ANKARA'NIN TAŞINA BAK.

1K 100 6
                                    

   Arabaya bindiğimiz andan itibaren Murat ile aramızda duran sessizlik beni iyice gerse de başımı cama yaslayıp güzel havanın getirisi olan yol manzarası ile sakinleşmeye çalışıyordum. O gün yaşadıklarımın ardından eve dönerken görmüştüm Adem ve yanında olanları. Gördüğüm manzara ise insanların acımasızlıklarının eğitilmesi için seçilen yolun şiddetten geçtiğiydi. O gün bana söz verdikleri gibi ellerini bile sürmemişlerdi Adem ile tayfasına ama belki de hayatlarının en kötü cezasını almalarını da sağlamışlardı Remzi abiler. Gün içinde çok fazla belde içinde gezme şansım olmasa da gün bitince eve dönerken beldenin içinden geçiyordum. Bakkal Ali dayının dükkanına girdiğimde gördüklerim Remzi abinin söylediği şeyi anlamamı sağlamıştı. Evde olmadığım süre içinde dolabımı muhtar doldurmuş olsa da kalan eksikleri listeleyip almak için bakkala girdiğimde Adem ve arkadaşları tezgahın önünde Ali dayı ile konuşuyorlardı. Ali dayı konuşmaktan ziyade kollarını göğsünde birleştirmiş onlara ters ters bakıyordu. İçeri girdiğimde netleşen Adem'in sesi ile bakkalın kapısında durup hayretle bakakaldım.

" Yapma Ali dayı ne demek size satış yapmıyorum. Bak sen de dahil tüm esnaf biz yokmuşuz gibi davranıyor. Ne yaptık sanki o öğretmen bozuntusuna erkek olması gerektiğini kendi anlayacağı dilden anlattık. Amma büyüttünüz."

Bakkal Ali dayı hiç istifini bozmadan bakışlarını Adem'e dikerek:

" Erkek olmayı aklı çük kadar olan senin gibi boş bir adamı örnek alarak öğrenmesine gerek yok hocanın. O önce insan gibi insan sonra ise adam gibi adam. Sizin yaptıklarınıza rağmen sizi ispiyonlamamaya çalışacak kadar hem de." dediğinde ise Adem başı ile bir hasbinallah çekmişti. Tarık ve Remzi abiler Ademlerin ailesine gidip çocuklarının terbiyesini verip adam edene kadar onlara kimsenin elini uzatıp mal satmayacağını söylemişlerdi ki bunu da Şerif'ten öğrenmiştim. E tabi ki bu durum zararlarına olduğundan tek bildikleri eğitim yöntemini kullanıp ağız göz girişmiş bana yaklaşmalarını yasaklamıştı aileleri. Ama bu ceza beldedekiler için yeterli gelmemiş olacak ki hala Ademlere hizmet vermeyip yüzlerine de bakmıyorlardı. Üzülmüştüm zira bu sadece toplumsal şiddetti ve bana göre onları eğitmek adına en kötü yoldu.

" Yapma Ali dayı üç ekmekle peynir için yalvarttın bizi."

 Adem'in yanından ayrılmayan Duran yalvarırken Adem 'in sinirden burun delikleri büyümüştü. Daha fazla orada beklemenin anlamı olmadığına kanaat getirip içeri girdiğimde Ali dayı kollarını açıp gülümsemişti.

" Oooo hoş gelmişsin hoca. Emrini söyle."

 Bu hitabına kıkırdadığımda Ali dayı da gülümsedi. Yanına yanaşıp elimdeki listeyi uzatınca listeyi alıp hemen hazırlarken seslendim.

" Üç ekmek ile bir kilo da beyaz peynir verir misin dayı?"

 Beni başı ile onaylayan Ali dayı istediklerimi hazırlayıp poşete koyarken ben boş bir poşete peynir ve üç ekmeği koyup Adem'e uzatmıştım.

" Sizin yaptığınızı kimseye söylemedim çünkü bu şekilde yaptığınızın yanlış olduğunu anlamamak bir yana daha da fazla nefretle dolacağınızı biliyordum. Keşke insanları olduğu gibi kabul edip kendi doğrularınıza uydurmamanız gerektiğini öğreten birileri olsaydı size. İnsanın bir elindeki parmaklar bile aynı değilken neden her insanın aynı model olması gibi bir fikriniz olduğunu düşündüğünüzü anlamıyorum. Ama öğretmenin yolunun da bu olduğuna inanmıyorum. Olduğum benliğim size ne yaptı diye düşündüğümde sizin de olduğunuz benliğinizi yaşayamadığınız için öfkeli olmanız dışında bir cevap bulamadım."

 Elimdeki poşeti önlerine koyduktan sonra Ali dayıya parayı ödeyip çıkarken:

" Umarım bir gün kendinizle olan savaşı sona erdirirsiniz." dedikten sonra eve doğru yol almıştım. Murat'a bunlardan söz etmemiştim ki ben söylemesem de öğrenirdi muhakkak. Bu arada Ankara tabelasını gördüğümde yaşadığım her şey yerini neşeye bırakırken dudaklarımdan sevdiğim türkünün  nağmeleri dökülmeye başladı.

"Ankara'nın taşına bakGözlerimin yaşına bak
Ankara'nın taşına bak
Gözlerimin yaşına bakUyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak işine bak
Uyan uyan Gazi Kemal
Şu feleğin işine bak işine bak...."


 Şuan hissettiğim mutluluğu kimsenin anlamasını beklemiyordum. Yıllar süren acılı tedavilerin ardından annem ölürken mutluydu. Zira öldüğü günün sabahı bitti hissediyorum çok şükür demiş ve gözlerini hayata kapatırken gülümsemişti. Ben de onun huzura erdiği bu gün her sene yaptığım gibi onun gülüşünü çocuklara hediye etmeye gidiyordum Murat ile birlikte. Murat ile, işte bu ayrıntı daha da gülümsememe neden olurken yanıma dönüp söylediğim türkü ile elleri ritim tutarken gülümseyen muhtarın oğluna baktım. Hayatımda ilk defa bir tebessüm hayatıma güneş gibi doğmuştu. Kalbim deli gibi atarken Allah'ıma yalvardım.

" Ne olur beni günüme doğan bu güneşle sınama. Bu güneşin yüzünden tebessümü alma ve kalbine huzur ver " diye zira ben o yolculukta tek kişilik hayatımın omuz başına bu güneş gibi gülen adamı aldığımı anlamıştım. Korkuyordum ama bu kalbimi durdurmaya yetmiyordu.

İMBAT (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin