⭐ Han Soyundan Bir Sultan: Hanzade⭐

311 14 39
                                    

1608 Sonları

Beklenen olmuştu. Ahmed ile Prenses'in nikahı bir öğle vaktinde kıyılmış ve Prenses şenlikler içinde saraya getirilmişti.

Açıkçası böylesi bir izdivacı ne Mahfiruz ne Fatma ne de Mahpeyker tahayyül edebilmişti. Sevgili zevcileri olan Sultan Ahmed onları bu hareketiyle şaşırtmış ve bir kez daha hüzünlere boğmuştu.

...

***

Mevsim kış olmasına rağmen Mahfiruz ve Fatma Hasekiler üzerlerine kalın birer şal alıp has bahçeye hava almaya çıkmışlardı. Bu hasekilerin ikisi de gebeydi ve üstelik doğumlarına da çok az bir zaman kalmıştı.

İkisi birbirlerine birer rakip olsalar bile onlar dostluğun, yoldaşlığın yolunu tutmuşlardı. Daha da doğrusu bu dostluğu ve sıcaklığı sağlayan Fatma Ferahşad'ın ta kendisiydi. Şayet o da tıpkı Mahpeyker misali davransa, Mahfiruz'a karşı tavır alsa asla böyle kalamazlardı. Neyse ki Fatma çok iyi ve de pek saygılıydı. Hünkarının ilk eşine başından beri hürmet göstermiş olup şimdilerde de bu ağırbaşlılığını sürdürüyordu.

" Biraz oturalım mı ? "

Mahfiruz'du bu. Gül kurusu kaftanından iyice belirmiş olan karnını tutuyor bir yandan da sırtını bahçede bulunan bir selvi ağacına yaslamaya çalışıyordu. Belli ki yorulmuştu güzel sultan. Fakat sadece yorulmuş muydu ? Bu sepserin havaya rağmen terlemiş, soluklarını da hızlandırmıştı.

" Elbette Sultanım. Dilerseniz şu kamelyaya geçelim. "

" İyi olur. "

Bunun üzerine Fatma Ferahşad kocasının bir diğer eşi olan Mahfiruz'un koluna girmek için hazırlanmış ve ona doğru yaklaşmıştı ki gördükleriyle vaziyeti hemencecik idrak etmişti. Öyle ki sık sık nefes almaya çalışan Mahfiruz'un suyu gelmiş, kaftanınıysa çoktan ıslatmıştı. Bu da demek oluyor ki doğum her an vuku bulabilirdi.

" Suyunuz gelmiş ! Lakin... Lakin endişelenmeyin ben şimdi ağalara söylerim, sizi içeri taşırız. Telaş yapmayın. "

Tam da o anda Mahfiruz'un sancıları tutmuş ve onu kıvrandırmaya başlamıştı. Dayanamıyordu Mahfiruz. Bağırdıkça bağırıyor, çığlıkları ise hasbahçe dolaylarından ta harem içlerine kadar yayılıyordu.

" Aaaaaaaa ! "

...

***

" Bir kız, sultanım. Allah Devlet-i Âli'ye bağışlasın. "

Ebe kadınların nice çabalarıyla dünyaya gelmişti bu kız. Üstelik anası Mahfiruz Kadın'a da hayli ağrılar, acılar yaşatmış ve dahi herkesin yüreğini ağzına getirmişti.

" Kızım... "

Doğrusu Mahfiruz bir kez daha oğlan vermeyi dilerdi hanedana. Lakin bir kız vermesi onun değerini düşürmeyeceği gibi kim bilir belki de ona yeni bir dost, arkadaş olurdu bu kız çocuğu.

...

" Adı Hanzade olsun! "

O an firuze rengi gözlerini başucunda duran Ahmed'inkilerle birleştirmiş ve sevinçle inciler kadar beyaz dişlerini gösterircesine gülümsemişti. Ahmed ise ard arda doğan kızları vesileyle sanki daha bir yumuşamış daha bir sevecen olmuştu. Öyle ki kızları Ayşe, Fatma ve Gevherhan'a ayırdığı ödenekler pek fazla olup kızlarına gösterdiği bu alakalarla daimi sevgisini hiç eksik etmezdi.

" Mahfiruz, bu ne güzel şey böyle ? Tıpkı sen. Tıpkı senin gibi... Hanzade'm... Han soyundan gelenim..."

Yatağının içinde aşk dolu gözlerle Ahmed'ini süzmekteydi, Mahfiruz. Ah, onun o gönül okşayıcı sözleri yok muydu nasıl da mesut ediyordu onu.

...

" Allah hayırlı, uzun ömürler versin."

" Amin. Sağ ol. "

Bu Fatma'ydı. Yatağın ayakucunda durmuş Mahfiruz'a bakmaktaydı. Açıkçası kendi doğumuna üç ay kala bir vakitte bir başka zorlu doğuma şahit olmak onu biraz olsun korkutmuş olsa da bu husustaki destek ve yardımlarını esirgemeyişi herkesin gözünde ona ayrı bir değer katmıştı şüphesiz.

" Hayırlı olsun. "

Gerilerden gelen ses ise Mahpeyker'e aitti. Hava kadar soğuktu bu ses. Soğuk ve keskin.

O an ' kıskandı' diye düşündü Mahfiruz. Buna nispet durmayıp parlak tenli yüzünü yattığı yerden Ahmed'in avuçlarına doğru uzatmaya çalıştı. Niyetiyse Rum Köle'yi delirtmek ve Ahmed nezdinden vazgeçilmez olmadığını birkez daha göstermekti.

Fakat Ahmed'in hoyrat elleri arasında yüzünün okşanması bir yana türlü lütuflara mazhar olması da rakibesi Mahpeyker'de zerrece bir hal değişimi yaratmamıştı. İşte bu da Mahpeyker'in kurnazlığıydı. Her ne kadar içi içini yese de Ahmed'in yanında sakinliğini koruyup sanki hiçbir şey zoruna gitmemiş gibi davranırdı.

Bunu bir tek Mahfiruz bildiğinden de gözlerini hınçla Mahpeyker'e dikip kendi kendine söylenmişti.

" Seni yılan seni ! Seni adi Rum Yılanı ! "

...

***

Ahmed'in hanesi de gönlü de genişlemekteydi. Henüz on sekizinde bir civanbaht olmasına karşın altı evlat babası olmuştu ve yedincisi de Boşnak eşi tarafından sıradaydı.

Bir de yenice evlenmiş olduğu Şahzaman Hayrunnisa adında Gürcü bir kadını da vardı onun. Bu kadın ki kömür karası upuzun saçlı, ela gözlü, mütemadiyen parmağında safir bir yüzük bulunduran prensesti. Çok güzeldi. Lakin bir o kadar da asi...

...

Kadınlarıyla arası iyi olsa da kadınlarının birbirleriyle geçimi en büyük sorunlarından biriydi Ahmed'in. Özellikle de Mahfiruz ile Mahpeyker'in kavgalarından bıkmış usanmış ve dahi en nihayetinde de onlara nasihatlerin fayda vermediğini anlamıştı.

Şimdilerdeyse bu kavgalarda adı geçen bir diğer kadınıysa Şahzaman olup o da Mahpeyker ile ufak tefek de olsa münakaşalara girmekte ve bu hadiseler de Ahmed'in kulağına gelmekteydi.

Bir tek Fatma... Fatma Ferahşad... Bir tek bu kadını kendi halindeydi. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz, herkese gereken hürmeti göstermekten de geri durmazdı. Hal böyle iken bu hususta yalnızca Fatma'sından memnundu hünkar. Bir tek ondan.

Lakin yine de ne Mahfiruz'undan ne de Mahpeyker'inden vazgeçebiliyordu, Ahmed. Onlara kızsa da bağırsa da onların kalbinde bulunan yerini kimselere vermiyordu.

Mahfiruz ki onun nikahlı ilk zevcesi ve dahi şehzadesi Osman'ın, kızı Hanzade'nin kutlu anasıydı. Onun için verdiği karardan dönmüş, Mehmed Giray'ı çürümekten kurtarmış, zindanlardan çıkartmıştı.

Ya Mahpeyker ? Sözüyle, kuş cıvıldayışlarını andıran güzel sesiyle bağlanmıştı ona. Üstelik bu hatun iki de evlat vermiş, onu kendine günbegün meftun etmişti. Doğrusu pek efsunkar olan Mahpeyker'in büyüsüne kapılmamak mümkün olmadığı denli bu büyünün içinde olmakta hoştu.

Fakat Ahmed biliyordu ki bu iki kadını ellerinde imkan bulsa birbirlerini öldürür, canlarına kastetmekten de çekinmezdi. Öyle ki kavgalarının, çekişmelerinin sonu yoktu. Bazı vakitler birden fazla vukuatları geliyordu kulağına. O da bu durumdan derin bir rahatsızlık duyuyor ve dahi buna bir çare düşünüyordu.

Ancak Ahmed'in bilmediği bir şey vardı ki, hiçbir erkek kadın savaşına girmemeli, bu savaşın ortasında bir taraf tutmaya çalışmamalıydı. Öyle ya aksi halde hadiselerin neticeleri farklı bir hale evrilir ve dahi bu hadiseler sadece haremde değil ahali arasında da dilden dile dolaşır dururdu. Bu da padişahın mahremine dil uzatmak olacağından birçok sıkıntıya yol açabilirdi.

...


* Yorumlarınızı bekliyorum. ☘️


ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin