31. BÖLÜM

186 29 1
                                    

【ALVIN】

Ertesi sabah, Lucien çoktan benden önce uyanmış ve evine gitmek için ayrılmıştı. Günün geri kalanı ikimiz arasında rastgele birkaç mesajlaşma ile normal bir şekilde devam etti - ve ben farkına bile varmadan gün çoktan bitip 23'üne dönmüştü.

Lucien'i etkileme umuduyla doğru kıyafeti seçmek için tam iki saatimi harcadım mı? Kesinlikle hayır.

Bu durum için en sevdiğim parfümü seçtim mi? Kesinlikle hayır.

Sırf Lucien'le buluşacağım için tırnaklarımı özel olarak ojeledim mi? Kesinlikle hayır.

Herhangi bir kusurum var mı diye aynanın önünde yarım saat harcadım mı? Kesinlikle hayır.

Ayrıca hayatımda ilk kez lanet olası bir Noel ağacı seçmek için saçıma şekil verdim mi? Kesinlikle hayır.

Durumu anlayamadıysanız diye söyleyeyim, acınası bir şekilde yukarıdakilerin hepsini yaptım.

Ve bundan oldukça gurur duyuyordum ama aynı zamanda utanıyordum. Lisede hoşlandığınız çocukla yan yana oturmuşsunuz gibi içim kıpır kıpırdı. Ancak, dün geceden önceki gece içimde umut yeşertmişti belki... Belki aramızda bir şeyler olabilirdi.

BILIYORUM. Çok klişe geliyor.

Lucien anlaştığımız saatte geldi - öğleden sonra dört buçuktu - ve arka planda belli belirsiz çalan Keshi çalma listesiyle gideceğimiz yere doğru yol aldık.

Sonunda oraya vardığımızda, dışarı çıkmam için kapıyı bile açtı ve bu, o gün yüzüncü kez ona âşık olmam için yeterli değilse, beni ne paklardı bilemiyorum. Yolumuza devam ederken, ikimizin üzerinde en az bin fit yükselen ağaçların arasından geçerek ilerledik. Dürüst olmak gerekirse, bir ormana girmiş gibi hissetmiştik.

"Kçük bir tane alalım diyorum." dedi Lucien aniden, ellerini ceketinin cebine sokmuştu ve ağaçlara bakıyordu.

Tanrım, neden bu kadar iyi görünüyordu?

"Küçük bir tane mi?" diye sordum kollarımı kavuşturarak. "Belki de kapıdaki adamdan yardım istemeliyiz?"

"İyi fikir." diye başıyla onayladı ve ikimiz de yüzünde sıkılmış bir ifadeyle kapının yanında duran adamın yanına gittik. Ondan yardım istedik ve bizi sahip olduğu en küçük ağaçlara götürdü. Söylemeye gerek yok, Lucien onlara âşık olmuştu bile sonunda alışverişten bir yerine üç tane küçük ağaçla ayrıldık ama bunu dert etmedim çünkü çok sevimliydiler.

"Aslında sadece bir tane yeterdi." dedim Lucien'e kıkırdayarak, ağaçları arabanın bagajına yerleştirmeye çalışmasını izledim. Diğer iki ağacı kaldırmasına yardım ettim ve işimiz bittiğinde rahat bir nefes alarak koltuklarımıza geri döndük.

"Evet, haklısın. Bir tane almalıydım. Ama bunu kısa günün kârı olarak görüyorum."

Yüzümde küçük bir sırıtışla, "Hepsi bu kadar mı? eve mi dönüyoruz?" dedim.

"Henüz değil." dedi arsız bir ifadeyle. "Aslında bugün için bir şeyler planladım."

"Korkmalı mıyım...?" Sessizce koltuğumun arkasına uzandı.

Sonra muzaffer bir şekilde "Ta-da!" diye tezahürat yapmadan önce iki çift buz pateni ayakkabısı çıkardı.

"Olamaz, paten kaymaya mı gidiyoruz?"

"Fikrini sormadığım için özür dilerim." dedi üzgün bir ifadeyle ve onları tekrar koltuğa bıraktı. "Gitmek istemiyorsan hiç sorun değil, ilk seferinden kalan kıç ağrını hatırlıyorum."

Utançtan yüzümü ellerimin arkasına saklayarak, "Aman Tanrım, bu çok yanlış yerlere gidiyor!" dedim.

"Alvin... Sana inanamıyorum." diye kıkırdadı ve ben ellerimi çeker çekmez alnıma hafifçe vurdu. "Ne demek istediğimi biliyorsun."

"Neyse ki artık kıçım ağrımıyor." dedim sonunda utancımı üzerimden attıktan sonra. "Aslında gitmeyi çok isterdim, sana daha önce de sormak istiyordum ama nasıl yapacağımı bilemedim."

"O zaman bu harika!" dedi neşeli bir gülümsemeyle. Kalbimi sıkıştıran bir gülümsemesi vardı.

Vay be... Bu adama pata küte düşmüştüm.

"Ve daha da iyisi..." diye söze başladı, aynı anda arabanın motorunu çalıştırırken geri çıkabilmek için omzunun üzerinden bakmaya başladı.

Tanrım, böyle konsantre olurken bile nefes kesici görünüyordu.

"Tatil yaklaştığı için bugün kimsenin olacağını sanmıyorum. Çoğu muhtemelen memleketlerine dönmüştür."

"Yani... Yalnız mı kalacağız?" diye sordum, bunun düşüncesi bile kalbimi yerinden oynatıyordu. Âşık olduğum kişiyle buz pateni yapacaktım ve bu sefer sadece ikimiz olacaktık. Umarım ikinci kez kıçımın üstüne düşerek kendimi aptal durumuna düşürmezdim. İlk seferimde yeterinde morluğum olmuştu - hatta birazdan fazlaydı.

Başarılı bir şekilde çıktıktan sonra "Şanslıysak evet." diye yanıtladı. Bakışlarını öndeki yola çevirdi ve bu adam gerçek olamaz diye kendimi arabadan atmamak için pencereden dışarı baktım.

Söylediği her şeyden sonra, ne kadar delirdiğimi görmesin diye kendimi yerin 70 fit altına gömmek istememe neden olacak başka bir şey söyleyemeyeceğinden artık emindim. Ancak ağzını açar açmaz şunları söyledi:

"Seninle ilk Noel'imi geçirmek için sabırsızlanıyorum."

Keşke onu bir fanusa koyabilseydim.

Pest Control 🕷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin