Önceki bölümü okuduğuna emin ol.
Chan'ın ağzından
Burnumu gıdıklayan saçlarla uyanmıştım. Bu odada uyuduğum en güzel uykunun bu olduğuna karar verirken kollarım arasındaki bedene daha sıkı sarıldım. Gözlerimi açıp uyurken huzurlu gözüken suratına baktım. Benim en büyük şansımdı. Bu hayatın bana verdiği en güzel hediyeydi. Bir elimi kaldırıp alnına düşen saçlarını sevdim. Küçük bir çocuk gibi savunmasız gözükse de içten içe çok güçlü olduğunu biliyordum. Bu yaşına kadar gördüğü psikolojik baskı inanılmazdı, bununla başa çıkabilmesi de inanılmazdı.
Bundan sonra yanımdan bir dakika ayırmayacaktım onu. Kimsenin üzmesine de izin vermeyecektim. Yaşadığım süre boyunca tek hedefim yüzünden gülümsemenin eksik olmaması olacaktı.
Derin bir nefes aldım ve eğilip alnına bir öpücük bıraktım. Daha sonra burnuna ve yanaklarına da aynısını yaptığımda gerinerek uyanmıştı. "Günaydın." dedim gülümseyerek. İlk önce biraz durdu sonrasında aniden kollarını boynuma dolayıp bedenini üzerime attı. "Günaydın!"
Belinden sıkıca yakaladım onu. Şimdi ben sırt üstü yatıyordum o da üzerimde boylu boyunca uzanıyordu. "Uyandığım en güzel sabah." dedi, sesi boğuk çıkıyordu. Bu beni güldürürken tişörtüm bol olduğu için açılan bacaklarına indirdim elimi. Sonra da bacaklarından tutup yerlerimizi değiştirdim."Daha güzel yapabilirim bu sabahı." Eğilip gülümseyen dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. Normalde yanında fazla ileri gitmiyordum çünkü tamamen rahat hissetmesini istiyordum. Bazı şeyler için erken olduğunu düşünüyor olabilirdi ve onu rahatsız hissettirmek istediğim son şey bile değildi.
Yüzündeki gülümsemenin büyümesiyle içim rahatladı. Böyle küçük imalar da pek yapmıyordum ama işte, o an oluvermişti. Fazla düşünmedim, eğilip tekrar dudaklarımızı birleştirdim. Öpücüğümüzün öpüşmeye dönüşmesine izin verdim. Alt dudağını seslice emerken ellerinden birini saçlarımın arasına çıkardı. Bunu yapmasını seviyordum.
Diş tellerinin canımı acıttığını düşündüğünden genelde öpüşmelerimizi çok uzatmıyordu. Ben de ses çıkarmıyordum ama her seferinde ona bunun umrumda olmadığını hissettirmeye çalışıyordum. Bacağındaki elimi yukarı doğru hareketlendirdiğim sırada tahmin ettiğim gibi nefes nefese ayrıldı benden. Zaten ıslak olan dudaklarımı bir de ben yaladım. Elimin hareketini durdurup altındaki yumuşak tenini hafifçe sıktım.
O sırada kapımız tıklandı. Seungmin aniden beni üzerinden ittirince güldüm, o tişörtümü çekiştirerek bacaklarını kapatırken kapı açıldı. "Günaydın çocuklar, kahvaltı hazır." Annem gülümseyerek içeriye kafasını uzattığında "Geliyoruz anne." diyerek gönderdim onu. Ardından yüzü kızaran sevgilime döndüm ve suratını avuçlarım arasına aldım. "Çok tatlısın Seung ya."
"Utançtan yerin dibine gireceğim şimdi." demesiyle ufak bir kahkaha attım ve doğrularak yataktan kalktım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odaya tekrar döndüğümde Seungmin'i öylece yatakta otururken buldum. "Formalarım..." dedi. Dudaklarımı birbirine bastırdım, formaları evinde kalmıştı tabii. "Önemli değil. Dünkü kıyafetlerini giy. Bugün gider alırız."
Beni başıyla onayladı ve giyinmeye başladık. Hazır olduğumuzda ise birlikte aşağı inmiştik. Annemin hazırladığı sofraya oturduğumuzda gözlerim kardeşimi aradı. "Jeongin kalkmadı mı?" dedim. "Jeongin, biraz hasta olmuş." dedi annem. Kaşlarımı kaldırdım, "Niye? Evden çıktığı yok ki, anca bilgisayar başında."
Annemin gülmesiyle önümdeki çubuklara uzandım. O da kendi kasesini alıp karşımıza oturdu. "Okulda üşütmüş galiba, şimdi iyi ama okula gitmesin dedim bugün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hi Diary! / Chanmin
Fanfiction(TAMAMLANDI.) Seungmin, monoton hayatının lisesinin tuvaletinde tamamen değişeceğini nereden bilebilirdi ki? -