Hava kararınca bizim de eğlence vaktimiz bitmişti. Dönme dolaptan indiğimizde Kaya'nın yüzüne bakamıyordum. Onu öptüğümden sonra o da beni öpmüş, Aras mızmızlanınca geri çekilip dönme dolaptan inmek zorunda kalmıştık. Kaya suratına bakamadığımı fark ettiğinde kahkaha ata ata arabayı almaya gitmişti.
Homurdanıp Aras'ın elini tuttuktan sonra Kaya'nın arabayı çıkarıp park ettiği yere doğru ilerledim. Kaya arka koltuğa oturmuş ve kapıyı açık bırakmış halde bize bakıyordu.
(Off, düştüm Allah'ım kaldırma!!)Suratım beş karış halde yanına vardığımda kalkıp tekrar güldü. Şöyle gülme be adam, trip atamıyorum!
"Pışt, gülsene bir." İnadına daha da somurttum. Bana gülüp Aras'ı kucağına aldı. Bu ikisine biraz daha baksam erirdim sanırım. Hemen ön koltuğa oturup Kaya'nın gelmesini bekledim.
"Hala tripli misin?" Kapıyı açıp oturduğunda kafamı cama çevirdim. Cevabımı böylece vermiş oldum.
"Ama güzelim, sinirlenince daha tatlı oluyorsun. Bu yüzden sana bulaşıyorum." İkinci klişemizi de yaşamıştık, hayırlı olsun.
"Kaya, çok klişesin." Evet, bunu cidden söylemiştim.
"Az önce dönme dolabın tepesinde beni öperken klişe falan demiyordun. Hayırdır şimdi?" İşte böyle susardım.
"Her neyse, çalıştır artık arabayı!" Sinirle homurdanıp kafamı tekrar cama çevirdim. Aniden yanağımı öpünce Aras güldü.
"Tribini yerim ulan!" Kaya bağırıp arabayı çalıştırdı. Ben hala donmuş haldeydim. Aniden söylemesene öyle şeyler!
"Önüne bak, bana değil." Kaya'nın arada bir bana bakmasına sonunda kızmıştım. Trafikteydik ve önüne bakmıyordu.
"Ama güzelim, sana bakmak daha cazip geliyor." Hayran hayran konuşuyordu ve bu gerçekten çok hoşuma gidiyordu.
"Cazip geliyor diyorsun da, Allah korusun kaza yaparsak ne olacak?" Tamam, yol fazla dolu değildi ama yine de tedbirli olmak her zaman daha iyiydi.
"Peki, gülüm." Güzelimden sonra gülüm demesi yüzünden hafif bir kahkaha attım.
"Sen iyice keko oldun ha. Nerede benim elit Kaya'm?" Kaya'm derken içim bir hoş olmuştu.
"Hâlâ burada. Ve az önce Kaya'm mı dedin?" Cevap vermeden önüme döndüm. Sadece Kaya yola odaklansın diye, başka nedeni yoktu. Asla utanmadım.
"Neyse, ben anlayacağımı anladım." Cevap vermediğimde gülmüş ve arabayı durdurmuştu. Ne ara gelmiştik?
"İnin bakalım." Neden bir otele gelmiştik?
"Neden buraya geldik, İşin mi var? İstersen biz taksiye atlar gideriz." Kocaman otelin üzerinde, Eroğlu otel yazıyordu. Salak olduğumu söylemiş miydim?
"Hayır, işim yok. Deniz buraya daha yakın diye bugün burada kalacağız. Yarın da denize götüreceğim ikinizi." Bu soğukta denizde ne işimiz vardı, manyak mıydı bu adam?
"Kaya, bu havada ne denizi?" Sorumla bakışlarını kaçırmıştı. Ne yani, öyle bir planı yok muydu?
"Sen niye bütün planlarımı batırıyorsun Rüya? Denize gitmeyeceğiz ama nereye gideceğimizi de söylemeyeceğim." Ama ben merak ederdim ki!
"Ee, niye geldik buraya o zaman? Eve gitmek daha mantıklı değil mi?" Kaya sesli bir nefes bıraktı.
