⭐ Kurtuluş ve Sevinç ⭐

417 21 80
                                    

Osmanlı Sarayı

2 Hafta Sonra

Ahmed'in gözlerini açması devlete yeniden umut ve güç vermişti kuşkusuz. Öyle ki genç padişah hala yataktan çıkamamış olsa da bu haber kulaktan kulağa yayılıp saraydan halka kadar ulaşmıştı.

" Arslanım. Oğlum."

Handan Sultan ise canından can gittiği nice gece ve gündüzlerin hatırına içinde bulunduğu anın coşkusuna kapılıp ipekli döşeğinden gülümseyerek kendisine bakmakta olan hünkar oğlunu öpüp kokuyordu şimdi.

" İyiyim ben validem. Tasa etmeyin.  Mahfiruz... Onu göremedim."

Yatağının etrafını saran insan kalabalığının arasında sevgili eşini görme isteğiyle yerinden doğrulmuştu padişah. Öyle ki gözlerini açtığından beri sayıkladığı iki şeyden biri devletin ahvali diğeri de Mahfiruz'du.

" Sen iyice şifa bulmadan onu bu odaya sokmak istemedik. Malum..."

Sevinç gözyaşları dökmekte olan Valide Handan Sultan bu kez imalı bir tebessüm içerisine bürünmüş oğlunun kemikli yüzünü eliyle kavrayıp okşamıştı. Ahmed ise vaziyetten bihaber yarı korku yarı da merak içine düşmüştü.

" Mahfiruz iyi mi? "

Bu kez tebessümünü küçük bir kahkahaya dönüştürüvermişti Valide.

" Mahfiruz gebe! "

" Ne?!"

İşittiği haberle heyecana kapılıp hasta yatağından ayağa kalkmaya çalışmıştı genç sultan. Arzusu eşinin yanına varıp doğacak evlatlarının sevincini paylaşmaktı ancak buna hekimlerin de dahil kimsenin izni yoktu.

...

" Evladım olacak. Şükürler olsun. "

Gerisin geriye yaslanıp başını yatağının başlığına dayamıştı Ahmed. İçi sevinçle dolu olmasına karşın ayağa kalkamamasından yana üzgündü. Biriken devlet işleri bir yana Anadolu'da bilhassa onun hastalığından güç bulan Celali Ayaklanmaları ve Kırım Hanlığı'nın tahtı adına girdiği hesaplar hayli canını sıkmıştı. Öte yandan o artık baba oluyordu ancak ne yazık ki sevincini hasret kaldığı eşiyle dahi paylaşamıyordu. Ah... Hele bir ayağa kalkabilse... O günler de gelecekti elbet.

***

Kendine ayrılan dairesinde babasının hediyesi olan Çerkes diyarından gelme nedimesi Mürgüşah Hatun ile oturmaktadı, Mahfiruz. Ahmed'in gözlerini açmasından bu yana işlediği gergefin bir an evvel bitmesi için uğraşıyor bunun için acele ediyordu.

" Nihayet kara günler bitti de yüzünüz güldü. Sizi üzgün görmek içime dokunuyordu doğrusu."

Mürgüşah'ın bu içten konuşmasının ardından işlediği gergefi bir kenara bırakıp kızın eline dokunmuştu, Çerkes güzeli. Akabinde de inci gibi dizili olan dişleriyle gülümseyip derince bir iç çekmişti.

" Rabbim yüzümüze güldü. Ahmed'im iyileşti. Yakındır ayağa da kalkacaktır. Bir de gebeliğim... Sevincime sebep budur. "

" Siz hep gülesiniz hanımım."

Mürgüşah dizleri üzerine çöktüğü Acem işi minderden kalkıp az ileride durmakta olan şerbet testisinin kulpundan tutup getirmişti. Bilirdi ki hanımı Mahfiruz en çok ayva şerbetini severdi. Öyle ki Kafkas halkları da ayva nimetine bayılırdı.

" Ne iyi ettin. Canım çekmişti."

" Afiyet olsun."

Gümüş bardaktan bir yudum kadar alıp şerbeti ağzının içinde gezdirmişti Mahfiruz. Akabinde de hoşuna gittiğini belirtircesine başını aşağı yukarı sallayıp dudaklarının kenarını yalamıştı.

ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin