⭐ Osmanlı Sarayı ⭐

703 32 19
                                    

1601, Osmanlı Sarayı

Halime Altunşah Sultan Dairesi

Ferruh Ağa'nın destur talebi haseki dairesinin bekleme odasından upuzun koridora değin yayılmıştı.

Az sonra daireden çıkan bir cariye kapıda beklemekte olan hadımağa ve kalfa kadına bakıp,

" Halime Sultanımız sizi bekler. Buyurun." demişti.

Bunun üzerine içeriye giren kalfa kadın el pençe durup hürmetle efendisinin önünde eğilmiş ve yarı heyecanlı saygısını sunmuştu.

" Sultanım... "

" Hoş gelmişsin Servazad. Hani nerede benim yeğenlerim?"

" Kapıdalar Sultanım. Müsaadenizle huzura kabul buyurmayı dilerler."

" Bekletme gayrı. Gelsinler."

Halime Altunşah Sultan'dı bu. Bir başka adıyla Kalender Sultan... Kendisi Abhaz soylusu olup Sultan Mehmed Han'ın da üçüncü hasekisiydi. Bir oğul ve iki kız anasıydı.

Saray kalfası olan Servazad'ın getirdiği muştunun sevinciyle günlerdir uyumamıştı o. Zira ilk kez kardeşi Feride'nin evlatlarıyla görüşecek, tanışacaktı.

Nöbete duran cariyenin seslenmesiyle birlikte dairenin içerisine tıpkı güneş ve ayın doğuşunu anımsatan iki cihan güzeli kız girmişti. Ne de taze ne de hoştular. Muhtemelen biri on bir diğeri de dokuz yaşlarındaydı.

" Kaldırın başınızı da teyzeniz cemalinizi görsün."

Bu iki fidan, halaları olan Servazad Kalfa'nın tembihlerine uyup içeri girdikleri andan itibaren başını yerden kaldırmamış, ellerini önüne bağlayıp öylece durmuştu. Fakat belli ki Halime Sultan için şimdi hürmetin vakti değildi.

" Maşallah. İkisi de Feride'ye benziyor. Yüzleri gibi bahtları da aydınlık olur inşallah."

" Amin Sultanım. Bu arada Feride Hatun size bir name göndermiş. Buyurun."

Kalfanın uzattığı nameyi tebessümle alıp açmaya koyulmuştu sultan. Akabinde de buğulu gözleriyle kızların bir büyüğünü bir de küçüğünü süzmüş iç çekmişti.

" Hansuret ile Şahincan... Söyleyin bakalım hanginiz Hansuret. "

Kızlardan büyük olanı tam konuşmaya niyetlenmişti ki Servazad Kalfa'nın araya girmesi bir olmuştu.

" Büyük olanı Hansuret. Lakin ona Hatice adını verdik. Şahincan'a da Fatma dedik."

Kızların hüznünü bir bakışta anlamıştı Halime Sultan. Ancak yapacak bir şey yoktu. Öyle ki kendi de bu yollardan geçmişti.

" Hatice ve Fatma demek. Pek güzel."

" Ferruh Ağa münasip gördü. "

" Ferruh... Ala. Gayrı kızları götürebilirsin. Bundan böyle sana emanetler. İyice yetiştir, pişir onları."

" Siz merak buyurmayın Sultanım. Elimden geleni yapacağım."

...

Kalfa kadının ve beraberindeki yeğenlerinin daireden ayrılmasıyla sultan, kederle karışık bir saadet içinde bulmuştu kendini. Kardeşinden aldığı mektup bir yana ondan olma evlatları da görüp memleket hasretini bir nebze de olsa hafifletmişti.

" Ah, Kafkaslar..."

Hasret böyle bir şeydi işte. Seneler geçtikçe azalacağı yerde artıyor insanı büsbütün perişan ediyordu. Bakalım bu iki kız nasıl baş edecekti memleket hasretiyle. Dayanabilecekler miydi? Gerçi hoş dayanmayıp ne yapacaklardı? Öyle ki bu sarayın hareminden içeri giren ya duvakla ya kefenle ya da balıklara yem olmak suretiyle çıkıp gidebilirdi ancak.

ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin