⭐ Çekişme ⭐

191 12 22
                                    

Gözünü açar açmaz aldığı elim bir havadisle yıkılmıştı Mahfiruz. Bizzat kardeşi Şahincan getirmişti ona bu haberi. Öyle ki bir anda fenalaşan halaları Servazad sabaha karşı bu alemden öte aleme göçüp gitmişti.

Mahfiruz ise titrek adımlarla taşlığa inmiş ve evvela halasının kadim dostu olan Kudret Ağa ile vuku bulan bu vefata dair bilgi edinmişti.

Kudret Ağa'nın anlattıklarına göre geceyi dairesinde geçiren Servazad Kalfa bir aralık kalkıp mutfağa gidip  oradaki çıraklardan kendisine kekik kaynatmalarını istemiş daha sonra da yeniden dairesine dönen Kalfa'dan bir daha da ses çıkmamıştı.

" Belki de bir ağrısı, sancısı vardı halamın. Ah... Peki hiç mi hekim gelip gitmemiş yanına ? "

" Servazad Kalfa'yı bilmez misiniz sultanım ? Hekime ne hacet ?  O kendi kendime şifa bulurum, demiştir. "

Üzgündü Mahfiruz. Bu saraydaki yol göstericisini, Çerkes topraklarından gelen büyüğünü kaybetmişti zira. Haliyle yüreği kavrulmuştu. Fakat ne de olsa hayat bir yerden devam ediyordu. Şimdiyse ona düşen güzel bir sabır göstermek ve dahi merhum halasına verdiği sözleri tutmaktı.

...

***

" Servazad'ın ölüm haberi çok sürmez - pek yakında - gelir bize. Ah... Biliyor musun Bülbül, doğrusu iyi kadındı şu Servazad. İşinin ehliydi. Yalnız tek bir kusuru vardı, kendi milletini kayırırdı. Mahfiruz denen sidikliyi dahi o sunmadı mı Handan'a ? "

Sözlerinde haklıydı Safiye. Servazad Kalfa ki Kafkaslıları korur kollar, onlara el uzatır dururdu. Bu Safiye Sultan'ın hasekiliğinde de böyleydi valideliğinde de.

" Allah taksiratını affetsin. Bizleri de bağışlasın inşallah.  "

Hadıma doğru bakıp gülümsemişti yaşlı valide. Gülümsemiş ve de oturduğu yerden derince bir iç çekmişti.

" Kırk yıllık Servazad da göçtüğüne göre Ahmed bizi geriye çağıracaktır. Öyle ya Servazad olmadan o Çerkes Haseki değil haremi bir koyun sürüsünü dahi yönetemez. Zira toy. Bu işlere de akıl erdiremez. "

" Her şey hünkarımızın elinde. Fakat sabretmekten başka da çare yoktur sultanım. Lakin er yahut geç hünkarımız da bu yanlışlarından döneceklerdir elbet. Siz içinizi ferah tutun.  "

Durulmuştu Safiye. Bir an için mavimsi buğulu gözleri de kederler içinde bir umutla parlayıvermişti. Evet hala umudu vardı onun. Öyle ki o yine ait olduğu sarayına gidecek, yalnızca haremi de değil tüm cihanı o yönetecekti. (!)

...

***

Mahfiruz cenaze adına yapılması lazım gelen talimatları verdikten sonra yas elbiselerini giymek üzere yaşlı gözlerle dairesinin yolunu tutmuştu. Dairesine vardığında ise onu kapıda nedimesi Mürgüşah Hatun karşılamış ve dahi bu kız mahcup bir tavırla ona karşı boynunu büküvermişti.

" Sultanım... "

" Hayrola Mürgüşah ? "

Nedimesinin bu hali onda derin bir korku peyda etmiş ve dahi onu endişelendirmişti.

" Sultanım nasıl desem, şimdi yeri midir bilemedim. "

Aklına ilkin oğlu gelmişti Mahfiruz'un. Allah muhafaza yoksa evladına mı bir şey olmuştu ? Fakat etrafına şöyle bir bakındığında bu hususta endişesi kalmamıştı onun. Öyle ki Osman'ı teyzesi Fatma'nın kucağında oturuyor, Mehmed ise beşiğinde uyuyordu.

Nihayet Fatma da Osman'ı yerdeki oyuncakların yanına oturtup ablasının yanına gelmiş ve nihayet Mürgüşah'ın söyleyip söylememekte tereddüt ettiği şeyi bir çırpıda söyleyivermişti.

" Gözümüz aydın ablacığım. Mahpeyker yine gebeymiş. "

...

Gün içinde aldığı ikinci kötü haberdi bu. Sanki bir anda dünya başına çökmüş, kendisi de acılar diyarına gark olmuştu. Gayrı gücü tükenmişti Mahfiruz'un. Öyle ki kendini atlas döşeli yatağına atmış ve tıpkı küçük bir kız çocuğu misali hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı.

Bir müddet daha böyle olduktan sonra kıyafetlerini değişip has odaya doğru ilerlemişti Çerkes Haseki. Niyeti Ahmed'i görmek ve dahi ona sımsıkı sarılmaktı. Zira o ancak böyle huzur bulacaktı.

...

Has odaya geldiğinde Ahmed'i divan kayıtlarını okurken bulmuştu o. Ahmed ise sevgili zevcesinin huzura çıkmasıyla ayağa kalkmış ve daha tek bir kelime dahi etmeden onu bağrına basmıştı.

" Hatice'm..."

Her şeyden haberdardı Ahmed. Öyle ki Şahincan gelip ablasının ahvali hakkında hünkara dert yanmış ve bu hususta bir nevi ricacı olmuştu. Bu sebepten Ahmed de hasekisinin yanına varmak arzusuna düşmüş ve işlerini bitirir bitirmez kadınının yanına uğramaya ahdetmişti. Lakin Mahfiruz'un gelişiyle buna gerek kalmamıştı.

" Halam... Halam öldü. "

Biliyordu hünkar. Zira kuş uçsa ilk onun haberi olurdu bu sarayda.

" Malumum oldu. Allah rahmet eylesin. Hanedanımıza büyük hizmetleri dokunan bir hatundu. Mekanı cennet olsun. "

Susmuştu Mahfiruz. Yaşlı gözlerini hünkarına göstermek istercesine burnunu çekiyor ve dahi ay yüzünü Ahmed'in yanaklarına değdiriyordu.

" Ahmed... Beni eskisi kadar sevmezsin değil mi ? Zira kalbinde o var. O Rum Köle...  "

Bozulmuştu Ahmed. Konunun Mahpeyker'e uzanmasından besbelli rahatsız olmuştu. Öyle ki ister istemez çekmişti kendini kadınından. Akabinde de divanına oturup kurulmuştu.

Mahfiruz ise sevgili hünkarının bu tavrı karşısında adeta yıkılmıştı. Onurunun hiçe sayıldığını düşünüp için için o Rum Yılanı'na beddualar ediyor bir yandan da yay kaşlarını çatıp duruyordu.

" İkiniz de benim haremimsiniz. Evlatlarımın anasısınız. Kaldı ki sen benim nikahlım, baş hasekimsin. Gayrı hallerine dikkat et Mahfiruz. Makamının gücüne layık davran."

Açıktı hünkar. Fakat gelin görünki Mahfiruz bu inat tavırlarını halen daha sürdürüyor ve dahi git gide de saygısını yitiriyordu.

" Doğru dediniz. Baş hasekiniz benim. Lakin her nedense o Rum Çiyan da benimle..."

Öfkesine yenilen Mahfiruz, diline doladığı bu lafı ağzından kaçırmış ve neticesinde de utanarak susmuştu.

" Yeter Mahfiruz ! Bunları acından söylersin bilirim lakin seni daha fazla dinleyecek değilim. Şimdi dairene dön. Cenaze için yapılacaklarla meşgul ol. Ve zinhar hadise çıkarayım da deme. "

Güçlükle yutkunmuştu Çerkes Güzeli. Neye uğradığını şaşırmış halde birkaç adım geriye gitmiş ve akabinde de buruk bir bakışla hünkarının huzurundan çıkıp gitmişti.

...

Ah... Kimseler anlamıyordu onu. Kimseler... Oysa bir ateşin içinde yanmaktaydı o. Yanıp tükenmekteydi.
Bir yanda aşkı öte yanda itibarı...

Gayrı takatten kesilmişti Mahfiruz. Kendinde güç bulamamış ve altın yol boyunca yürüdükten sonra bir köşede durup yığılıp kalmıştı. Halbuki o yalnızca anlaşılmak ve sevilmek istiyordu. Başka da bir şeyde gözü yoktu lakin Mahpeyker denilen yılan var olduğu müddetçe bu öyle hiç de kolay olmayacaktı, işte bunu çok iyi biliyordu.

...

* Yorumlarınızı bekliyorum. ✨

ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin