SEVMEK VE SEVİLMEK

313 25 2
                                    

 Dünya sevdiğin ve karşılığında sevildiğin zaman gerçekten çok güzel bir yer oluyormuş. İşte Veysel bunu deneyimliyordu şu an. Masanın başında yemeklerini yerken ikisi de fazlasıyla sessizlerdi. Veysel de Altun da yaşadıklarının gerçekliğini sorguluyorlardı. Yemek masasındaki sessizliği Altun'un hafif öksürüğü bozdu.

" Yavrum beğenmedin mi yemekleri." dediğinde Veysel ürkek bakışlarını Altun'a çevirip:

" Yok.. sevdim. Her zaman ki gibi çok güzel." diyerek cevap verdi. Ancak yemeğine doğru düzgün dokunmamıştı bile. Ona endişeli ve ürkmemesi için sakin tutmaya çalıştığı bakışlarını yakaladığı Altun'a  heyecanını belli etmemeye çalışarak gülümsedi. Altun ise aptal ergen çocuklar gibi her hareketini dikkatle izliyordu. Veysel çatalını tabağına koyarak:

" Toplayalım artık sofrayı Altun abi." dediğinde Altun kaşlarını çatarak:

" Abi? Sen ciddi misin yavrum" dedi. Veysel onun söylediği ile dudaklarını bastırarak gülüşünü sakllamaya çalıştı.

" Ya ama ağız alışkanlığı yani ne bileyim bir anda çıktı ağzımdan."

 Altun kaşlarını çatarak:

" Yavrum o ağız alışkanlığını öpe öpe silerim istersen ha." dediğinde ise Veysel'in gözleri kocaman açıldı. Öpe öpe mi? Düşüncesi bile kanını kaynatırken yanakları kırmızının son tonuna ulaşmıştı bile. Ama içinde yıllardır bastırdığı o edepsiz aşık içinden bir anda kaçtı.

" Silsene Altun ABİ" 

İşte bu kelimeler Altun'un zorla tuttuğu kayışları koparmıştı. Gözleri kocaman olurken küçüğünün dudaklarından dökülen cilveli kelimelerin büyüsü ile yerinden hızla kalktı ve Veysel'in belini kavrayarak kendine çekti.

" Bunu sen istedin küçüğüm." dedi ve elini yanağına atıp özleminden yandığı dudaklarına yapıştı. Çok bekletmeden dudaklarını açlıkla sömürmeye başladı. Veysel daha öne hiç öpüşmemişti ve şu an dudaklarını saran dudakları nasıl kavrayacağını bile bilmiyordu. İzlemişti bir şeyler, hayal de etmişti ama gerçeği bambaşkaydı. Altun açlığını bastıramasa da kendine yetişemeyen sevdiğinin acemi hareketleri ile hiç ayrılmak istemediği dudaklardan ayrılıp yüzüne hin bir tebessüm yerleştirerek:

" Daha önce hiç mi öpüşmedin?" diye sorduğunda Veysel başını sevdiğinin göğsüne saklayarak sağa sola salladı. Altun aldığı cevap ile memnun bir şekilde gülümseyip elini küçüğünün saçlarına atıp okşadı.

" Öğretiriz yavrum öğretiriz." dedi. Ve bir süre öylece kaldılar. Ancak sarılmaları Veysel'in çalan telefonu ile son bulmuştu. Veysel sıcak kollardan ayrılıp telefonu eline aldığında gördüğü saat ile alt dudağını ısırdı. Arayan halasıydı ve saat öğle vaktini geçmişti. Büyük ihtimal nerede kaldığını soracaktı. Şimdi uzun uzadıya açıklama yapmak istemediği için hızla düşüncelerini sıralayıp telefonu açtı.

" Söyle sultanım ?"

" Neredesin Veysel oğlum?"

" Altun abinin bulaşık makinesini onardım ardından da eve geçtim hala. Ben de tam seni arayacaktım."

" Ne oldu bir sıkıntı mı var kuzum?"

" Yok halam bu gün kendimi iyi hissetmiyorum acaba ben dükkana gelmesem idare edebilir misiniz diyecektim."

" Ay bir tanem balım benim neyin var gelip doktora götüreyim mi seni?"

 Halasının telaşlı hali ile derin bir iç çeken Veysel'in bakışları Altun'a ulaştı. Gülmemek için dudaklarını birbirine bastırmış Veysel'i izliyordu. Veysel işaret parmağını dudağına götürüp sus işareti yapınca başını usluca salladı.

İMBAT (BXB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin