KALBİME DOĞAN IŞIK

306 26 7
                                    

 Duyduğum her kelime beni benden almış, bağlı olan elim kolum içimdeki acıyı körüklemişti. Yıllarca bildiğim bütün doğrular bir bir yok olurken benim içimde intikam ateşi harlanmıştı. Ailemi elimden alan adamın benim çektiğim acıları, uykusuz ve vicdan azabı ile geçen gecelerimin bedelini ödemesi isteği tüm bedenimi ele geçirmişti. Yılmaz abi gittikten sonra halam Selam'nın verdiği sakinleştiricinin etkisi ile içerideki odaya geçmiş ve uyumuştu. Hava kararmış midemde sabah doğru düzgün yemediğim iki parça yemeğin kalıntıları bile kalmamıştı. Ben hayatım boyunca böyle bir öfke ile harmanlanmamıştım. Camdan dışarı baksam da ne yoldan geçen insanları görüyor ne de duyuyordum. Kapının açılma sesi ile başımı o yöne döndürdüm. İçeri giren Altun'un iri bedeni ile başımı eğdim.

" Biliyor muydun?"

 Altun derin bir nefes alıp sakince arkasındaki kapıyı kapattı. Ardında yavaş adımlarla sevdiği adamın yanına ulaştı ama dokunmak için bir hamle yapmadan bakışlarını yüzüne sabitledi.

" Yeni öğrendim, karakolda Yılmaz abi anlattı."

Hafiflemiştim, benden böyle bir durumu saklasa her halde ömrüm boyunca onu affetmez, duygularının merhamet olduğunu düşünerek kendimi yer bitirirdim.

" Ben şimdi ne yapacağım Altun? Neye üzülmem gerek? Kime kızmalıyım? O şerefsiz nefes alırken ben nasıl nefes alacağım?"

YAZARDAN

 Altun'un Veysel'in bir nefeste sıraladığı sorulara verecek bir cevabı yoktu. Açıkçası Veysel de bir cevap beklemiyordu. Sadece eli kolu bağlıyken içini dolduran bu iğrenç duygudan kendini kurtarmaya çalışıyordu. O herifi öldürmek istiyordu ama bunun ne kendine ne de halasına bir yararı olmayacağını biliyordu. O sırada daldığı yerden onu çıkartan omzuna değen iri parmaklar oldu.

" Sorularına cevap veremem, belki yaralarını şu an saramam ama eğer izin verirsen bu defa yanında yaslandığın duvar olurum. Ağlama diyemem ama ağladığında gözyaşlarını akıttığın omuz o yaşları silen ben  olurum. Ve sana söz veriyorum o herif dışarıya çıkamayacağı gibi yaşattığını misli ile ödemeden ölmeyecek."

 Veysel'in dudağı kıvrıldı, ne olursa olsun ona söylediği sözlerin samimiyetinden şüphesi yoktu. Ama Altun ne kadar güçlü bir adam olursa olsun, Veysel o herife yaşattığı acıyı nasıl ödeteceğini bilmiyordu. Ama Veysel'in bilmediği bir şey vardı ki Altun sevdiği kişilere zarar verenlere karşı kullanmak için geride her daim bir koz tutardı...

........

 BİR HAFTA SONRA

 Aradan geçen bir haftada aslında ne kadar çok şey olsa da Veysel bütün bu olanların içinde hep sessizdi. Altun aklını kaçırmak üzereydi. Sevdiğinin sessizliği ailesi öldüğü zamanlara hem çok benziyor hem de çok farklıydı. Zira Altun Veysel'in o zamanlarda olduğu gibi kendine zarar vermesinden korktuğu için bir gölge misali peşindeydi. Tabi içerideki şerefsizi de unutmamıştı. Yılmaz, Gülay'ın yanında gidip üç şahitte götürerek Remzi denen pisliği tekrar hapishaneye, bu defa çıkmamak üzere göndererek ifadeleri verdirtmişti. Ama bu Altun'un içine bir damla bile su serpmediği için kendi bildiği yolla o herifin canını okuyacaktı. Zira sevdiğinin soruları ve yüzündeki acı hala zihninde tap taze duruyordu.

 Yavaş yavaş girdiği sokaktaki üçüncü sınıf pavyonları birer birer geçerken aradığı mekana geldiğinde durup sert bakışlarını pavyonun ismine çevirdi." GÜL PAVYON" bellerindeki silahları saklama gereği bile duymayan ve varlıkları ile buranın sadece basit bir pavyon olmadığını belli eden kapıdaki korumalara doğru ilerledi.

"Patronunuz Doğuş ile görüşecektim."

 Kapıdaki iri adamlar göz ucu ile Altun'u süzdükten sonra biri:

" Kimsin?" dediğinde dudağının kenarı kıvrıldı.

