Oy ver lütfen 🥺
Yeniden, güneşin doğuşunu haber veren turuncu ışıklar ve alarm sesiyle uyanmıştım. Her zamanki gibi direkt banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçaladım.
Odama dönüp formamı giydim. Kravatımı bağladıktan sonra bu sefer göğüs kısmında küçük bir bulut olan bebek mavisi bir sweat giymiştim üstüne. Annemin dün aldığı parfümü de boynuma ve üstüme birkaç fıs sıktıktan sonra aşağı indim.
"Günaydın Sun Mi Hanım!"
"Günaydın Seung, otur bakalım." Her zamanki gibi rutinleşen kahvaltımızı yaptıktan sonra ayaklanmıştım. Çantamı alarak kapıya ilerledim. Beyaz Nike ayakkabılarımı giydikten sonra arabaya doğru yürüdüm. Sehun hyung, yüzündeki tatlı gülümsemesiyle karşılamıştı beni yine.
"Selam Min!"
"Merhaba Sehun hyung."
Yolculuğumuz birkaç şarkı eşliğinde sürmüştü. Okula geldiğimizde Sehun hyunga teşekkür edip arabadan indim. Geniş bahçeye girdikten sonra etrafıma bakındım.
Hyunjin, diğer arkadaşlarıyla oturuyordu. Felix ise ortalıkta gözükmüyordu. Bu yüzden direkt olarak binanın içine girdim. Merdivenlere yönelip sınıfa çıktım. Tam tahmin ettiğim gibi, Felix sırasına yasladığı dirseği ve eline yasladığı çenesi ile birkaç sıra ötesinde arkadaşlarıyla oturan Changbin'i izliyordu. Gözlerimi devirip güldükten sonra çantamı sırama bırakmış ve yanına ilerlemiştim.
"Günaydın aptal aşık."
Sesimle birlikte bana dönmüştü. Yanındaki boş sandalyeyi çekip oturdum. "Günaydın asosyal inek."
Tabiriyle omzuna vurdum yavaşça. "Hey, inek olmak kötü bir şey değil!"
"Aşık olmak da değil, umarım sen de anlarsın bir gün."
"Iy, Felix hemen lafını geri al!" Bunu söylememle birlikte omuzlarını silkmiş ve bana dil çıkarmıştı. O sırada sınıfa giren hoca ile yerimden kalkmak zorunda kaldım. Hızla kendi sırama ilerleyip oturdum.
Hocamız, gereksiz birkaç şeyden bahsederken kafamı cama doğru çevirip sonbaharın gelmesiyle sararan yaprakların yerlere dökülmesini izledim. Sonrasında derin bir nefes vererek ders anlatmaya başlayan hocaya dönmüştüm.
—
Teneffüs zili çaldığında elimdeki kalemi bırakıp geriye doğru esnedim. Kafamı kaldırıp yaşaran gözlerimi sildiğimde Felix çoktan ayaklanmış, yanıma gelmişti.
Ben de yerimden kalktım. "Kantine gidelim, açım ben."
"Sabahları kahvaltı yapmazsan tabi aç olursun. Kaç kere kahvaltı yap diyorum sana."
"Üşeniyorum amk, onun yerine on beş dakika fazladan uyuyorum ne güzel."
Dediklerine gözlerimi devirdim. O sırada merdivenleri iniyorduk. Sonunda kantine vardığımızda ben kare, küçük masalardan birine oturdum. Felix ise sıraya girmişti.
Elimi çeneme yaslayıp etrafı incelemeye başladım. Kantin yeni yeni dolmaya başlıyordu, kızlı erkekli gruplar masalara birer birer yerleşirlerken hiçbiriyle göz göze gelmemek için başımı eğdim. Felix'in bir an önce gelmesi için dua etmeye başlamıştım bile.
Çok geçmeden arkadaşım gelip karşıma yerleşmişti. Elindeki poğaçanın kağıdını tutup aşağı indirdikten sonra bir ısırık aldı. "Mmhm! Bizim bu kantinin poğaçaları aşırı iyi oluyor ya!"
"Gerçekten çok güzel koktu. Canım çekti, bir parça bölsene." Felix yuvarlak poğaçanın ucundan birazcık kopardıktan sonra bana uzatmıştı. Tost makinesinde basıldığı için sıcaktı, bu yüzden önce biraz üfledim sonra ağzıma attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hi Diary! / Chanmin
Fanfiction(TAMAMLANDI.) Seungmin, monoton hayatının lisesinin tuvaletinde tamamen değişeceğini nereden bilebilirdi ki? -