⭐ Osman ⭐

399 18 35
                                    

O gün sarayda ve cümle Osmanlı yurtlarında bir bayram havasıdır esmişti. Başta devrin civanmert padişahı Sultan Ahmed olmak üzere ahali dün gece şafağa karşı dünyaya gelen şehzadenin hürmetine alabildiğine yiyip içip, dilediklerince coşup eğlenmeye koyulmuşlardı.

'' Atam adıdır. Kaldı ki yüzümün aydınlığı evladım sürüp gitmesini murad ettiğim neslimin ilkidir. Bu sebepten adı Osman ola. Osman... Soyumu soylatıp nice yüzler güldüresin. Amin. ''

Osman adıyla şereflenen minik şehzade beyaz ipekler içerisine büründürülmüş , sultan babasının kolları arasından alınıp bir Çerkes prensinin kızı olan anası Mahfiruz Hatun'un kucağına verilmişti. Mahfiruz... Henüz on dördünde gözleri firuze misali mavimsi, ince beli kıvrak, selvi boylu, uzun kestane saçları örtüsünden dökülmüş dalgalı... Doğurduğu oğlanla hanedana umut ahaliye neşe getiren dilber...

Kafkaslardan Osmanlı'ya gelmeden evvel babası Temruk Prensi Alkas'ın sarayında annesi Feride Hatun, kardeşleri Janhot, Ali ve Şahincan ile doğa harikası olan yemyeşil dağların gölgesinde yaban atları ve hizmetlileriyle eşsiz bir yaşam sürmekteydi. On bir yaşına bastığında ise Osmanlı Sarayı'nda üst düzey kalfalık vazifesinde olan halası Servazad Hatun'un babasına ricası ve mektubu ile ablası Şahincan'ın da bulunduğu bir Çerkes alayıyla Karadeniz'e inmiş, akabinde de babası Alkas'ın tahsis ettiği kadırgaya binerek cihanın görüp görebileceği en güzel ve esrarlı saraya intikal etmişti. Yaklaşık iki sene kadar süren eğitiminin ardından haremde gerek bilgisi gerekse güzelliğiyle dikkatleri çekmiş daha sonra da nicelerinin yanıp tutuştuğu mertebeye yükselip genç padişah Ahmed'e eş olmuştu. İşte şimdi de Osmanlı'ya bir şehzade vermiş itibarını yukarılara taşımıştı.

'' Rabbim torunumun bahtını açık, kalbini ise her daim ferah kılsın. ''

Handan Valide'nin duasına dairede bulunan herkes içtenlikle '' amin. '' demiş, saygı gereği birer adım geriye çekilmişti.

İpek çarşaflar içinde gülücükler saçan Mahfiruz ise aylardır beklediği muştuyu alıp Ahmed'in kalbindeki yerini sağlamlaştırmanın gururuyla lohusa döşeğinden doğrulup el etek öpmeye koyulmuştu ki,

" Hatice'm. Mahfiruz Sultanım. Zinhar yerinden kalkmayasın. Dinlenesin."

Ahmed'ti bu. Şefkat dolu sesi sevinçten titrek hale gelmiş, sevgili eşi Mahfiruz'un gözlerinin ta içine bakmaktaydı şimdi. Ah, o güzelim gözler... Adeta erimişti genç sultan. Öyle ki kadını doğumla birlikte daha da güzelleşmiş bir hoş gelmişti sanki.

" Validem. Oğlum Osman'ın şerefine ne gerekiyorsa yapılsın. İlaveten kapı halkına da tez sofralar kurulsun."

" Nasıl münasip görürsen aslanım."

...

Mutluydu Mahfiruz. Hem yalnız o mu?  Servazad da Şahincan da bu haberle birlikte sevinçlere, neşelere gark olmuşlardı. Hatta öyle ki Valide Handan Sultan, Şahincan'ı ablası Mahfiruz'un hizmetine vermiş ve ona yoldaş olmasını tembih etmişti. Zira kardeşin kardeşe her daim ihtiyacı olduğunu bilirdi valide. O yüzden de bu kutlu gün adına güzel kararlar almış, gelininin de yüzünü güldürmüştü.

***

Haremde ise lokmalar çoktan dökülmeye başlamış, üstüne sofralar da kurulmuştu. Öyle ya gün şenlik günüydü. Cihan padişahının bir oğlu olmuş ve erkekliğini ispat eylemişti.

" Mahfiruz'un sırtı yere gelmez gayrı. Şimdiden baş kadın oldu."

" Nikahlı da..."

" İşte buna talih denir. Ah benim de arkamda halalarım teyzelerim olaydı da..."

" Şşştt... Duyan olacak. Kalfa kadının kulağına giderse yandık."

" Yalan mı? Ben olanı söylüyorum. Arkan sağlam olacak ki yükselebilesin. "

" O işler ona da bakmıyor. Misal Mahidevran Sultan... Güçlü bir aileye mensup hür kadındı. Lakin bir köleye yenilmiş. Anlayacağınız Mahfiruz'u öyle gözünüzde yüceltmeyin. Yarın kimin ne olacağı hiç belli olmaz. Yalnızca Rabbim bilir. "

" Doğru söylüyor."

" Evet doğru. "

...

Kızlar arasında böylesi laflar dolaşadursun elini, yüzünü karartıp bir köşede oturmakta olan padişah gözdesi Mahpeyker derince bir korkuya kapılıp hünkarın onu unutacağını düşünmekteydi. Zira gün boyu Ahmed'in yüzünü dahi görememişti. Hem şerefine bunca ziyafetlerin verildiğine bakılırsa doğan şehzadenin kıymeti cümlesini geçmişti.

" Bu durumda Mahfiruz da kıymete bindi."

İçinden geçeni istemsizce de olsa dışa vurmuştu Mahpeyker. Şükür ki kimsecikler işitmemişti dediklerini. Yahut da anlayan çıkmamıştı içlerinden. Fakat hislerinden yanılmazdı o. Buna emindi ki Ahmed'in gönlünde yeniden yeşermeye başlamıştı Çerkes Kızı. Ahmed yeniden ona bağlanmıştı.

" Kahretsin..."

Dahası da vardı. Gözdelerden Nurnigar da gebeydi. Üç, dört aya kalmaz o da doğuracaktı. Ya yine oğlan doğarsa? Hırsından delirecek gibi olmuştu Mahpeyker. Halbuki Safiye Sultan onu bu saraya yükselmesi ve ona casusluk etmesi için göndermemiş miydi? Hoş, hünkarın nezdinde ayrı bir alakasının olduğunu biliyordu ancak...

" Şunlara bir bakın!"

" Aman Ya Rabbi!"

" Çok güzeller."

Bunlar haremdeki kızlardı. Dedikoduyu bırakıp taşlığın orta yerinde hadım ağaların ellerinde tuttukları kumaş ve mücevher yüklü sandıklara bakıyorlardı.

" Sakın dokunayım demeyin kızlar! Bunlar hünkar efendimizin Mahfiruz Sultanımıza hususi doğum hediyeleridir. Vallahi topunuzu esirciler pazarında satsam birini bile almaya yetmezsiniz. Çekilin bakalım!"

Kudret Ağa'nın bu sözü üzerine kızların herbiri yüzünü ekşitip kaldıkları yerden dedikoduya oturmuştu. Mahpeyker ise öfkesine yenilmemek ve harem içinde alay konusu olmamak adına yanıbaşında duran siniden bol şerbetli lokmalardan birine uzanmış ve ağzına götürmüştü.

Doğrusu kıskanmıştı. Ve dahi Mahfiruz'un önünü kesemeyeceğinden korkmuştu. Öyle ya, ya hiç durmadan yükselirse bu kadın? O vakit Mahpeyker neylerdi?

" Allah korusun."

Fakat şimdi tüm bu endişelerini bir kenara atmalı yalnızca ve yalnızca Ahmed'e dikkatini vermeliydi. Sahi ne diye evham yapmıştı sanki ? Safiye Sultan'ın tedrisatından geçmemiş miydi o?
...

Yapılacak olan çok basitti. Evvela Ahmed'in sevdiği işlere sempati gösterecek ve dahi her şeye razı gelen küçük, masum bir kız şekline bürünecekti. Ah... Böyle yapmaktan başka da çaresi var mıydı zaten? Gayrı Ahmed onun tek ümidi tek tutunacak dalıydı. Ancak her şeyin bir vakti zamanı vardı. Mahpeyker bu saraya kendini iyi belletecekti. Her ne pahasına olursa olsun tüm düşmanlarını ezip geçecekti.

Başka da yolu yoktu. O yolu da yine kendi ikbali için kendisi açacaktı.

Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar. 💕

ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin