BULAŞIK MAKİNESİNİN KAPAĞI

426 34 16
                                    

ALTUN: Veysel bak buraya bir.

VEYSEL: Buyur abi de saatten haberin var mı?

ALTUN : Maalesef ki var.

 VEYSEL: Hayırdır Altun abi sorun ne?

ALTUN: Bulaşık makinesinin kapağı elimde kaldı.

 VEYSEL: Altun abi yanlış anlamadım değil mi? Bulaşık makinesinin kapağı elin de mi kaldı?

ALTUN: Beni tekrara sokma Veysel duydun bulaşık makinesinin kapağı elimde kaldı.

  Telefonuna garip garip bakarken Veysel'in  yüzünde bir gülüş peydahlandı. Altun  epey iri bir adamdı evet ama bulaşık makinesini daha üç ay önce almıştı. Hatta montajını da servise değil ısrarla Veysel'e yaptırmıştı.

VEYSEL: Abi o makineyi üç ay önce aldın. Nasıl kapağı kırıldı acaba?....

Altun gülümsedi, iki gün önce gönderdiği Veysel ile konuşabilmek için fırsat kollamış ama onu gören genç kaçarcasına yolunu değiştirince o da en iyi yaptığı iş ile onu ayağına getirmeye karar vermişti. Tabi bu işi sabahın kör ayazında yapmasının nedeni ise gece gördüğü ve Veysel'in baş rolü olan ıslak rüyaydı. Altun 195 cm  boyunda eskiden boks ile uğraşmış iri bir adamdı ve bir bulaşık makinesi kapağını yerinden koparmak hele de yeni makinelerin hassas yapısı göz önünde bulundurulduğunda onun için hiç de zor değildi. Bunu üç ay önce öfkelenip bulaşık makinesini parçaladığında daha iyi fark etmişti.

ALTUN: Boş yapma Veysel mal çürükse benim suçum ne?

Veysel derin bir iç çekti. Üç ay çok değil üç ay önce bir demir yığını halinde karşısına çıkıp "Bunu tamir edemem" dediği bulaşık makinesi yerine son model olarak gelen makinenin kapağının kırılması için ne olmuş olabilirdi ki? Ama Veysel Altun'un öfkesini hatırlayıp bu düşünceleri kafasından sildi. Adam sadece dev değil aynı zamanda kas yığınıydı. Kendi de ufak tefek biri değildi. 180 cm boyu ile ortalamanın üzerinde olsa da Altun ile kıyaslanamazdı bile. 

VEYSEL: Abi daha yeni kalktım ve bu gün işler epey yoğun çırağı yollasam. Hem sen söyle bakalım kapak tek parça mı?

ALTUN: İkisine de hayır.

 Veysel derin bir iç çekti. Kapağın kaç parça olduğunu sormayı düşünse de alacağı cevaptan korktuğu için verebileceği en doğru cevabı verdi. Ne de olsa Altun abisi zengindi.

VEYSEL: Yeni bir tane alman gerek gibi. Zira bir modelin pek çok yedek parçası olsa da kapağı bulmak çok zor olacak.

ALTUN: Sen gel bak eğer gerekirse yenisini alır ve montajını yaparsın.

 Veysel gülmemek için kendini zor tuttu. Sabah sabah ne olmuştu da cezasını makine ve Veysel çekiyordu acaba. Veysel yalnızken bile zor gülerdi zira ailesi evde sobadan zehirlendiğinde evde olamadığı için kendini suçlu hissedip gülmeyi yasaklamıştı kendine. Ama ne zaman Altun abisine tamire gitse gördüğü çeşit çeşit manzaralar onu kahkahalara boğuyordu. Tabi ki o an değil eve geldikten sonra. Onun yanında gülmezdi, o gece sabaha kadar dükkanın camına yaslı Altun'u beklemiş ailesi orada can çekişirken o Altun'u beş dakika görüp doğum günü için aldığı hediyeyi vermek istemişti. Altun'a kızmıyordu zira kendi o zamanlar hormonları horon tepen 19 yaşında bir genç iken Altun abisini kaybedeli daha bir yıl olmuş 23 yaşında bir adamdı. O sıralar abisinin acısı ile durmadan meyhanede sabahlayan gözünü açtığında ise yaptığına pişman olduğu  o bir yıl içinde Altun'u hayata döndüren başına geçtiği işler değil Veysel'in ailesinin ölümü ile yıkılışıydı. Yanında olabilmek acılarını unutmasına yardım etmek düşüncesi ile yaralarını sarmış ve hayatını düzene sokmuştu. Bu sürede Veysel yavaş yavaş aydınlığını kaybedip düz ifadeli boş bakışlı bir adama dönüşmüştü.

VEYSEL: Abi yapma Turan abilerin dükkanında tesisat sorun yaratmış gece açtık bu gün bitirmeliyiz . Adama söz verdim, çırağı göndereyim olmaz derse yeni makineyi aldığında gelir takarım istersen.

 Altun dişlerini sıktı. Turan arkadaşıydı ve içten içe onunda Veysel'de gözü olduğunu düşünüyordu. Ama tek fark Turan'ın  Altun'un duygularını bildiği için geri durmaya çalışmasıydı.

ALTUN: Ben Turan'ı arar gecikeceğini söylerim. Gelmez de çırağı yollarsan bu sefer sadece çırağın değil dükkanın da ağzı ile götünün yerini değiştiririm.

 Veysel yüzünde ufak bir tebessüm ile tekrar iç çekti. Yapacak bir şey yoktu el mahkum önce Altun abisine uğrayacaktı.

VEYSEL: Tamam abi bir saate geliyorum. İznin olursa kahvaltı yapayım.

ALTUN: Yapma çayı koydum hemen gel.

Veysel 'in gülümsemesi genişledi.

VEYSEL: Peki abi 15 dakikaya oradayım.

 Altun gülerek telefonun mesaj kısmından çıkıp aramalara geçti. Turan'ın numarasını bulup aradı.

"Efendim Altun?"

" Turan , Veysel biraz gecikecek darlama sakın."

" Gene neyi haşat ettin Altun ve neden?"

" Uzatma yüzünü iki gündür görmedim özledim. O yüzden bizde kendimizce ufak bir aksiyon yaptık."

" Altun makineleri yıkmaktan vazgeç de açıl şu oğlana artık."

Altun düşündü hayır derse ne yapardı. Hayır cevabını düşünmek bile kalbini mengeneye sokarken karşıdan gelen ses ile irkildi.

" Yapma Altun o çocuğun yıllardır sana gönlü var. Sadece yaşadıkları yüzünden kendini cezalandırıyor."

" Tamam Turan uzatma . Gecikecek haberin olsun."

" Anladım Altun anladım."

 Turan kapanan telefona baktı. Veysel'in o camın önünde tüm gece Altun'u beklerken uyuduğunu biliyordu. Bu yüzden kendine ceza verdiğinin de farkındaydı. Altun'a bunu anlatmak istese de Veysel'in vereceği tepki işi daha da kötü yapabilirdi. Sonra güldü Altun'un kendisinin de Veysel'e ilgisi olduğunu düşünerek kıskandığı aklına geldi. Oysa onun için Veysel kardeşi gibiydi. Altun kimi sevdiğini , hatta sevdiği ile birlikte olduğunu bilse vücudunda parçalanmadık hücre bırakmazdı. Değer miydi? Evet değerdi o öğrense de sevdiği yolunda  ölmeye bile değerdi.


İMBAT (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin