Günün ikinci bölümü öncekini okumayı unutmayın.
Önceki bölümde Tuğçe'nin soyunma odasından çıktığı kısımdan devam.
Tuğçe Erdem.
Soyunma odasından dışarı çıktığımda arkamdan kapının kapanmasını beklemiştim ancak kapı birkaç saniye gecikmeli kapanmıştı. Omzumun üzerinden geriye doğru baktığımda odadan çıkan Tayfun'u gördüğümde hemen önüme dönmüş ve adımlarımı hızlandırmıştım.
"Tuğçe!" diyerek arkamdan seslendiğinde de adımlarımı durdurmamıştım. Aksine daha da hızlanırken Tayfun'un da adım seslerinin sıklaştığını duyuyordum.
Köşeyi dönerek merdivenlere yöneldiğimde daha bir basamak bile inemeden kolumdan tutulmamla derin bir soluk alıp verdim. Tayfun bedenimi kendisine doğru çevirdiğinde yüzüne ters bir bakış atarak kolumu elinden kurtardım. "Ne var?"
"Ne kadar kabasın," dedi onaylamaz bir tonlamayla. "Hiç yakıştıramadım sana."
"Ne var Tayfun?"
"Böyle yüzüme bakmayacak mısın hiç? Ne zamana kadar böyle ilerleyecek?" Kollarımı birbirine bağlarken omuzlarımı kaldırıp indirmiştim.
"Eskiden nasılsak aynıyım Tayfun. Kanka falan olmuştuk da ben mi hatırlamıyorum acaba?"
Gözleri kısıldı. "Kanka demezsek yalnız..." Muzip bir tavırla gülümsediğinde sinirlerim gerilmişti. "O gece kankadan öte olduğumuzu hatırlıyorum."
Telaşla etrafıma bakındım söylediklerini birinin duyacak olmanın verdiği korkuyla. Çevremizde tanıdık birisi olmadığını görünce rahatlayarak Tayfun'un kolundan tuttum ve daha kuytu, kimsenin bizi duyamayacağı bir köşeye çekiştirdim. "Vaov," diye konuştu neşeyle ben onu sürüklemeye devam ederken. "O gecenin devamını mı getireceğiz yoksa?"
Aradığım kuytu köşeye geldiğimizde Tayfun'u bırakıp hiddetle işaret parmağımı ona doğru salladım. "Eğer bundan bir kişiye bile bahsedersen, seni öldürürüm."
Tayfun eğilerek işaret parmağıma dudaklarını bastırdı. "Merak etme, özelimizden kimseye bahsetmem." dedi keyifle.
Hızla elimi çekerek parmağımı dudaklarından uzaklaştırdım. Son iki gündür bu kadar iradesiz olduğum ve sürekli yüz yüze geldiğim birisi ile böyle bir şey yaşadığım için kendimi o kadar çok suçluyordum ki ister istemez Tayfun'u gördüğüm her yerde sinirleniyordum. Sinirim ona değildi, sinirim kendimeydi.
"O gece bir hataydı," dedim daha sakin bir sesle. "Seninle hediye seçmeye hiç gelmemeliydim ama yaptım bir hata. O günü unut ve devam et çünkü ben öyle yapmaya çalışıyorum. Bana da bu konuda yardımcı ol lütfen."
Keyifli ifadesi yüzünden silinirken dudaklarındaki varla yok arası gülüşü de solmuş ve dudakları düz bir çizgi hâlini almıştı. "Seni zor durumda bırakacak bir şey yapmam," dedi bir adım gerileyerek. "Aramızda sır olarak kalacak."
"Siz erkeklerin yaptığı o iğrenç muhabbetleri biliyorum. Laf arasında da olsa Yunus asla öğrenmesin."
"Ne sanıyorsun sen?" Yanıma geldiğinden beri ilk kez bu kadar ciddiyetle konuşmuştu. "Orada burada özel hayatımdan mı bahsedeceğim? Abine gidip ben senin kardeşinle bir şeyler yaşadım ama merak etme tek gecelikti diyecek kadar geniş bir insan mıyım?" Kaşları çatılmış ve sinirlenmişti.
"Ben uyarayım da..."
Gözlerini devirdi ve bakışlarını benden ayırdı. Koridorun diğer ucuna bakarken göz önüne serilen boynundaki belirgin morluklar adeta ben buradayım diye bağırıyordu. Bizzat benim bıraktığım izlerdi. O anları hatırladıkça tüylerim ürperiyordu ve kalbimde anlamsız bir hızlanma oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423