1610 - 1611
O yıllar Mahfiruz için hüznün adıydı. Öyle ki can düşmanı olan Mahpeyker gebe kalmış ve bu da yetmezmiş gibi bir de şehzade doğurmuştu. Mahpeyker yalnızca Ayşe ve Fatma Sultanların değil gayrı Şehzade Orhan'ın da anası olmuştu.
Fakat şükür ki aynı vakitlerde Mahfiruz da bir kız dünyaya getirmişti. Ahmed ise bu pek sevgili kızına ' Hatice' ismini vermiş ve kızı adına nice hayırlarda bulunmuştu.
Lakin gelin görün ki kader oyununu oynamış ve minik sultan Hatice'ye ecel bir öğle vakti ansızın gelivermişti. Biçare Mahfiruz ise kızının bu umulmaz ölümü karşısında yandıkça yanmış ve dahi Çerkes adetlerine uygun düşen kara matem elbiselerine bürünmüştü.
Ahmed de en az Mahfiruz denli üzgündü. Öyle ki o da bir baba olarak yakın zamanda iki evladını kaybetmiş ve dahi o da kalbini ateşlere atmıştı.
" Ona doyamadım Ahmed. Ona doyamadan... "
" Rabbimin takdiri bu Mahfiruz. Elbet bize bu acıyı veren, sabrını da verecektir. "
Has odadaydı Mahfiruz Haseki. Gözü yaşlı, matem içindeydi. Günlerdir bir lokma olsun bir şey yememişti. Neyse ki kardeşi Şahincan ona şerbet hazırlatıyor zorla da olsa hazırlanan şerbeti Mahfiruz'a içiriyordu. Öyle ya yoksa zinhar ayakta duramazdı bu kederli Çerkes Kızı.
" Evlat acısı geçer mi dersin Ahmed ? Ah... Bana öyle gelir ki hiç geçmeyecek gibi... "
Başını erkeğinin göğsüne dayamış, içli içli ağlamaktaydı şimdi Mahfiruz Sultan. Ağlamaktan gözleri şişmiş, kızarmış ve dahi gözlerinin içi de kan çanağına dönmüştü.
" Sabredeceğiz benim parlak ayım. Zinhar haddi aşıp da Rabbimize karşı isyankar olmayacağız. "
Durulmuştu haseki. Öyle ki bu sözü duyar duymaz aklına vefalı ortağı Fatma Ferahşad'ın dedikleri gelmiş ve içi bir kez daha evlat acısının verdiği ızdırapla burulmuştu.
...
Hatice'si vefat ettiğinde onu teskine gelenlerden biri de vefalı rakibesi Fatma Ferahşad olmuştu. Mahfiruz'un yanına sokulmuş ona sabırlar diledikten sonra da zinhar Allah'a karşı isyan etmemesini ve yalnızca sabretmesini öğütlemişti. Öyle ya ne de olsa o da yakın zamanda evladını kaybetmiş ve onun da yüreği evlat acısıyla yanıp kavrulmuştu.
...
Mahfiruz bu düşünceler içine dalmışken o sırada has odanın kapısı edep dahilinde üç kez ardı ardına vurulmuş ve Ahmed'in huzura kabulüyle de içeri Adilşah Kalfa girmişti.
" Hünkarım... Sultanım... "
" Söyle Adilşah ! "
Toparlanmıştı Mahfiruz. Nazlı, ürkek bir ceylan misali erkeğine dayadığı o güzel başını da Ahmed'inin bedeninden usuldan uzaklaştırmış ve dağılan saçlarını düzeltmek istercesine elini başından geriye doğru itmişti.
" Hünkarım, hasekiniz Mahpeyker Sultan doğuruyor. "
Sultan... Şehzade Orhan'ı doğurduğundan beridir böyle anılır olmuştu Mahpeyker. Yalnızca bu da değil, oğlan doğurdu diye ona nice ihsanlarda bulunulmuş nice de hürmet gösterilmişti. Bu da yetmezmiş gibi senesine varmadan yeniden gebe kalmış ve ortalıkta 'karnımdaki yine şehzadedir ' diye diye dolaşmaya başlamıştı. İşte şimdiyse doğum döşeğinde kıvralanmaktaydı demek.
...
Ahmed'in has odadan çıkmasıyla birlikte Mahfiruz da dairesine dönmek için uzun koridorlar boyu yürümeye başlamıştı. Yanında ise onu bir an dahi yalnız bırakmayan nedimesi Mürgüşah vardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/295469455-288-k289975.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZ
Ficción histórica1. Ahmed'in eşi ve evlatlarının annesi olan Hatice Mahfiruz Sultan'ın hayatını kurgulayarak siz kıymetli okurlarıma aktarmaya çalışacağım.