Bazı insanlar vardır sevdalarını içinde yaşarlar bazıları ise bağıra çağıra ilan edince sevgi gösterdiklerini sanırlar. Ne gariptir ki insan oğlu hiç bir zaman yüreğindekini kararında yaşayan bir varlık olmamıştır. Ama şu bir gerçektir ki sevdanın büyüklüğü ne sessizlikle ne çığlıklarla ölçülebilir. Bir sevdayı büyük yapan ölçüt uğruna feda edilebileceklerin büyüklüğü olmalıdır aslen.
Altun , babasının ikinci oğlu evin üç erkek bir kız çocuğunun üçüncüsüydü. Varlıklı bir adam olan babasının ilk tercihi değildi. Ama kader planlarını babasının isteklerine göre yapmamış ve abisi eniştesi ile geçirdiği bir trafik kazasında öldüğünde işleri devralmıştı. Ailesi büyük bir restorant zincirinin sahibiydi ve abisi aynı zamanda ortağı olan eniştesi ile bir iş için şehir dışından dönerken kaza geçirince ablası dul babası ise oğlunun yaşadığı trajediye dayanamayıp felç olmuştu. Küçük erkek kardeşi engelli olduğu için işler Altun'a kaldığında 22 yaşına yeni basmıştı.
Dedim ya kader hiç kimsenin hayallerini dinlemiyor kendi çizdiği yola sokuyordu insanları. Ailesi köye taşınırken Altun işlerle birlikte evi de devralmış ve babasını emekli edip işlerin başına geçmişti. Veysel ile yolları da patlayan bir su borusu vesilesiyle kesişmişti. O zamanlar Veysel 15 yaşında ufak bir çıraktı ve şimdikinin aksine oldukça güler yüzlü ve neşeli bir çocuktu. Altun onun gülüşünde ölü yaşamına can bulmuş , geçen zaman içinde yaşadığını her unuttuğunda bu genç oğlanın iğneli laflarla bezeli gülüşüne sığınmıştı.
Şimdi ise kendi eli ile sanatsal yaptığı arızayı düzeltişini izlerken mutfağa geçip uzun süreceği belli olan tamirin ardından yemeleri için yemek yapıyordu. Veysel 'in aksine Altun üniversite okumuş ve en sevdiği meslek olan gastronomiyi birincilikle bitirmişti. Elinin lezzeti ve becerisi iş yerine ayrı bir değer katarken onun en büyük zevki başına iş açtığı gönül yangınına yemek yapmaktı. Yemek bitip altını kapattığında masayı hazırlamak için dolaba uzanıp tabakları alacakken Veysel'in içini yakan soluk sesi kulaklarını doldurdu.
" Altun abi işim bitti."
Altun tabakları mutfak masasına koyup Veysel'in yanına ulaştı. Öğlen başladığı iş ancak saat 7 gibi bitmişti.
" Eline sağlık Veysel. Borcum ne?"
Veysel elini kirli beze silip eşyalarını toparlarken:
" Hesabı Gülay halama uğrayıp ödersin Altun abi de Allah rızası için su tesisatına biraz daha insaflı davran." dediğinde Altun'un yüzünde yarım bir gülüş peydahlanarak sevdiği gence baktı. Aralarındaki dört yaşa rağmen kendine abi diyen Veysel'!in yorgun hareketleri içini acıtsa da onu başka türlü görmesi mümkün değildi. Zira Veysel kendini dışarıda gördüğünde yangın görmüşcesine kaçıyordu.
" Boş yapma Veysel, elini yıka yemek yiyelim."
" Abi ben eve geçeyim malum yaptığım iş öyle kolay bir iş değildi, yoruldum . Gidip uyuyacağım."
Bahaneydi hepsi, Veysel'in de Altun'dan farkı yoktu aslında. Ondan kaçıyordu zira ona duyduğu hislere hakkı olmadığını, Altun'un onun gibi bir zavallıyı sevemeyeceğini düşünüyordu. Yanında ne kadar çok kalırsa o kadar zorlanıyordu Veysel. Kollarına kendini atmamak, seni kendimi bildim bileli sevdim dememek için. O sevemezdi , sevmek hak edenlerin işiydi ve Veysel kendince bu dünyada sevgiyi hak edecek en son kişiydi.
" Hadi Veysel lafımı ikiletme de git yeni lavaboyu dene. Yemekler soğumasın."
Derin bir iç çekti Veysel, kaçamazdı . Altun'a bir kere karşı çıkmış ve Altun sinirlenip onu sandalyeye bağlayarak yemek yedirmişti. O hayatının en mutlu anlarından bir olsa da sonrasında yaşadığı mutluluğu kendine zindan edeceği için bunu bir daha göze alamazdı. Sessizce iç çekip lavaboya giderek önce eserine gıpta ile baktı. Ardından ellerini yıkayıp kuruladı. Havluyu yerine koyarken bileğindeki kesiğe ilişti gözü. İçinden kendine de yaşamına da bir küfür atıp içeri geçtiğinde Altun kapıda onu bekliyordu. Zarifçe gülümseyerek Veysel için sandalyeyi çekti. Kan anında Veysel'in yanaklarına hücum ederken bu manzaranın keyfini çıkaran Altun daha da gülümsedi.
....
Yemek sırasında Altun, az cümlenin geçtiği çoğu Altun'un sorup Veysel'in kısa kelimelerle yanıtladığı sorular eşliğinde sona eren yemeğin bitişine içinden küfretti, gitme vaktiydi. Veysel eşyalarını toparlarken Altun da kalan yemekleri paketleyip poşete koyuyordu. Veysel kapıya yönelirken içeri seslendi.
" Gidiyorum Altun abi."
Altun içinden "Abiler götürsün seni . Gören de aramızda 10 yaş var sanır" derken kapıya elinde paketlerle koştu.
" Al Veysel ." diye paketi uzattığında Veysel kaşlarını kaldırıp:
" Alamam Altun abi." dedi. Altun kaşlarını çatıp:
" Al Veysel gıdasızlıktan öleceksin yakında. O zaman hiç bir işime yaramazsın." dediğinde Veysel sabır dileyerek başını sağa sola salladı. Ardından paketi alıp teşekkür ederken hiç beklemediği bir hamle ile Altun omzuna elini atıp sarıldı. Tüm vücudu anında titrerken tepki veremedi. Birden sıcak basmıştı Veysel'i. Altun ayrıldığında yüzüne bakmadan bir baş selamı verip çıktığında kalbi deli gibi atıyordu ikisininde. Sessiz sedasız seven bu ikili birbirlerinden habersiz kalplerini tuttular. Birinin gözünden bir damla yaş akarken diğerinin yüzüne huzurlu bir tebessüm yayılmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMBAT (BXB)
General FictionAnkara hikayeleri: 1-ANKARA'YA GÜNEŞ DOĞDU: Eymen- Murat Muğla'nın küçük bir kasabasından Ankara'nın bir köyüne ana okulu öğretmeni olarak atanan Eymen ve Ankara ayazı kadar keskin , sert bir adam olan muhtarın oğlu Murat. Zaman bu iki zıt kutbu nel...