9. BÖLÜM

287 36 6
                                    

【ALVIN】

"Alınma Alv ama burnunu sokmaman gerektiğini düşünmüyor musun?" diye sordu Antonio, avuç içlerini yanağına bastırarak. Dirseklerini dizlerine dayayarak daha yakına doğru eğilirken olabildiğince nazik konuşmaya çalışıyordu. "Demek istediğim bu etik bir davranış değil. Bu adamı yeterince tanımıyorsun bile ve ona yardım etmek istediğini mi söylüyorsun?"

"Alınma bebeğim ama..." diye söze başladı Rowan, durumu derinden inceliyorlarmış gibi çenelerini kaşıyarak. "Biri beni o hâlde görse, bana yardım etmelerini isterdim."

"Ya yardım eli istemiyorlarsa?" diye sordu Margot, başını eğerek. "Muhalefet oluşturmaya çalışmıyorum, sadece merak ediyorum."

"Hepimiz yardım görmek istiyoruz aslında." diye araya girdi Delilah. "Sadece bazılarımız bunu kabul etmekten çok korkuyor."

Antonio hafifçe sırıtarak, "İyi bir noktaya değindin." dedi. "O hâlde, ona nasıl yardım edeceksin? Bu karmaşanın içine bir plan yapmadan öylece dalamazsın."

Margot, "Casus Kızlar'dan bir bölüm çekiyormuşuz gibi davranmayı bırak." diye homurdandı. "Ama dürüst olmak gerekirse ben de merak ediyorum."

Ve tüm gözler üzerimdeydi. Gergin bir şekilde yerimde kıpırdandım ve boğazımı temizledim. "Aslında bir planım yok." dedim derin bir nefes alarak. "Ama bence önce onunla arkadaş olmayı denemeliyim, sonra ona biraz daha yaklaşmalıyım ki güvenini kazandığımda ona sorunlarını sorabileyim ona nasıl yardım edebileceğimi anlayabileyim."

"Tamam, bir sorum var," diye söze başladı Rowan. "Onu hiç başka biriyle gördün mü? Evine gelen birileri oluyor mu?"

"Hmm." diye düşündüm, üç yıla ait anılarımı hatırlamak için boş bir duvara bakarak. İşte o zaman anladım ki, o üç yıl içinde bir kere bile insanları evine getirmemişti. Onu fark etmediğimi söylediğimde, aslında fazlasıyla dürüsttüm. Bazen, duygularıma yenik düştüğümde, ki bu, evime taşındığım ilk iki yılda oldukça sık oluyordu, yatağımda oturup saatlerce pencereden dışarıyı seyrederdim. O günlerin hiçbirinde evinin önüne park edilmiş başka bir araba, fazladan bir çift ayakkabı ya da başka biriyle takıldığını görmemiştim.

"Bu kulağa biraz garip gelecek..." diye başladım Rowan'a bakarak. "Ama hiç arkadaşı olduğunu sanmıyorum."

"Ne demek hiç arkadaşı yok?" diye sordular, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırarak.

"Daha önce hiç kimseyi getirdiğini görmedim..." diye bilgilendirdim. "Sadece onun içe dönük biri ya da onun gibi bir şey olduğunu varsaydım."

Konuşmamdan sonra odayı sessizlik kapladı. Hepimiz kendimize birkaç dakika ölüm sessizliği verdik, durumu düşünüyorduk. Sonra Antonio iç çekti ve sessizliği bozmak için boğazını temizledi, "Bu kulağa biraz tuhaf gelecek... Ya da bilmiyorum ama... Alvin, neden onu buraya davet etmiyorsun?"

"Ha?" Anlamamış bir şekilde tepki verdim.

"Hiç arkadaşı olmadığı doğruysa, onu senin için o lanet hamamböceklerini öldürmeye kaç kez geldiğini göz önünde bulundurursak en azından seni bir arkadaş olarak görüyor olmalı."

"Ama bu beni arkadaşı olarak kabul edeceği anlamına gelmez-"

"Arkadaşım olarak görmediğim insanlar için kek pişirmem." diye omuz silkerek cevap verdi. "Şimdi onu davet edecek misin yoksa gidip kendim mi yapayım?"

Yenilgiyle gözlerimi devirdim. Antonio Fibonacci'ye karşı kazanmamın hiçbir yolu yoktu.

Oturduğum kanepeden kalkıp tereddütle ön kapıya doğru ilerlemeden önce "Tamam..." diye homurdandım. Kapıyı açmadan önce omzumun üzerinden baktım ve dedim ki; "Hayır derse bana borçlu çıkarsın." Ve aynı şekilde, göz açıp kapayıncaya kadar kendimi bir kez daha kapısının önünde dururken buldum.

Neden bu kadar gergin olduğumu bilmiyordum. Evine ilk üç gelişimde bu kadar gergin olmamıştım. Sonra yine, ilk iki seferden hamamböceği sorumluydu ve üçüncü sefer ona geri verecek bir şeyim olduğu içindi. Bu sefer ona arkadaşlarımla takılmak isteyip istemediğini sormak için teşrif etmiştim.

Zihnimi dolduran tüm olumsuz düşünceleri bir kenara ittim ve kalbim hızla çarparken kapı zilini çaldım. Bir dakika bekledim, sonra iki dakika - sonra cevapsız tam beş dakika. Hatta zili ikinci kez çalmayı denedim ve cevap vermeyince evime doğru döndüm. Tam o sırada kapının gıcırdayarak açıldığını duydum.

Hızla arkamı döndüm ve bakışlarıyla karşılaştım. Kaşları şaşkınlıkla çatıldı ve başını bana doğru eğdi. "Ne istiyorsun? Başka bir hamamböceği krizi mi?"

"Hayır..." dedim zorla kıkırdayarak. "Ben sadece, şey..." Ne diyeceğimi bilemeyerek duraksadım.

"Devam et?" diye kollarını göğsünde kavuşturarak bekledi. O kadar basit bir hareket olmasına rağmen gözümü korkutmuştu.

Ayakkabılarımın tabanını sundurmasının zeminine sürttüm ve sonunda tek nefeste konuştum "Arkadaşlarımla birlikteyim ve bizimle takılmak isteyip istemediğini öğrenmek istedim. Kötü değiller. Yemin ederim."

"Ah..." dedi, ses tonunda şaşkınlık vardı. "Beni neden çağırıyorsun ki?"

"Üç yıl olmuş. Birbirimizi artık tanımalıyız, sence de öyle değil mi?" Cevap verdim, potansiyel olarak yüzleşmek üzere olduğum nihai reddedilmeye kendimi hazırladım.

Titrek bir şekilde nefes aldı ve sessiz kaldı. Sonra kuru bir sesle "Kusura bakma ama şu an doğru bir zaman değil." dedi.

İşte beklediğim o nihai reddetme gelmişti.

"Ah, hayır hayır! Hiç sorun değil." dedim, bakışlarımı utançla ellerine çevirerek, ona el salladım ve kedi gibi yavaşça kapıdan uzaklaştım.

Sadece şu kısacık an bile zihnimi ateşe vermenin eşiğine getiren pek çok can yakıcı soru bırakmıştı.

Ve birincisi şuydu: El eklemleri neden kanıyordu?

Pest Control 🕷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin