⭐ Üç Aylık Sürgün ⭐

167 12 46
                                    

" Devlet-i Aliye'nin asırlık nizamı değişti. Bu sebeptendir ki taht ekber ve erşed olan Mustafa'mın hakkıdır. Devlet gayrı onun elinden beka bulacaktır. "

Günlerdir bu kabuslara uyanıyordu Mahfiruz. Kulağında teyzesi Halime Altunşah'ın sesi, hayalindeyse Yeni Saray'da çığlık çığlığa bıraktığı şehzadelerinin korkulu yüzü vardı.

" Allah topunun belasını versin !  "

Öfkeliydi. Öfkesinden de zangır zangır titremekteydi Çerkes Kızı. Öyle ki hak ettiği, layık olduğu ' valide sultanlık ' makamı elinden zorbalıkla alınmış ve dahi bu da yetmezmiş gibi oğulları tecrit edilip kendisi de kızlarıyla bir buraya, bu cehenneme, Gözyaşı Sarayı'na sürülmüştü.

Bu saray ki içinde nice mağlubiyetleri, kırgınlıkları, nice de umutları barındırmaktaydı.  Gün görmeden solup gitmiş kızlardan tutun da bir zamanların melikesi Safiye Sultan'ın dahi eviydi burası. Kederin sarayı, hüznün de diyarıydı. Mahfiruz'unsa hastalığının ilk durağı...

...

Rutubet doluydu saray. Duvarlara dek işleyen koku, her nefes alımında soluyanının ciğerlerine yapışıyor, yapıştığı gibi de öksürtüp duruyordu.
İşte Mahfiruz'un da çektiği buydu. Üstelik bir de bir türlü ısınmak bilmeyen odasında üşütmüş, fena halde de soğuk almıştı.

Yalnızca hastalık değildi onu yıkan. Evladı Hüseyin'in vefat haberiyle sarsılmış adeta sararıp solmuştu. Öyle ya hasta evladını son bir kez dahi görememişti o. Oğluna son bir kez olsun dokunamamış, onu tutup da ana şefkatiyle göğsüne bastıramamıştı.

...

***

Ahmed'in vefatı ve dahi Kösem'in nihayete eren girişimleriyle tahtın yolu ulemanın da tasdiğiyle yıllardır bir odada tecrit altında tutulan Mustafa'ya açılmıştı. Sultan Ahmed'in naaşı gasilhaneye taşınırken kardeşi Mustafa bulunduğu odadan çıkarılmış, günün ilk ışıklarıyla veliaht dairesine alınmıştı. O burada cülus için hazır edilirken de Eski Saray'a gönderilen saltanat arabasıyla  adı sanı unutulmaya yüz tutmuş olan Halime Kalender Altunşah Sultan Yeni Saray'ın cümle kapısına büyük bir alayla varmıştı.

Oysa tüm bunlar olurken Mahfiruz yanında nedimeleri ve kardeşiyle birlikte dairesinde oturmuş az sonra elini öpüp hayır duasını almaya gelecek olan Arslanı'nı beklemekteydi. Lakin Osman'ı yerine içeri el pençe divan durup Kızlarağası Mustafa, onun ardında da kırk yıl düşünse dahi aklına gelmeyecek olan teyzesi Halime girmişti.

...

" Kaideler bu...  Allah'ın kelamı değil ya, elbet değişir."

Seneler sonra teyzesiyle bu sebepten yüz yüze gelmek doğrusu içini dokunmuştu Mahfiruz'un. Zira her ikisinin de derdi kendi evlatları olup taht yolunda onları karşı karşıya getirmişti.

Fakat kolay pes edecek değildi Çerkes Kızı. Öyle ki vaziyeti bir de oğlunun lalasından işitmek istemiş ancak Ömer Efendi'nin dedikleriyle de olan biteni kabullenmek mecburiyetinde kalmıştı. Zaten Mustafa da askere çoktan takdim edilmiş, tellaklar da Osmanoğlu ülkesinde yeni padişahın adını ilana koyulmuştu bile.

Halime Valide ise oğlu tahta oturur oturmaz merhum Sultan Ahmed Han'ın hanesini dağıtmış, kadınları ve kızlarını saraydan sürmüş ve dahi oğullarını da tıpkı vaktiyle kendi oğluna yapıldığı gibi bir odaya hapsetmişti.

...

İşte Mahfiruz da Kösem de onlardan olma sultanlar da şimdi Eski Saray'ın dört duvarı arasında nöbettelerdi. Bu nöbet ki evlat nöbetiydi. Şehzadelerinin nöbeti...

ÇERKES SULTAN : MAHFİRUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin