Sabah sabah Altun sayesinde gülen yüzümün acısını sonra bana ihanet edip her boş bulduğunda tepki veren bedenime ödetmeyi aklıma yazarak evden çıkmıştım. Bu ailemin ölümü ile başlayan korkunç bir süreçti ve ben her mutlu olduğumda acısını bedenimden çıkarıyordum. Bazen koluma ama çoğunlukla bacaklarıma attığım kesiklerin verdiği acılarla yaşadıklarımı diri tutmaya çalışırken yanlış olduğunu bilmem hiç bir şeyi değiştirmiyordu. Aradan geçen yıllarda daha ılımlı daha yaşama bağlı olmuştum ama bu kendime verdiğim zararı daha da arttırmıştı. Altun ilk ve tek aşkım, her hareketinde umutlanan yapıma küfretme nedenim.
Kafamda binbir düşünce ile Altun'un iki katlı müstakil evinin bahçesinden içeriye girdim. Kapıya geldiğimde çalmak için elimi kaldırmamla kapının açılması bir oldu.
" Hayırdır Altun abi kapıda mı bekliyordun?"
" Geleceğim hemen deyince iki iş olmasın dedim."
Saçma bahanesi içimde sakladığım umutları yeşertirken yana geçip bana yer verdiğinde baş selamı verip içeri geçtim. Ne ile karşılaşacağımı bilmemenin tedirginliği Altun'un evinde yalnız olmamızın heyecanı ile birleştiğinde kalbime söz geçiremez olmuştum. Ayakkabılarımı çıkarıp vestiyere koyarken yerini çok iyi bildiğim terlikleri alıp içeri yöneldim. Kısa koridorun mutfağa açılan kapısından içeri girdiğimde ise beni her zamanki gibi sıra dışı bir manzara karşılamıştı. Bulaşık makinesinin kapağı yerinden çıkmış iki parça halinde makinenin yanında duruyordu. Derin bir nefes alıp Altun abiye döndüğümde elini ensesine almış dudaklarını büzerek makineye bakıyordu.
" Altun abi Allah aşkına ne günah işledi bu makine de kapağı iki parça yanında duruyor."
Altun abi yandan sert bir bakış atıp:
" Açtım sıkıştı herhalde çekince de elimde kaldı." dediğinde göz devirdim. Ya olacak şey miydi yepyeni makinenin kapağının sıkışması, hadi sıkıştı diyelim mandalına biraz sert basıp açmak varken kırmak da ne oluyordu. O sırada tok sesi kulaklarıma dolduğunda düşüncelerimden sıyrıldım.
" Hamdi'ye haber verdim bir saate yeni makineyi gönderecek. Biz de o gelene kadar kahvaltımızı yapalım geç otur."
Makineye son bir bakış atıp ya sabır çektikten sonra başımı yana çevirdiğimde gördüğüm mükellef sofra ile alt dudağımı dişlerim arasına alıp hayretle izledim sofrayı. Bir adam hem bu kadar hoyrat hem de bu kadar becerikli nasıl olabiliyordu ki. Sırtımda hissettiğim kemikli ellerin yönlendirmesi ile göz zevkimi yükselten sofradan bakışlarımı çekip masada bana ayırdığı yere yerleştim. Tabi bu Altun abinin sandalyemi çekip bana hürmet etmesi ile yanaklarımın kızarması şeklinde gelişmişti.
" Abi biraz abartmamış mısın? Yani masa çok güzel ama kraliyet ailesine yemek hazırlamıyorsun altı üstü iki kişilik bir kahvaltı yapacağız."
" Kraliyet ailesi bok yesin ben bu sofrayı onlardan değerli birine hazırladım."
Sözleri kulaklarıma dolduğunda kendinden emin çıkan sesi beni benden almış kelimeleri yanaklarımı alev alev yakarken kalbimi yerinden çıkacak hale getirmişti. Ama duymamazlığa vurdum. Zira ben kim Altun abi kim. Sadece garip şekillere soktuğu alet ve tesisatı yüzünden nazı geçtiği için bunları söylüyordu mutlaka.
........
Yemek sofrasından kalktığımda midem neredeyse üç gün yemek yiyemeyecek hale gelmişti. Ben ne zaman doydum desem bunu da dene şunu da dene deyip sofrayı mideme kitleyen Altun abi yüzünden mide spazmı geçirecektim büyük ihtimalle. Birlikte sofrayı topladığımız sırada çalan kapı ile Altun abi yanımdan ayrıldı. Bir az sonra Hamdi'nin çırağı Sabit ve koca bir makine ile geri döndü. Sabit Altun abiye faturayı uzatıp:
" Abi biz kuralım istersen garantisi başlamış olur." dediğinde dişlerimi sıktım. Hal ve hareketleri geçen seferde beni rahatsız eden Sabit'in bu defa konuşması ile netleşmiştim. Altun abiye yazıyordu it. Dişlerimi sıkarken derin bir nefes alıp başımı öne eğdim. Ne hakkım vardı karışmaya ne diyebilirdim ki? Ben kendimle savaşırken Altun abinin kendinden emin sesi odayı doldurdu.
" Boş yapma Sabit neyi kime yaptıracağımı sana sormadım. Sen makineyi getirdin eyvallah. Şimdi al parayı ve yaylan."
Başımı kaldırdığımda dişlerini sıkarak Altun abiye bakan Sabit'in mor yüzü ile keyiflenip dikleştim. O gittikten sonra Altun abinin de yardımı ile eski makineyi yerinden çıkarıp yenisini makine yuvasına hizalayarak dizlerimin üzerinde çöküp bağlantılarını takmaya başladım. İşim bitmek üzere iken duyduğum Altun abinin sözleri ile makine yuvasında dona kaldım.
" Sen tamirci olduğuna emin misin Veysel?"
" Neden öyle dedin abi bir yanlışımız mı oldu?"
" Yok yavrum ondan değilde ben bu işin raconunda çatal sergileme var diyebiliyorum. Seni bir kere bile tulumsuz görmedim sen çatal gösterme dersinden kaldın da bize mi yutturuyorsun?"
Sözleri beynimde yankılanırken hızla makine yuvasından çıkmaya yeltendim. Zira söyledikleri ile elim ayağıma dolaşmış çıkmaya çalışırken kafamı mermere çarpmıştım. Telaşla yanıma gelip başımı tutan Altun abiye gözümü dikerek:
" Abi sen eve tamircileri çatallarını izlemeye mi çağırıyorsun?" dediğimde güldü.
" Bu eve senin dışında tamirci giremez yavrum." dediğinde gözlerim fal taşı gibi açılırken :
" Abi senin namusumda gözün mü var?" diyebildim. Tek ayağı üzerinde önümde çöktükten sonra yüzüne muzip bir tebessüm yayarak:
" Namusundan ziyade helalliğinde be gülüm" dediğinde ise elimin tersi ile elini iterek hiç bir şeyi almadan ayağımdaki terlikleri bile çıkarmadan hızla evden çıktım. Az önce ne yaşamıştım ben.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMBAT (BXB)
General FictionAnkara hikayeleri: 1-ANKARA'YA GÜNEŞ DOĞDU: Eymen- Murat Muğla'nın küçük bir kasabasından Ankara'nın bir köyüne ana okulu öğretmeni olarak atanan Eymen ve Ankara ayazı kadar keskin , sert bir adam olan muhtarın oğlu Murat. Zaman bu iki zıt kutbu nel...