İyi okumalar <3
"Anne ölümcül hastalığa yakalanmadım, biraz sakin olur musun?" diyen Gökalp'in sesi saatlerdir annesini sakinleştirmeye çalışmaktan artık bıkkınlıkla çıkmaya başlamıştı.
Gökalp'in ailesi birkaç saat önce İstanbul'a gelmişlerdi. Uçak bulamadıklarından arabayla gelmeleri gerekmişti. Sabah İstanbul'a ulaştıkları gibi soluğu hastanede almışlardı. Bir anda odanın kapısını açıp içeri girmişlerdi ve Gökalple beraber uykudan uyanmıştık. Oğullarıyla bir ilişkim olduğunu öğrendiklerinden beri onları ilk görüşümdü ve Gökalple koyun koyuna uyurken yakalanınca biraz utanmıştım. Neyse ki onlar bununla ilgilenmemişlerdi.
Şimdiyse annesi Gökalp'e zorla hastane yemeklerinden yedirmeye çalışıyordu. Tadının çok kötü olduğunu iddia eden Gökalp yememek için direndikçe annesi daha çok üstüne düşüyordu. Tuğçe koltuğa kurulmuş kucağındaki Alisa ile oynuyordu. Esin kafeteryaya inmişti ve Tayfunla Yunus ise sabah antrenmana gitmek için hastaneden ayrılmışlardı. Onlar için hayat devam ediyordu. Yarınki maçlarını ertelemek gibi bir lüksleri olmadığından Gökalp bu hâldeyken bile antrenmana gitmek zorundaydılar.
O yüzden babam da yoktu ortalıkta. Biz ise Gökalp'in ifadesini almaya gelecek olan polisleri bekliyorduk.
"Ye şunu bakayım," dedi Ayla abla. "Zaten bir deri bir kemik kalmışsın. Kendine hiç iyi bakmıyorsun, hiç." diye azarlamıştı Gökalp'i.
Bakışlarım istemsizce Gökalp'in vücuduna kaydı. Bir deri bir kemik asla değildi. Abartılı bir kilosu da yoktu gerçi ama annesinin büyüttüğü kadar da değildi. İdeal bir vücuda sahipti. "Biraz daha abartırsan on kilo çıkacağım anne." dedi Gökalp gülerek.
"Bu gidişle sonun o olacak zaten. Ye şu yemeği çabuk." Ayla abla kaşığa doldurduğu mercimek çorbasını Gökalp'e doğru uzatırken Gökalp kafasını diğer tarafa çevirmişti. "Anne Allah aşkına çocuk muyum ben kendi ellerinle yediriyorsun? Manitam var benim burada, rezil ediyorsun beni."
Manitam dediği an annesinin bakışları bana dönmüştü. Zaten odanın en köşesine sinmiş olabildiğince gözden uzak bir yerde durmaya çalışıyordum ama Gökalp ara ara arsız bakışlarla beni süzdüğünde veya varlığımı hatırlatacak bir şey söylediğinde Ayla ablanın gözleri bana kayıyordu. Bu da hem gerilmeme hem de utanmama sebebiyet veriyordu.
Yüzüme zoraki bir gülümseme kondurduğumda Ayla abla da gerginliğimi anlamış gibi bana içten bir gülümseme bahşetmiş ve Gökalp'e dönmüştü. Üzerimden eksilen bakışlarla rahatlamıştım. Ailesi ile yıllardır tanışıyor olsam da ilk kez karşılarına sıradan bir kızdan ziyade oğullarının sevgilisi olarak çıkıyordum. Üstelik magazin zamanlarında yayılan fotoğrafları da mutlaka görmüş oldukları gerçeği aklıma geldikçe utancım tavan yapıyordu.
"Biraz da rezil ol ki rezil hâlinde de yanında kalıyor mu kalmıyor mu görmüş ol oğlum."
Hemen konuştum. "Kalırım."
Ayla abla gülerek oğluna çorbayı içmesi konusunda baskı yapmaya devam ederken Tuğçe'nin eğlendiğini belli eden bakışlarla bizi izlediğini fark ettiğimde ona kaş göz yapmaya başlamıştım. Ne var manasında kafasını iki yana salladığında ters bakışlar atarak kollarımı birbirine bağladım. Ben burada gerginlikten ölecektim o orada keyifle hâlimi izliyordu.
Gökalp daha fazla annesinin baskısına dayanamayıp çorbayı içmeye başladı. İçtiği her kaşıkta yüzü buruşuyor, zorla yutuyordu. "Anne hayvana versen yemez bunu ya. İşkence çektiriyorsun yemin ederim."
"Sus demedim mi ben sana?"
On dakikalık çabanın sonunda çorba bittiğinde Gökalp rahat bir nefes almış, yemeğin yanında getirilen suyu kafasına dikmişti. Ayla abla tepsiyi alarak odadan çıktığında aynı Gökalp gibi ben de rahat bir nefes almıştım çünkü kahve almak için kafeteryaya ineceğini söylemişti. En az on dakika gelmeyeceği anlamına geliyordu bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423