⭐ Validenin Dileği ⭐

613 17 213
                                    

2 Gün Sonra

Havalar iyice ısınmıştı. Bahar yağmurlarıyla tazelenen güller bir bambaşka güzellikte açmışlardı. Onlardan yayılan güzel koku ise insanın başını döndürüyordu. Mahfiruz da bahçede rengarenk açmış çiçekler arasında dolanıp durmaktaydı.

Kederliydi Mahfiruz. Öyle ki tam saadet dolu günler onu bekliyor, derken yeni yeni rakibeleri türemiş ve onu gölgede bırakmaya başlamışlardı bile. Misal bir cariye kızcağız vardı Ahmed'in yatağına giren. Gerçi ağzı var dili yoktu hatunun lakin her hafta da halvette alıyordu soluğu. Bir de Safiye Sultan'ın hediyesi olan o sinsi Rum Köle...

" Mahpeyker... "

İstemsizce de olsa yaşadığı öfkenin azametiyle köle kızın ismini fısıldamıştı, Çerkes Güzeli.

"  Ah hanımım. Siz ki Prens Alkas'ın kızı, hünkar efendimizin de nikahlısısınız. Nasıl olur da o satılık et parçalarıyla kıyaslarsınız kendinizi ?  Etmeyin. "

Nedimesi Mürgüşah'ın dediklerine ilkin alınır gibi olmuştu, Mahfiruz. Fakat başını masmavi semaya dikip elleriyle de belirginleşen karnını sıvazladığında söylemişti hakikati.

" Bilmezsin Mürgüşah. Bilemezsin. Ahmed soğuk. Gayrı doymuştur bana. İstemez. Yüzüme dahi bakmaz. Ah... "

Doğrusu mübalağa ediyordu Çerkes Kızı. Ahmed ki her fırsatta gebe olan karısını ziyaret ediyor ve onun gönlünü hoş eylemeye çalışıyordu. Lakin Avusturya üzerine devam eden sefer, Anadolu'nun ayaklanması ve dahi Kırım girayının hapsedildiği yerden kaçmış oluşu kahrediyordu Ahmed'i. Bu sebeple de ister istemez gergin, soluk bir çehreyle uğruyordu eşinin yanına.

" Boş kuruntularla içinize ayrılık gayrılık sokmayın hanımım. Yalnız ben mi şu kubbe altında herkes bilir hünkarımızın sizi ne denli sevdiğini, el üstünde tuttuğunu... "

Susmuştu Mahfiruz. Yerlerde savrulan yeşil kaftanının eteklerini toplayıp güneş altında nar gibi parlamakta olan lale bahçesinin içine atmıştı kendini. Zira böyle mutlu oluyordu o. Kalbindeki acıyı anca kendini toprağın kucağına bırakarak hafifletiyordu.

...

***

" Hatun pek hünerli çıktı, Servazad. Korkarım bu kız senin Mahfiruz'a bela olacağa benzer. "

Kudret Ağa'ydı bu. Handan Valide tarafından bizatihi Mahpeyker ile alakadar olması tembih edilmiş, kızın başına gözcü olarak vazifelendirilmişti. Bundan maksat Safiye Sultan'ın bu hatun vasıtasıyla bir işler karıştırmasını önlemekti şüphesiz.

" Ağzını hayra aç Kudret. Tövbe çek. "

Bozulmuştu kalfa. O da her şeyin farkında olduğundan bu sözlere sinirlenmişti. Ah... Ah... Yeğeninin talihini, istikbalini inşaa edeceğim derken başına türlü belalar dolanmıştı yine.

" Kızma hemen Servazad Hatun. Latife ederim. Hem Mahfiruz gebedir. Olur da oğlan verirse hanedana o vakit yerini tastamam sağlam eder. "

Haklıydı kara hadım. Olur da yeğeni şehzade doğurursa...

" Amin inşallah. İnşallah. "

Mahfiruz şehzade doğurursa gayrı sırtı yere gelmez, devletin de valide sultandan sonraki bir numaralı nüfuz sahibi olurdu.

...

" Mahpeyker !  Gel yanıma.  "

Şaşkındı yaşlı kalfa. Yanında duran Kudret Ağa az ötede nakış işlemekte olan Rum kızı ayağına seslemiş akabinde de ona dönüp, bak şimdi, der gibi bir gövde gösterisi yapmıştı.

" Buyurun ağam. "

Beline kadar inen sarı saçları ve bal rengi gözleriyle suretinin efsununu yaymış ardından da saygıyla eğilmişti Mahpeyker. Ağa ise dostu olan kalfanın kızı daha iyi tanıması ve incelemesi adına uzun uzadıya tek kelime etmeden öylece bekletmişti kızı.

...

" En büyük meziyetin nedir ? "

Servazad'tı bu suali soran. Sessiz bekleyişe dayanamayıp kızı da iyice bir süzdükten sonra sırf tartmak, yoklamak için sormuştu.

" Sadakattir Servazad Kalfam. "

İşte, demişti kalfa. İşte bu kız korkulacak denli varmış. Öyle ya tatlı dili bir yana verdiği cevapla kurnaz mı kurnaz olduğunu da açık etmişti.

" Ala. Şimdi dön ve nakışını bitir. "

Mahpeyker'in huzurdan ayrılmasıyla birlikte yüzünü ekşiterek yanındaki kara hadıma çevirmişti, Servazad. Yüzündeki kırışıklıklar gerilmiş ve rengi de solmuştu üstelik.

" Dua edelim de hünkarımız bu çıyana hissi mukabele edip bağlanmasın. Öte türlüsünü düşünmek dahi korkutur beni. Korkutur.  "

...

***

Sedirine uzanmış kristal cam bardağına doldurttuğu şerbetinden içmekteydi Handan. Her ne kadar keyif içinde görünse de yüreği kor misali yanıp tutuşmaktaydı onun. Zira   oğlunun nesebi zahir olmamıştı henüz. Buna umut olarak Mahfiruz vardı lakin bu iş bir tek gelininin gebe olmasıyla kalamazdı.

" Şebsafa..."

" Buyurun validem. "

" Halvete giden... Neydi ismi ? "

" Mahpeyker mi ? Bir kez halvet oldular. "

" Hayır. Diğeri... "

" Nurnigar. Servazad Kalfa'nın seçtiği... "

Başıyla onaylanmıştı valide. Nurnigar... Oydu bahsettiği. Sahi birçok defa halvet eylemişti Ahmed ile. Bugünde yarında tıpkı Mahfiruz gibi onun da gebelik müjdesini alırdı.

" Ala. Bu gece de gönderesin onu aslanıma. "

" Emredersiniz sultanım. "

Rahatlarcasına derin bir nefes almıştı sultan. Nurnigar bu geceyi de oğlunun koynunda geçirirse bir yolunu bulur gebe kalır, diye düşünüyordu.

" Hadi inşallah. "

Handan'ın dileği oğlunun bir an evvel şehzade babası olması yönündeydi. Bunun için de icap ederse her gece bir kız seçip halvete gönderecek en nihayetinde de hanedan soyunun oğlundan devam edeceğini herkese ispat etmiş olacaktı. Öyle ya başka yolu yoktu bunun. Aksi halde oğlunun da devletin de şanına gölge düşüp leke gelecekti.

" Allah korusun. "

...

ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin