Önceki bölümü okuduğuna emin ol.
Ertesi gün oldukça heyecanlı uyanmıştım. Hoş, gece pek uyuyabildiğim söylenemezdi gerçi. Hızlı bir şekilde banyodaki işlerimi hallettim ve üzerimi giyinmek için odama geçtim. Okul formalarımı giydikten sonra üzerime pastel mor renkte bir hırka giydim, saçlarımı düzelttim ve aşağı indim.
Sun Mi Hanım, güzel bir kahvaltı hazırlamıştı her zamanki gibi. Mutlu bir şekilde masaya oturdum ve ağzıma önümdeki sahanda yumurtadan bir parça attım. Sun Mi Hanım da elindeki portakal sularıyla gelip karşıma yerleşti. Yüzümdeki solmayan gülümseme onu da güldürmüştü. "Eee, akşama ne yemek istersiniz?" diye sordu. Bu soru karşısında hem şaşırmış hem de birazcık üzülmüştüm. Şaşırdığım kısım her günün yemeğinin annem tarafından belli olmasına rağmen böyle bir soru duymamdı. Üzüldüğüm kısım ise Bangchan'ın ne yemeyi sevdiğini veya sevmediğini bilmediğim gerçeğinin yüzüme çarpmış olmasıydı.
"Neden sordun ki? Yazmıyor mu zaten?" dedim. Sun Mi Hanım bir kez daha güldü. "Aman canım," dedi. "Kim bilecek ne yediğimizi?" diye devam etti. Annemin evde olmamasından bahsediyordu. Bu benim de yüzümü güldürürken "Ayrıca erkek arkadaşının haşlanmış bezelye yemek isteyeceğini pek sanmam." demesi gülüşümü kahkahaya çevirmişti.
Hızlıca kahvaltımı yapıp "Ben sana mesaj atacağım geç olmadan." diyerek çantamı aldım ve evden çıktım. Koşarak bahçeden de çıktığımda bu sefer tam karşımda bulmuştum sevgilimi. Gülümseyip birkaç adımda yanına yaklaştım ve yanağına çok hafif bir öpücük bıraktım. "Selam, günaydın." dedim, mutluluğum sesime yansıyordu. "Günaydın." diye cevap verdi ve elimi tuttu. Birlikte okula doğru yürümeye başladık.
Yolda bugün için ne yemek istediğini sormuştum ama spesifik bir cevap alamadım. Bu yüzden sevmediği yemekleri öğrenip Sun Mi Hanım'a bunları yapmamasını içeren bir mesaj gönderdim. Akşam için fazla heyecanlıydım.
O gün okulda vakit geçmek bilmemişti sanki. Hem ağır derslerin olmasından hem de akşamı iple çektiğim içindi sanırım. Okulda da sürekli Bangchan'ın yanında dolaşıyordum artık. Arkadaşlarından biraz çekinsem de Hyunjin sayesinde daha kolay alışmıştım. Bu tabii ki en çok Felix'in işine gelmişti çünkü kaçmayı bırakıp yalnız kalıyorum bahaneleriyle Changbin'le yakınlaşıyordu. Felix Changbin'i öptüğünden beri iyice yakınlaşmışlardı. Öyle ki sevgili gibiydiler, birkaç güne gerçekten çıkmaya başlamaları kaçınılmazdı.
Kulaklarımı dolduran zil sesiyle elime yasladığım çenemi kaldırdım, sınıfta anlık kopan gürültü ve toplanma nidaları yükselirken bense direkt sevgilime baktım. O da bana döndüğü için göz göze geldik. Göz kırptığında gülümsedim ve önüme dönüp eşyalarımı topladım.
"Görüşürüz çiçeğim." dedi Hyunjin, yanımdan geçip gitmişti Felix'le beraber. "Görüşürüz Jinnie!" diye bağırdım. Bana dönmeden adımlarını hızlandırmasıyla güldüm. Ona böyle dememden hiç hoşlanmazdı.
"Seungmin kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi hissediyorum." Bangchan'ın konuşmasıyla ona döndüm. "Sakin ol, anne babamla tanışmıyorsun ki."
"Daha o var değil mi? Hatırlatma ya." Suratı düştüğünde gülümsesem de benim de içimde bir yerlerde fazlaca endişe vardı. Babam neyse de annemle tanıştığını düşünmek bile kusmak istememe sebep oluyordu. Gözümün önüne annemin sinirli suratı geldiğinde kafamı hızlıca iki yana sallayıp bu görüntüyü sildim ve bahçeden çıkmamızla Bangchan'ın elini tuttum.
"Önce eve gidiyorsun değil mi?" diye sordum. Başını onaylarcasına salladı. "Formayla gelmek istemiyorum." dedi. "Tamam." dedim tekrar önüme dönerken. Sonrasında ise ikimiz de konuşmadık. Yanımızdan geçip giden birkaç öğrencinin ve bizim taş yolda çıkardığımız adım sesleri kulaklarımızı dolduruyordu. İlk önce benim evimin önüne geldik. Elimi sıcacık avucundan hiç çekmek istemesem de mecburen bırakmıştım. Karşıma geçip "Birazdan görüşürüz." dedi. Arkasını dönüp gidiyordu ki ona seslendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hi Diary! / Chanmin
Fanfiction(TAMAMLANDI.) Seungmin, monoton hayatının lisesinin tuvaletinde tamamen değişeceğini nereden bilebilirdi ki? -