İnsan rüyalarında herkes ve her şey olabilir, bu sadece o kişinin hayal gücüne kalmış bir sonsuzluk denizidir. Veysel rüyalarında Altun'un aşkını milyon farklı şekilde ifade ettiğini görmüştü ama daha bir saat önce yaşadıkları rüyasında bile göremeyeceği kadar Altuncaydı. Yine de inanamıyordu, olamazdı. Altun, koskoca Altun abisi onu sevecek imkanı yok. Nesini sevsin ki güzel değildi bir kere, tamam kısa değildi ama nasırlaşmış elleri , gülmeyen yüzü ile pek de dikkat çekici olmadığına inanıyordu. Oysa gittiği her yerde gözler ona çevrilirken onun gördüğü tek güzellik Altun 'du.
TEMSİLİ VEYSEL
TEMSİLİ ALTUN (PEK GÖNLÜME GÖRE OLMADI AMA GENE DE TEMSİLİ OLARAK DÜŞÜNEBİLİRSİNİZ.)
Aslında ikisi de fazlası ile çekici adamlardı ama Veysel sabit yüz ifadesiyle , Altun da daimi çatık kaşlarıyla insanları kendilerinden uzak tutuyorlardı. Veysel son hız eve gelir gelmez cebinden çıkarmadığı anahtarı ile içeri girdi , yatağın pencere ile arasında kalan boşluğa çöküp bacaklarını karnına çekerek hıçkırıklarını serbest bıraktı.
.........
Altun eve girdiğinde içinden okkalı bir küfür savurup gözlerini kapatarak ellerini saçlarına geçirdi. Veysel'in peşinden koşmuş ama nasıl olduysa arkasına bile bakmadan arka sokaklara dalan sevdiğini kaybetmişti. Gidecek pek fazla yeri ya da kimsesi olmayan Veysel'in eve gittiğine emin olsa da bu gün yaşananların ardından kapısına dayanıp onu ürkütmek istemiyordu. Zira Veysel daha kötü olabilir ve ailesi öldüğü zaman yaptığı gibi kendini herkese kapatabilirdi. Altun,o günlerde Veysel'i kabuğundan çıkarmak için tanıdığı herkesi seferber etmişti.
Geçmişe ait görüntüler aklına dolduğunda ne kadar istemese de telefonu alıp eski dostu Turan'ı aradı. Çok geçmeden açılan telefon ile arkadaşının konuşmasına fırsat vermeden söze girdi.
" Senin aklına uyan aklımı sikeyim."
Ne olduğunu anlamayan Turan sert bir şekilde karşılık verdi.
"Ne diyosun lan kafayı mı yedin?"
" Yedim lan yedim lavuk herif sana uydum Veysel'e dillendim. Kaçtı gitti yetişemedim de. Evde olduğunu biliyorum ama ben ona gidersem..... Anla işte."
Sesi sonlara doğru kısılırken Turan onu anlamıştı. Sesi sakin ama üzgün çıksa da içinden kendine saydırıyordu.
" Tamam kardeşim sen endişelenme ben halledeceğim. Sadece durumu anlamak için soruyorum sen sarıya ne dedin."
"Şey ona sataştım az, bana namusum da gözün mü var dedi. Ben de namusunda değil helalliğinde dedim."
Sesindeki mahcubiyet ve pişmanlık hissedilirken Turan Telefonun diğer tarafında gülümsedi. Tam Altunluk bir itiraftı, derin bir iç çekti ve:
" Yanlış bir laf etmemişsin merak etme. Ben halledeceğim, sen benden haber bekle. " Dedikten sonra telefonu cebine atıp Veysel'in evinin yolunu tuttu.
........
Veysel, o köşede ne kadar süre kaldığını bilmiyordu ama tekrar tekrar aklına dolan düşünceler ile yerinden doğruldu ve odanın diğer ucundaki çekmeceye ulaşıp açtığında karşısına çıkan falçata ile bir süre bakıştı. Acısını unuttuğuna inandığı zamanlarda kendine hatırlatmak için bedenine değdirdiği soğuk metale uzandığında kapı sert bir şekilde çalınınca falçatayı komidinin üzerine koyup kapıya yöneldi. Korkarak kapıya ulaştığında gözetleme deliğinden baktı ve Turan'ı görmesi ile başını öne eğip düşündü. O sırada Turan'ın gür sesi ile gözleri fal taşı gibi açıldı.
" Bana bak Veysel ya o kapıyı kendi rızan ile açarsın ya da ben kırıp içeriden seni sürükleyerek çıkarır üzerine de eşek sudan gelene kadar döverim."
El mahkum Veysel kapıyı açtı, görmeyi beklediği manzara öfkeli Turan abisi iken karşısında endişeli bir Turan ile karşılaştı. Başını yere eğip kenara çekildiğinde Turan içeri girip ayakkabılarını çıkardı, kapıyı kapattı.
" Kesmedin değil mi?"
" Düşündüm ama sen erken geldin."
Turan bir ya sabır çekti. Bu iki aptal aşıkla ne bok yiyecekti acaba. Adam gibi birbirlerini kabul etselerdi ya. İkisi de çok badire atlatmış ve çok güzel insanlardı. Ne kadar pek iki erkeğin aşkı kısmını anlamasa da güzel seviyorlardı ya. Bunları düşünmeyi bırakıp Veysel'i omzundan yönlendirip salona geçti. Veysel'i ikili koltuğa oturtup yanına yerleşti ve konuşması gereken o konuşmayı yaptı.
" Veysel , artık kendine de , ölen ailene de , Altun'a da ceza vermekten vazgeçip hayata döner misin? O zavallı dostum sen iyi ol diye dört dönüyor, e sen de ona aşıksın. Ne uzatıyorsun çocuk ? Biliyorum kendini suçlu hissediyorsun ama emin ol sen böyle yapınca ailen mezarlarında rahat yatmıyorlar."
Veysel sulanmış gözlerini Turan'a dikti ve titreyen dudaklarına inat gülümsemeye çalıştı.
" Yani ben rüya görmedim değil mi?"
Turan çocuğun ne dediğini anlamadığı için kaşlarını çatıp gözlerine dik dik baktı.
"Altun abi beni seviyor mu diyorsun? Ama rüyalar gerçek olur mu ki Turan abi?"
Turan'ın kaşları havalanırken gür kahkahası odayı doldurdu. Veysel'in omzuna elini koyup hafifçe sıktıktan sonra:
" Evet Veysel , Altun seni , sen yalnız kalmadan önce bile seviyordu." dedi ve Veysel'in yanından kalkıp kucağına Altun'da unuttuğu telefonunu koyarak evden ayrıldı. Kapıyı kapatırken kapı arasında bekleyen dostuna gülümseyerek:
" Ona dikkat et, yavaş adımlarla yürü, sakın kapısına pat diye dayanma." dedi. Altun gülümseyerek kendisinden bir kaç santim kısa olan arkadaşına sıkıca sarılıp " Teşekkür ederim dostum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMBAT (BXB)
General FictionAnkara hikayeleri: 1-ANKARA'YA GÜNEŞ DOĞDU: Eymen- Murat Muğla'nın küçük bir kasabasından Ankara'nın bir köyüne ana okulu öğretmeni olarak atanan Eymen ve Ankara ayazı kadar keskin , sert bir adam olan muhtarın oğlu Murat. Zaman bu iki zıt kutbu nel...