İkiye On Kala - Koptu İpim Düşüyorum
Bilinmeyen Numara; Ne demek maça 3 gün kaldı???
Bilinmeyen Numara; Ne demek ya ne demek?
Attığım mesajları silmekle silmemek arasında gidip gelirken bakışlarım sahaya doğru çevrildi. Bütün takım yine bir antremandaydılar. Çeyrek finallere kalıp kalmayacaklarını belirleyecek maç tam üç gün sonra yapılacaktı ve bütün takımın üzerinde bunun bariz bir gerginliği vardı.
Geçen sene bir sayıyla kupa maçlarından elendiklerinden bu sene aynı hatayı yapmamak için her zamankinden daha çok çalışıyorlardı.
Takım şu an esneme hareketleri yapıyordu. Birazdan kendi içlerinde ikiye bölünecek ve bir antreman maçı yapacaklardı. Babam başlarında durmuş bütün oyunculara direktifler yağdırırken onları izlemek en büyük eğlence kaynağımdı. Babamın gergin olduğu antremanları kaçırmamak için elimden geleni yapıyordum çünkü böyle zamanlarda takımın haşatını çıkarıyordu. Antreman bittiğinde oyuncular yere yığılıp kalıyor ve uzun süre oradan kalkamıyorlardı.
Sadist gibi acayip bir şekilde hoşuma gidiyordu bu görüntü.
"Yine bir antreman ve yine antremanı kaçırmayan bir Alara Yılmaz." Duyduğum tanıdık sesle beraber kafamı geriye doğru attığımda gördüğüm yüz beni gülümsetmişti.
"Karım gelmiş," dedim abartılı bir neşeyle.
Tuğçe eliyle kalp yapıp bana öpücük atarak oturakların üzerinden atlaya atlaya en üst kısımdan yanıma kadar geldi. Geniş bir kot pantolon, ince askılı bir crop giymiş ve sırt çantasını tek omzuna takmıştı. Her zamanki tarzıyla karşımda dikildiğinde oturduğum yerden kalkıp Tuğçe'ye sarıldım.
"Beni bu kadar sevme," dedi Tuğçe sarılışıma karşılık verirken. "Sevgine karşılık veremezsem ağlarsın bak."
"Senden gelecek sevgi kırıntısına bile razıyım be aşkım,"
"Yemin ederim annemle babamdan sonra beni en çok seven dünyadaki tek insansın." Tuğçeyle birbirimizden ayrıldığımızda az önce kalktığım yere tekrar oturdum. Tuğçe de yanıma kurulurken bakışlarını sahaya doğru çevirmişti. "Baban yine ağızlarına sıçacakmış gibi görünüyor."
Gözlerim babama takıldığında sırıtmadan edemedim. İki elini belinde birleştirmiş hafif çatılı kaşlarıyla oradan oraya yürüyüp duruyordu. Yıllardır başantrenörlüğünü yaptığı takımın en iyi yerlere gelmesi içindi bütün bir çabası. Ki gelmişti de. Babam gelmeden önce vasat olan takım, yıllarca babamın kontrolüyle epey yol kat etmişti. Sadece onlar değil, babam da onlarla beraber gelişmiş ve milli takımın antrenörü olacak kadar yükselmişti.
Babam hepsini çocukları gibi görüyordu. Her ne kadar sert gibi görünse de çocuklarına karşı kocaman bir merhameti vardı.
"Belki," diye mırıldandım. "Ama hakkıdır, maça üç gün kaldı."
"Biliyorum, biliyorum. Abim evin içinde bile kendi kendine antreman yapıyor. Geçen seneki yenilgi onlara çok koymuş belli."
"Bana bile koymuştu, onlara nasıl koymasın ki?"
Gökalp'in çok üzüldüğünü hatırlıyorum. Elbetteki tüm takım üzülmüştü ama o an beni en çok ilgilendiren kişi Gökalp olmuştu. Kendisi bir sayı kaçırdığı için elenmelerindeki hatayı kendisinde görmüştü. Takım arkadaşlarına karşı kendisini çok mahcup hissediyordu ve bu yıl diğerlerine nazaran en çok çalışan oyuncu Gökalp'ti. Hata olarak düşündüğü şeyi yeniden yapmamak içindi tüm bu çabası ama bence onun bir suçu yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423