"Sadece bir kez bana güvenip durumu sorgulamasan?" Güveniyordum ama ister istemez soru soruyordum işte.
"Tabii ki güveniyorum ama beni biliyorsun, fazla sorgulayıcı biriyim." Kaya kafa sallayıp önden ilerledi. Aniden çalan telefonumla duraksadım.
Şule'm🖤 arıyor...
Ekranda gördüğüm isimle onu ne kadar ihmal ettiğim aklıma dank etti. Gerçekten hiç aramamıştım.
"Alo, bebeğim." Telefonu açtığım gibi gelen hıçkırık sesiyle gözlerim büyüdü.
"Rüya, Bora vurulmuş. Bana geldiğinde yüzü bembeyazdı." Sesli ağlaması ve arada hıçkırması yüzünden kesik kesik konuşuyordu.
"Evde misiniz?" Evime geldiğinde dedi ya, aptal Rüya!
"Evet, lütfen hemen gelin." Elimi çekiştiren Aras ile ona döndüm. Eliyle resmen uçarak gelen Kaya'yı gösterdi. İçeriye girdiği sakinliği ile dışarı çıktığı hali arasında dünyalar kadar fark vardı.
"Bora vurulmuş." Kaya kafasını salladı.
"Biliyorum, az önce doktoru aradım. Oraya gidiyor." Bir şey demeden arabaya tekrar bindim. Bu sefer Aras'ı da kucağıma aldım.
Yollar bana o kadar uzun geliyordu ki sanki eve hiç yaklaşmamışız gibiydi.
"Sakin ol, varmak üzereyiz." Kaya elimi sımsıkı tutmuştu.
Araba durduğu gibi kapıyı açıp koşar adım eve girdim. Ama beklediğimin aksine ne ağlama sesi vardı ne de yerde herhangi biri. Hatta bütün ışıklar kapalıydı. Aniden hemen her iki yanımdan patlayan konfeti sesiyle çığlık attım. Olayı anladığımda, yanımda elinde konfeti tutan Şule'nin elindeki boş konfetiyi kafasına vurdum.
"Aptal, ne kadar korktum haberin var mı? Ya bir de nasıl ağlıyordun, orada elimden bir şey gelmiyor diye deliriyordum ben!" Bağıra bağıra konuşuyordum ama o beni gülümsemeyle dinliyordu. Manyak.
"Seni seviyorum ya!" Bana sarılması ile bende sarıldım. Deliydi ama seviyordum işte. Bütün ışıklar açıldığında hep bir ağızdan bağırdılar.
"İyi ki doğdun Rüya!" Bana doğru Kaya, bir elindeki pastayı düşürmemek için bin bir çaba sarf ediyor, diğer eliyle de Aras'ın elini tutuyordu. Ben bu ikisini yerdim ama!
"İyi ki doğdun, meleğim." Kaya elindeki pastayı önüme konan masaya bıraktı ve alnımdan öptü.
"İyi ki doğdun, anne." Aras'ın söylediğiyle gözlerim doldu. Ben doğum günü hediyemi çoktan almıştım. Onunla aynı boya gelerek yanağını öptüm.
"Annen kurban olsun sana!" Aras bana gülümsedi ve pastayı gösterdi.
"Hadi bir dilek tut ve üfle." Dileğim gerçek olmuştu ama yine de dileğimi tuttum ve mumları üfledim.
Umarım sonsuza dek beraber oluruz.
EVET, BİR BÖLÜM DAHA GELDİ.
SİZCE BÖLÜM NASILDI?
HER NEYSE, UMARIM BÖLÜMÜ SEVERSİNİZ🖤
Sonsuzluk görecelidir aşkım ;))
Neyseeee, yine yazıların saçmalığına takılmayacağım...
Sizi seviyorum, çokça öpüyorum 😽
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEBEK BAKICISI
Teen FictionHerkesin iş adamı olarak bildiği Kaya Eroğlu ve jesti yüzünden işinden olan bir Anaokul öğretmeni... Ya o öğretmen, bakıcı olarak işe başlarsa? Hem de bir mafyanın çocuk bakıcısı... Kaya Eroğlu'nun minik oğlu Aras, okuldan kaçtığı için kaybolmuştu...