21 Aralık 1603...
Hava buz kesmişti. Kış ayının getirdiği soğuklar tüm ahaliyi tesiri altına almış dışarı dahi çıkarmaz olmuştu. Sarayda ise durum farksız sayılmazdı. Üşüyen cariyeler sırtlarına aldıkları örtülere bürünmüş köz tablasının etrafında oturmaktaydı.
Hatice ve Fatma da aynı şekilde közün yanına diz çökmüşlerdi. Diğer kızlarla birlikte sohbet eşliğinde ısınmaya çalışıyorlardı. Sohbet padişahın vaziyeti üzerineydi. Bugünde yarında vefat haberi duyulur, diyen cariyeler kadar padişahın sabaha karşı vefat ettiğini söyleyenler de vardı. Öyle ki haber henüz gizli tutulmaktaydı.
Kızlar konuşadursun içlerinden Leyla adında bir hatun, Hatice'nin kulağına doğru eğilmişti.
" Sen bilirsin. Sultan Mehmed vefat etti değil mi? "
" Ben nasıl bilebilirim ki?"
Gerilmişti Hatice. Kızın bu yerli yersiz sıkıştırması hiç hoşuna gitmemişti. Doğrusu dün gece bir şeyler olduğunu sezinlemişti. Zira halası Servazad'ın hasekilerin kaldığı dairelere girip çıkması, akabinde gece yarısı katlar arasında duyduğu koşuşturma sesleri bunlar vuku bulan büyük bir hadiseye işaret olabilirdi anca.
" Kalfa kadın senin halan olur. Hiçbir şey bilmesen dahi o sana söyler."
" Bilgim yok. Hem Allah hünkarımıza uzun ömürler nasip etsin."
Kız umduğu cevabı alamayınca közün başından ayrılmıştı. Fatma ise bir ablasına bir de yanlarından geçip gitmekte olan hatuna bakıp derince bir iç çekmişti.
" Hünkar vefat ettiyse Şehzade Mustafa... "
Usuldan kardeşini susması için dürtmüştü Hatice. Ardından da elini Fatma'nın ipek saçlarında gezdirip onu bağrına bastırmıştı.
Kardeşi Fatma'nın ne denli yufka yürekli, hassas biri olduğunu biliyordu. Fakat şimdi bunları konuşmanın ne yeri ne de zamanıydı. Zaten olanla ölene çare bulunmazdı.
***
Vakit öğleye doğruydu. Harem halkı günlük işlerini devam ettiriyor ancak soğuğun etkisiyle bir an evvel ateş başına geçmek istiyordu. Hatice de kendisine verilen vazifeleri yerine getirmiş şimdi taşlıkta halasını aramaktaydı.
Bir müddet daha arandıktan sonra umutsuzca geri dönmeye niyetlenmişken koridorun ilerisinden gelmekte olan kalfa halasını görmüş ve hemen yanına varmıştı.
" Hala... Neler oluyor? "
Solgun gözlerini merak içinde kalmış olan yeğenine çevirmişti kalfa kadın. Akabinde de yarı heyecanlı yarı da huzursuz başını önüne eğip Hatice'nin kolunu kavramıştı.
" Sultan Mehmed'i katına uğurlama zamanı. İdrak ettin değil mi kızım? "
Etmişti. Demek ki söylenenlerin aslı vardı. Sultan Mehmed ölmüştü.
Hiç beklemediği halde kendini fena hissetmişti Hatice. Herhalde bu ani ölüm onu sarsmıştı.
" Şimdi ne olacak?"
Kuşkusuz herkesin aklında gönlünde olan suali sormuştu Çerkes Kızı. Öyle ya padişah öldüyse yerine derhal birinin geçmesi ve geçenin de geride kalan erkek kardeşini boğdurması şarttı.
Doğrusu ilk kez buna şahitlik edecekti Hatice. Daha evvel saray kaideleri ona belletilirken öğrenmiş iyice aklına kazımıştı bu gerçeği lakin şimdi harem halkıyla birlikte bizzat yaşayıp görecekti.
" Biz orasını bilemeyiz kızım. Lakin seni ve Şahincan'ı haremde tutmanın bir yolunu bulacağım elbet."
Osmanlı'da bir kural da buydu. Devletin başındaki rahmetli olunca haremde bulunan cariyeleri Eski Saray'a gönderilir ve yeni hükümdar için de saraya hatunlar satın alınır, hediye edilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZ
Ficção Histórica1. Ahmed'in eşi ve evlatlarının annesi olan Hatice Mahfiruz Sultan'ın hayatını kurgulayarak siz kıymetli okurlarıma aktarmaya çalışacağım.