can ise ona ve ondan olana aitti. Kaybetmekse en büyük kabusu olurdu.

" Allah'ım esirgesin. "

...


* Yorumlarınızı bekliyorum. 🦋

ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin