2. BÖLÜM

620 53 12
                                    

ALVIN

Antonio, "Ne kadar kaba," diye söze başladı, yüzüğünü havaya fırlatıp yakaladı ve eylemi bir kez daha tekrarladı. "Zavallı adama adını sorma zahmetine bile girmeden onu evine sokmuşsun. O bir seri katil olabilirdi, bunu biliyorsun değil mi?"

"Eh, ama öyle değildi," Umursamaz bir şekilde omuz silktim. "Her neyse, yatağımda bir hamam böceği varken neden ona adını sormak nasıl aklıma gelseydi?"

Yüzüğünü odanın köşesinde Delilah'ın yanında oturan Margot'a fırlatmadan önce, "En azından kendini tanıtmalıydın, görgü kuralı diye bir şey var." dedi çarpık bir sırıtışla.

"Pekâlâ, görgü uzmanı." diye alay ettim, az önce söylediklerimin ardındaki anlamı biliyormuş gibi yaptım, oysa gerçekte hiçbir fikrim yoktu. Okuma yazma bilmemenin faydalarından biriydi işte.

Devam etmeden önce bu varlıkları tanıtmama izin verin. İlk olarak, Antonio Fibonacci. İtalyan kökenli ama Fransa'da büyümüş - bu yüzden her iki dili de sık sık karıştırıyordu. Boyu 1, 70'di ama kambur duruşundan dolayı olduğundan daha kısa görünüyordu. Kambur durmak kötü bir alışkanlığıydı ve dürüst olmak gerekirse, ona dik durmasını hatırlatmaktan yorulmuştuk. Sık sık Fibonacci* sayı dizisinden olduğunu – umarım ne olduğunu biliyorsunuzdur - söyleyerek onunla dalga geçerdik.

*[Fibonacci; 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13 sayı dizisi. Çizim şekli kambur gibidir.]

İkinci kişi, Margot Fleming. Sık sık sol el kuralını gündeme getirerek onunla dalga geçerdik – bunu açıklamak istemiyorum, bilen biliyordur bence - 1.90 boyundaydı ama kendisine göre boyu kısaydı. Sık sık 'oradan hava nasıl' muhabbetine maruz kalmasına rağmen gerçekten hayran olduğum biriydi ve bu yorumların onu etkilemesine asla izin vermezdi.

*[Fizikçi, John Fleming'in sol el teorisinden ötürü. Cinsel iması var.]

Son olarak, Delilah Scherwitz. New York City'nin nasıl bir yer olduğunu ona sataşarak söyletirdik - üçüncü kez, biliyorsanız biliyorsunuzdur - O da 1, 70 civarındaydı ve herkes onun Antonio'dan birkaç santim daha uzun olduğunu söyleyebilirdi ama o, egosuyla ilgili sorunları yüzünden bunu asla kabul etmezdi.

*[Plain White T'S'nin ünlü Hey There Delilah şarkısından ötürü dalga geçiyorlar.]

"Russo," diye söze başladı Antonio, yavaşça gerilemeye başlarken ses tonunda korku vardı. Soyadımın söylenmesiyle canlandım ve ona merakla kaşlarımı kaldırdım. Ellerini teslim olurmuş gibi yukarı kaldırmış, ihtiyatlı bir şekilde geri çekilmeye devam ederek gözleri duvardaki bir noktaya sabitlenmişti. Bakışlarını takip ettim ve neye baktığını gördüğümde dilimi şaklattım.

"Bu da ne böyle?" dedi dramatik bir sesle.

"Peki, açıklamama izin ver." Margot güzel bir gülümsemeyle sırıttı. "Bu hemidactylus frenatus ya da en bilinen haliyle kertenkele. Genellikle beslenme şekilleri-"

"Siktir git, ne olduğunu biliyorum." diye tısladı, ifadesi tiksintiye dönüşmeden önce. "Orada ne işi var?"

Bir iç çektim ve kuyruğundan tutup açık pencereden dışarı fırlatmadan önce ona doğru yürüdüm. Antonio ve diğerleri şokla bana bakarlarken yerime döndüm.

"Yani..." Antonio histerik bir kahkaha attı. "Kertenkeleyi kuyruğundan tutup atıyorsun da bir hamam böceğinden kurtulamıyor musun?"

"Böcekler uçabilir." Dedim düz bir sesle.

Bir an donakaldıktan sonra omuz silkti. "İyi bir noktaya parmak bastın. Yine de haşere kontrolüyle iletişime geçmelisin. Cidden evin her yerinde böcekler var. Yuvalarına ayak basmışım gibi hissettiriyor."

"Yatağının altında sürünen bir tırtıl bile gördüm." diye titredi Delilah. "Tırtıllar bana heebie jeebies* veriyor."

[*Argo. Korku ve endişe anlamında.]

Margot ayağa kalkıp parmaklarını çıtlatmadan önce "Kapa çeneni, artık kimse bunu söylemiyor." diye alay etti. "Her neyse, gitmeliyim geç oluyor. Ve Ant'ın az önce söylediklerine gelince, gerçekten haşere kontrolü ile temasa geçmelisin."

"*Ant mı?" Antonio kaşını kaldırdı.

[*Ant, karınca demek. Margot ismiyle kelime oyunu yapıyor.]

"İki kez denedim zaten. En son kontrol edeceklerini söylediler ama üzerinden saatler geçti. Sanırım akıllarından çıktı." diye iç çektim.

"Kendi görevlerini nasıl unutabilirler?" Delilah başını eğerek konuştu.

Antonio gururlu bir sırıtışla, "Beni en iyi örnek olarak kabul et." dedi.

"Kendini araya katma." diye homurdandım.

"Ah, doğru. Beni öldürecek ilaçları yok." diye sözlerini iğrenç bir muhabbetle konuyu kapadı.

"Gerçekten zeki olduğunu düşünüyorsun, değil mi?" Margot hayal kırıklığıyla iç çekti. "Bazen Rowan'ın sana neden katlandığını merak ediyorum. Daha iyisini hak ediyor valla."

"Ah lütfen, ben yaşayan bir ikonum." diye cevapladı ve hayali saçlarını savurdu. "İstersen Rowan'a sor, sana ne kadar ikonik olduğumu söyleyecekt-"

"Aynen, çok da umurumuzda." diye sözünü kesti Delilah, yatak odamın kapısına gitmeden önce. "Şimdi gideyim, hava kararmaya başladı ve tek başıma gitmeye korkuyorum."

Başımı sallamadan önce üçlüye dudaklarımı büzdüm. "Tamam. Eve dikkatli gidin çocuklar. Ant, Rowan'a selamımı söyle. Onu görmeyeli uzun zaman oldu."

"Yapacağım." diye sırıttı. "Ve Tanrı aşkına, hamamböceklerinden kendi başına nasıl kurtulacağını öğren, seni koca bebek."

"Yapamam, şimdi siktir git," diye dil çıkardım.

Onları odamdan çıkarıp ön kapıya geçirdim. Gözümün önünden kaybolana kadar birkaç dakika bekledim ve kapıyı kapatmak için hareketlendim ki, uzak mesafeden bir şey gözüme takıldı - bir adam silueti.

Çok tanıdık görünen bir adam.

Sabahın üçünde uyandırdığım o adam.

Bir an gözlerimiz buluştu ama bu sadece kısa bir saniyeydi çünkü ardından arkasını döndü, dairesine yürüdü ve ben de aynı anda ön kapıyı kapattım. 

Pest Control 🕷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin