Zile ardı ardına birkaç kez basarken kapının açılmasını beklemek için beklediğim her saniye sabrım taşıyordu. Dolu dolu gözlerim yüzünden kapıyı zar zor görüyordum ve aklımdan geçen binbir türlü ihtimalin üstüne yenileri eklendikçe kendimi daha da kötü hissediyordum.
Alacaklı gibi zile bastıkça bastım. Kapı saniyeler sonra büyük bir gürültüyle açıldığında Tuğçe'nin şaşkına uğramış yüzü, muhtemelen kapıyı bu kadar alacaklı çaldığım için şaşkındı, görüş açıma girmişti.
"Kızım sen yedi aylık mısın? On defa basılır mı bir zile?"
"Açsaydın sen de." Oysa kapının önüne geleli çok uzun zaman da geçmemişti.
Tuğçe yüzümün hâlini gördüğünde beni azarlamayı bir kenara bırakıp "Ne oldu sana?" diye sordu hayretle. Kolumdan tutup beni içeri çekerken karşı çıkmadığım için çok güç uygulamamasına rağmen eve girmemi sağlamıştı. "Bu hâlin ne?"
"Gökalp'e ulaşamıyorum," dedim bakışlarımı tavana dikip ağlama hissine engel olmaya çalışırken. "Kesin bir şey oldu."
Ezbere bildiğim evin içerisinde salona doğru yürürken ellerimi havaya kaldırıp yüzüme doğru sallayarak hava yapmaya çalışmıştım. "Bebeğim," dedi Tuğçe ılımlı bir sesle. "Ulaşamadın diye hemen kötü mü düşünüyorsun? Belki şarjı bitmiştir, belki işi vardır, belki-"
Salona girdiğimde koltuklardan birinde oturan Tayfun'u görünce kapının önünde kesilmişti adımlarım. "Senin ne işin var burada ya?" diye sızlandım ağlamaklı bir sesle. "Gökalp yok ortada siz burada alem mi yapıyorsunuz, nerede Gökalp?" Onların bir suçu yoktu ama saatlerdir ulaşamadığım, ki zor durumda olmasa asla böyle bir şey yaşanmayacağından emindim, sevgilimin kuzenini ve arkadaşını bir arada görünce sinirlerim bozulmuştu. Kime çatacağımı şaşırmıştım resmen.
"Ne oluyor?" diye sordu Tayfun.
Odanın içine girip sehpanın üstündeki pizza kutularına yüzümü buruşturarak baka baka ilerledim ve ikili koltuğa oturdum. "Gökalp yok ortalıkta."
"Ha," dedi Tayfun, pek sallamaz gibi bir havada. "Antrenmandan sonra yorgun düşüp uyumuştur o. Uyanır biraz sonra."
"Ya niye beni ciddiye almıyorsunuz?" diye çıkıştım ikisine de. "Antrenmandan sonra konuştuk biz onunla. Eve uğrayıp sonra beni almaya gelecekti, bakın üstümü bile giyindim." Kırış kırış olan elbisemin eteğinde gezdirdim ellerimi. "Ama saatlerdir ne aramalarıma ne de mesajlarıma dönüyor. Evine kadar gittim evinde bile yok. Bir şey olmuş yoksa Gökalp böyle bir şey yapmaz. İki eli kanda olsa dahi bana mesaj atar, beni arar. Habersiz bırakmaz o beni."
Ki buluşma ayarlayıp beni ekecek bir insan değildi. Daha önce hiç yapmamıştı. Sonradan işi çıksa dahi hiç vakti yoksa bile bulduğu ilk boşlukta bana yazardı.
"Bir dakika," dedi Tuğçe. "Sen ciddisin."
"Yok oyun yapıyorum! Ya siz şaka mısınız?" Ellerimi yüzüme kapatırken ciddiye alınmamanın etkisiyle sinirlerim iyice gerilmişti. Neredeyse altı saattir Gökalp'ten hiçbir şekilde haber alamıyordum, evinde bile yoktu. Bunlar beni yeterince gererken bir de ciddiye alınmamak iyice sinirimi bozmuştu.
"Tamam sakin ol Alara," dedi Tuğçe ve yanımdaki boşluğun çöktüğünü hissettim. Ellerimi yüzümden ayırarak dolu gözlerle, yanıma oturan Tuğçe'ye baktım. "Bana neden haber vermedin?"
"Sana ulaşılabiliyor mu ki?" diye sordum histerik bir gülüşle. Bakışlarım pizza kutularında, kola şişelerinde gezindi. Sıkıntıyla nefesimi vererek Tuğçe'ye dönerken konuşmaya devam etmiştim. "Kaç kez aradım seni, açmadın. Sonra ben de Yunus'u aradım, ona haber verdim. Spor salonuna gidecek belki oradadır diye ama orada olduğunu hiç sanmıyorum. En kötü polise gideriz dedi fakat aradan yirmi dört saat geçmesi lazımmış. Delireceğim birazdan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423