" Altun asteğmen deyin o anlar."

 Adam elini cebine atarak telefonunu alıp bir kaç adım geriye çekildi. Çok sürmeden telefonu kapatıp geldiğinde yanında durduğu adamın omzuna dokununca adamlar kapıdan çekildi ve Altun için yolu açtılar. Az önce konuştuğu adam eli ile içeriyi gösterdiğinde Altun başı ile onaylayıp adamın peşine takıldı. İçerisi gündüz olmasının etkisiyle sessizdi.Ortada kocaman duran sahnenin yanından geçip gideceklerken oldukça alımlı bir esmer Altun'a yanaşıp koluna dokunarak:

" Yiğidim aradığın ne ise ben sana daha iyisini sunabilirim" dediğinde Altun tek kaşını kaldırırken gülümsedi.

" Bacım hatunlara bizim uçak havalanmıyor." 

 Altun'un sözü ile az önce gülümseyen kadının gülüşü soldu. Altun ise istifini bozmadan ona yol gösteren adamın arkasından gitmeye devam etti. Büyük bir kapının önüne geldiklerinde adam kapıyı çalıp içeri girerken Altun da arkasından girdi. İçeri girdiğinde gülüşü genişlerken onu kendinden kısa ama yapılı bir adam karşıladı. Kollarını kocaman açıp Altun'a doğru gelirken:

" Oooo asteğmenim seni buraya atan rüzgara kurban" dediğinde Altun'da onu aynı samimiyetle kucakladı. Doğuş askerde iken emrindeki askerlerden biriydi. İşin ilginç tarafı karakollarına yapılan bir baskında Altun Doğuş'un hayatını kurtarmış ve Doğuş giderken durumunu anlatıp her türlü ihtiyacında yanına gelmekten çekinmemesini istemişti. Doğuş yavşak gibi görünse de vefalı adamdı. Sevdiği ve canını güvendiği insanlar için yapamayacağı yoktu. Elleri kirliydi ve kirletmekten çekinmek bir yana dursun zevk alırdı. Pek çok pis işin maşası değil başıydı bu herif. Karşılıklı oturup hal hatır faslını geçtikten sonra Altun konuya girdi.

" Sana bir şey anlatacağım ama hem aramızda kalacak hem de sessizce dinleyeceksin. Ardından senden bir ricam olacak yapabilirsen ne ala yapamazsan hiç alınmam eski dostum."

 Doğuş onu başı ile onayladığında Gülay ablasının yaşadıklarını ardından mahallede olanları ve Veysel'i tane tane anlattı Altun. Arkadaşı tek kelime etmeden yavaş yavaş kahvesini içerek dinledi Altun'u . Sözü biten Altun bakışlarını Doğuş'a dikerek:

" Ben sevdiğime söz verdim bu herif yaşattıklarını yaşamadan ölmeyecek diye. Adam içeride ve girsem bile aynı koğuşa denk gelme şansım zor. Üstelik herif tam bir piç dövdükçe zevkleniyor. Doğuş senden istemek doğru olmasa da ben içeri girersem  bu herifin koğuşuna girmemi sağlar mısın?" dediğinde Doğuş gülümsedi. Arkadaşı sevdiği adama acı çektiren bu iti öldürmek istiyordu. Hem de bunu en acılı şekilde yapmayı arzuladığı gözlerinden belliydi. Doğuş pek çok pislik görmüş pek çok pisliğe karışmıştı ama karşısındaki adam düzgün bir herifti . Sevdiği için fedakarlık yapacak kadar kendini yarine adamış bu adama bu kötülüğü yapamazdı. Çekmecesini açtı ve bir kağıt çıkarıp Altun'a uzattı.

" Bu kağıda herifin adını soyadını varsa bir resmini, götürüldüğü hapishanenin adını yaz. Ve içeri girmeyi unut zira o iş bende ve emin ol asteğmenim o herifi ölmek için yalvaracak hale getireceğim. Sen sevdiğinin yanına gönül rahatlığı ile git ve bu herifi de unutması için onu daha çok sev."

" Bu kadarını isteyemem Doğuş ben o işi kendim hallederim başın belaya girmesin."

 Doğuş gür bir kahkaha patlattı ve yüzünde psikopat bir gülüş ile Altun'a bakışlarını sundu. Ardından kahvesinin dibinde kalan telveyi zevkle yudumlayıp dudaklarını yaladı.

" Bela, bela benim Altun kardeş, o yüzden fazla düşünme. Var yoluna git ve sevdiğinle gönlünü ferah tut. Bu iş benim için dişime kaçan eti temizlemekten bile kolay."



İMBAT (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin