⭐ Beklenmeyen Ölüm ⭐

572 28 65
                                    

7 Temmuz 1603

Gün ışımadan saray duvarları arasında son bulan canlar bir vedayı dahi hak etmeksizin öylece çıkarılmıştı saraydan. Harem halkıysa  kendilerine bir zarar ilişmesinden korkup acılarını sessizce içlerine atıp hüzünle düğümlü olan boğazlarından dillerine tek bir söz dahi düşürmeden öylece oturup durmaktaydı şimdi.

Kimdi bu bir vedaya layık görülmeyen canlar? Tüm haremi yasa boğan, bıraktıkları hüzünleriyle yürekleri burkanlar kimdi?

" Servazad Hatun..."

Kara ağalardan olan Kudret Ağa'ydı gelen. İri kara ellerini atlas rengi kaftanının düğmelerinde huzursuzca gezdiriyor bir yandan da yaşla dolu olan gözlerini insanlardan kaçırmaya çalışıyordu.

" Kudret Ağa... Hayrolsun."

" Hayır mı kalmış Servazad Hatun? İşittiğime göre merhum şehzademiz için ardından dua edilmesi bir yana yasının dahi tutulmasına müsaade yokmuş. Aslı var mıdır bunun? "

" Vardır. Valide Safiye Sultan'ın emri..."

" Safiye Sultan... Rabbim onu kahr-u perişan eylesin. Bir gecede hem torunu Mahmud'un hem de Mahpeyker Haseki'nin kanına girdi. "

Evet, olan buydu. Valide Safiye Sultan'ın, oğlu Sultan Mehmed'in aklına girmesiyle sabaha karşı idam edilmişti veliaht şehzade. Fakat Safiye Sultan'a bu da yetmemiş olacak ki gelini Mahpeyker'in şeyhe yazdığı mektubu ele geçirip oğlunun iktidarına göz koydukları gerekçesiyle torununu boğdurup akabinde gelini ve gelininin himayesinde olan cariye ve ağaları boğazın serin sularında diri diri ölüme mahkum etmişti.

" Kudret Ağa... Başımızı belaya mı sokmak istersin sen ? Gider ayak kelleni vurduracaksın. "

" Elimde değil. Gitti koskoca şehzade. Benim kara başım gitse ne gam. "

Haklıydı Kudret Ağa. Öyle ki Şehzade Mahmud hanedan içerisinde merhum Şehzade Mustafa'dan sonra parıldayan ikinci yıldız misali pek cesur, alim ve de istikbale dair devlet adına umut vaadeden bir yiğitti. Bu beklenmedik idamı yalnızca harem halkını değil kuşkusuz hürmet gördüğü yeniçeriler ve ahali tarafından da büyük bir acı ve tepkiyle karşılanmıştı. Velhasıl yazık olmuştu şehzadeye.

" Sen en iyisi bugün dairenden dışarı çıkma. Maazallah kendini bilmez halde gibisin Kudret Ağa. Kederinden ağzından çıkanı hesap edemez olmuşsun. Hadi git dinlen."

" Ya sen hiç mi üzülmezsin Servazad Hatun? Kalbin mi taşlaştı yoksa canın uğruna mı susarsın? "

" Üzüldüm elbet lakin elden ne gelir? Giden gitmiş. Gayrı kalanlarla yola devam etmek gerek. Anlıyorsun değil mi ağa? "

Anlıyordu Kudret. Ancak menfaat üstüne kurulu olan bu düzene daha fazla tahammül edeceğe benzemiyordu. Zira o hiçbir şey olmamış kalanlara yaltaklanıp onlara boyun eğmez zaten bunu gururuna yediremezdi.

" Bu koca saray doğan günle beraber üstüme yıkıldı sanki. Anladım ki burada kaldıkça ruhum hep sızlayacak. Servazad Hatun bana hakkını helal edesin. Öyle ki bugün saraydan ayrılma dileğimi sunacağım valideye."

" Delirdin mi sen? İlla gideceksen bari bir başka günü bekle. Bugün Safiye Sultan huzura kabul ederse seni ya aklını ya da canını alır. Kudret Ağa... Az sabret de hiç değilse canından olma. "

Hüzünle karışık bir tebessümle gülmüştü kara ağa. Sonra da derince bir iç çekip geldiği yöne doğru yavaş adımlarla cariyelerin arasından sıyrılıp gitmişti.

Kudret Ağa'nın acısını kalbinde hissedebiliyordu, Servazad. Zira ağanın rahmetli Mahpeyker Haseki'ye Manisa Sancağı'ndan bu yana hürmet besleyip gizliden destek verdiğini biliyordu. Hak vermek zor değildi ona.

ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin