17. BÖLÜM

214 33 4
                                    

O küçük çileden sonraki ilk birkaç dakika, kendimi kanepede sallayıp uykuya dalmaya çalışarak geçirdim - ancak bu pek işe yaramadı, bu yüzden telefonumda gezinerek yaklaşık bir saat geçirdim ve sonunda uykuya daldım.

Ancak, işemem gerektiğini fark ettiğimde gecenin köründe olmuştu. Bu yüzden, herhangi bir normal varlığın yapacağı şeyi yaptım - ilk birkaç dakika, tekrar uyuyabileceğimi umarak bunu görmezden geldim, ancak bu planladığım gibi gitmeyince, kalkıp işemek gibi korkunç bir karar verdim. Hâlâ yarı uykuluyken yataktan çıktım ve tuvalete doğru yol aldım.

İşimi bitirdikten sonra, küçük ve hızlı bir şey tam önümde hızla uzaklaştığında olduğum yerde buz kestim.

Normalde korkardım, evet. Ama bu sefer nedense sadece sinirlenmiştim. Ayaklarım beni tembelce Lucien'in olduğu yere sürükledi ve omzuna hafifçe vurdum. Kıpırdamayınca sırtına sert bir şaplak attım. Bu da işe yaramayınca yanağına tokat attım.

"Ne oluyor be?" Gözlerini açıp şaşkınlıkla bana bakmadan önce homurdandı. "Alvin? Sabah oldu mu?"

"Bir hamam böceği var..." dedim utanmaz bir şekilde. "Benim için öldür lütfen."

"Siktir." diye tısladı ve battaniyeyi tembel tembel fırlatıp kendini yataktan kaldırdı. "Yolu göster."

"Aye aye kaptan ~" diye esneyerek cevap verdim ve onu gördüğüm yere doğru yürüdüm. Neyse ki, hâlâ aynı bölgenin yakınında dolaşıyordu, bu da onu öldürme şansımız olduğu anlamına geliyordu. Lucien yakındaki bir masadan kitap aldı ve ona ihtiyacım olup olmadığını sordu. Hayır cevabı verdiğimde, onunla hamamböceğine şaplak atmaya çalıştı.

İşe yaramadı, pislik kaçmıştı.

Bir kez daha denemesine izin verme zahmetine bile girmedim, sinirle iç çektim, kitabı elinden aldım ve doğruca küçük bokun üzerine fırlattım ve ardından sona erdiğinden emin bir şekilde arkamı döndüm ve kanepe yürüdüm.

Lucien, yarı uykulu ve ne gördüğünden emin olmayarak bir şekilde yavaşça "Onu öldürdün?" dedi.

"Yaşasın, yeey ~" diye bağırdım ölü bir ses tonuyla. "Ölen bir şey var ve o da benim yaşama isteğim."

Sonra yatak odamın kapısı gıcırdayarak açıldı ve tuhaf bir şekilde etrafa bakan Antonio dışarı çıktı. İkimize de şüpheyle baktı. "Tanrı aşkına, burada neler oluyor? Neden ikiniz bir çift zombi gibi görünüyorsunuz?"

"Ne dedin?" Lucien esnedi.

"Ben-" diye başladı Antonio içini çekerek. "Boş ver, yatın siz. Bir bardak su almaya geldim."

Lucien ve ben birbirimize baktık, başımızı salladık ve sonra tekrar kanepeye doğru yol aldık. İlk önce Lucien çıktı ve tamamen yanlış yattı – yatağa enine uzanıverdi ve benim için hiç yer bırakmadı.

"O götünü çek, tek başına yatmıyorsun." diye homurdandım, sanki bu tek parmakla düzeltecekmişim gibi dürttüm.

"Hayır..." diye sızlandı Lucien. "Şuraya kıvrıl işte."

İkimiz de çok yorgun ve uykulu olduğumuzdan dolayı sözleri yavaş bir şekilde geveliyordu, bu yüzden sarhoş insanlara benziyorduk.

"Hiç mıçmıç olacak havamda değilim, az önce bir hamam böceği öldürdüm." dedim sakin kalmaya çalışarak. "Yani o kıçını kaydırmazsan tekmeyi yiyeceksin puşt."

"Öyleyse tekmele beni puşt." diye karşılık verdi, gözlerini açmaya zahmet etmeden.

Kalçasına sert bir tekme atmak için bacağımı kaldırmadan önce "Şimdi boku yedin." diye soludum ama çok uykulu olduğum için geriye doğru düştüm ve şrak diye yere oturdum.

Ama dürüst olmak gerekirse, bundan rahatsız bile olmadım. Kaderime razı olmaya karar verdim ve hiç şikâyet etmeden yere kıvrılıp gözlerimi kapattım. O noktada, muhtemelen vücudumda dolaşan hamamböceklerini umursamayacak kadar yorgundum.

"Aptal mısın yoksa aptal rolü mü yapıyorsun?" diye sordu Lucien, yan dönerek ve bana bakmak için tek gözünü açarak. "Gerçekten yerde ölü gibi mi yatacaksın?"

"Evet, ne yapmayı düşünüyorsun?" Kendi tarafıma yuvarlanıp top şeklinde büküldüm. "Artık kapa çeneni, uyumak istiyorum."

"Yer rahat görünüyor, geleyim mi?" diye sordu, ikimizde de zekâ şu an yoktu.

Cevap olarak omuz silktim, "Yolo."

"Artık kimse öyle demiyor, kapa çeneni." diye inledi ve bir solucan gibi yere sürünerek yanıma uzandı. Sonra memnun bir şekilde iç çekti. "Oo... Evinin zemini gerçekten rahatmış."

"Hamamböcekleri de seninle aynı fikirde." diye yanıt olarak esnedim, ardından gardını indirdiğinden emin olmak için omzumun üzerinden baktım - ve sonra cadının teki gibi hızla yerimden kalkarak kanepeye doğru koşarak bir balon gibi kendimi üstüne attım.

"Ne oluyor? Bu yaptığın çok ayıp... Kenara çekil bana da yer aç." diye inledi, tepemde oturuyordu.

"İlk sen başlattın..." diye mırıldandım memnuniyetle, kanepenin sıcaklığı çok güzeldi. "Git yerde yat. Prenses Diana bile yaptı, sen de yapabilirsin."

Ayağa kalkıp kanepeye yerleşmeden önce, "Ben Prenses Diana değilim, puşt." diye cevap verdi. Sonra beni kolaylıkla kenara itti ve derin bir iç çekerek yanıma geri yattı.

"Hey, bu arada sen-"

"Kapa çeneni."

______

> YOLO: You Only Live Once'ın kısaltması. Hayata bir kez geliyoruz anlamında.

> Prenses Diana referansı: Prens Harry küçükken çok hasta olup hastaneye yatırıldığında, Prenses Diana onu bırakmak istemediği için yatağın yanında, yerde yatmış. Ona gönderme yapıyor.

Pest Control 🕷Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin