Hiç bir zaman öyle her şeye atılan kendini gösteren biri olmadım. Açıkçası annemin hastanede başından ayrılamadığım için gezip tozarak arkadaş çevresi de edinmedim. Gerçi edinmek istediğimde de beni aralarına almadılar. Onlara göre fazla çocuksu kalan minyon yapım ile beni ya kullanmak istediler ya da yanlarına yakıştırmadılar. Bunları çok önemsemediğimi söylesem de içimde bir yerlerde arkadaş gurupları ile gezen birbirlerinin arkasını kollayıp eğlenen insanlara gıpta ile bakmadan edememişimdir. Yine de hayatımın büyük kısmı babamdan kaçmak ve annemle ilgilenmek üzerine kurulu olduğundan arkadaşlıklara ayıracak vaktim olmamıştı. Ama bu gün ilk defa bir arkadaş gurubun içine girecek olmanın verdiği heyecan ile yerimde duramıyordum.
Aslında olayı baştan anlatmam en iyisi olacak galiba. O gün Murat ile kahvaltı yaptıktan sonra okula gittim. Her zamanki gibi küçük meleklerimle derslerimizi yapıp yılbaşı için hazırlıklarımızı planladıktan sonra dersin bitmesine 10 dakika kala telefonum çaldı. Telefonu alıp ekranda yazan Murat yazısını gördüğüm anda elim ayağım birbirine dolaştı. Çocuklar bu halime gülerken:
" Afacanlar yaptığınız çok yanlış yoksa yoksa bana saygı duymuyor musunuz?" dediğimde herkes kollarını bağlayıp çiçek oldu. Saygı konusunu geldiğim ay işlemeye başlamış ve her davranışımızda saygının nasıl ve ne kadar gösterilmesi üzerine konuşup tartışmıştık. Bu konuşmalarda insanların verdiği tepkilere karşı da anlayışlı olmamız gerektiğini anlatmıştım. Zira Mine ilk geldiği zaman dil sorunu yüzünden kekelediğinde çocuklar dalga geçmiş ben de bunun ne kadar yanlış olduğunu anlatmıştım. Bir buçuk ay kadar sonra daha rahat konuştuğunda elinden geleni yaptığı ve azmettiği için ona bir hediye verdiğimde Mine utanmış arkadaşları da bu haline gülmüşlerdi. İşte o zaman verdiğimiz tepkilere saygı konusunu anlatmış aynı durumda kendileri olsa nasıl hissedeceklerini konuşmuştuk. Küçüklerim sessizce eşyalarını toplamaya döndüğünde iki kere çalıp telefonu meşgul olduğumu anlayıp kapatan sevgilimi aradım. İlk çalışta açtığında benim de yüzümde güller açtı.
" Efendim...sevgilim"( Sevgilimi kısık sesle söylüyor.)
" Allah'ım bu sesten bu kelimeyi duymakta nasip oldu ya ölsem de gam yemem."
Bir anda kan beynime sıçradı o ne biçim kelimeydi. Bulunduğum yeri unutup tiz bir şekilde bağırarak :
" O ne biçim söz öyle bir daha duymayayım" dedim. Dediğim anda da gözlerim kocaman açıldı ve olduğum yeri bana şaşkın şaşkın bakan minik gözlerle idrak ettim.
" Şey çocuklar ..yani... özür dilerim."
Can yüzüne kocaman bir gülüş yerleştirip:
" Olur öyle şeyler örtmenim babam hep bağırıy sen bir kerem yaptın üzülme." dediğinde ise gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Murat aklıma gelince telefona yeniden dönüp:
" Arkadaşların ne zaman geliyorlar."(Kısık sesle) dedim. Bu arada da sınıfı gözlerimle taradım. Küçüklerim neyse ki çarçabuk işlerine geri dönmüşlerdi.
" Tekin ve Ela saat altıda bana gelecekler, Yusuf ve Şerif de saat 7:30 da yemekle gelecekler. Seni almamı istemediğine emin misin?"
" Yok yok zahmet etme ben saat yedi de gelirim. Görüşürüz...(kısık sesle) canımın içi."
Benim söylediğime hayran olduğum kahkahası ile karşılık verdiğinde dudaklarımdan "hıh" diye çıkan ses ile utancımı gizlemeye çalışıp telefonu yüzüne kapattım. Bu adam her hali ile güzelken ve benim gibi zavallı birini severken utanmamam ne mümkündü.
............
Yatağımın üzeri kıyafet dolmuş olsa da ben neredeyse bir saattir giyecek bir şey bulamıyordum. En sonunda Ankara'nın soğuğuna uygun polar ipten annemin hemşiresinin ördüğü toz pembe kazağım ile kareli gri pantolonu kombinlemiş aynada uzun süre kendimi incelemiştim. Zira Murat'ın arkadaşlarına karşı ilk intibamın olumlu olması benim için önemliydi. Son defa üzerimi inceleyip, evde yaptığım üzümlü kek ve peynirli böreği koyduğum poşeti de alıp evden çıktım. Kapıyı kilitleyip derin bir nefes alarak yola koyuldum. Murat'ın evi bana yakındı ama heyecandan titrediğim için yol gözüme çok fazla geliyordu. Bu sırada kendi kendime de dua ediyordum " Allah'ım ne olur beni sevsinler". Murat'ın evinin olduğu köşeyi döndüğümde Murat'ın yanında Şerif ile gülümseyerek beni beklediğini görüp bende gülümseyerek el salladım. Ama gülüşüm birden karardığında başımda bir ağrı ve telaşla bana koşan Murat son gördüklerimdi. Bir de duyduğum o iğrenç kelimeler vardı kulaklarımdan hiç silinmeyecek:
" Pis ibne kim seni siksin diye benden para kaçırmaya çalışıyorsun?"
Gerisi acı ve hiçlik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMBAT (BXB)
General FictionAnkara hikayeleri: 1-ANKARA'YA GÜNEŞ DOĞDU: Eymen- Murat Muğla'nın küçük bir kasabasından Ankara'nın bir köyüne ana okulu öğretmeni olarak atanan Eymen ve Ankara ayazı kadar keskin , sert bir adam olan muhtarın oğlu Murat. Zaman bu iki zıt kutbu nel...