İyi okumalar <3
Arda'nın evinin bulunduğu apartmana ulaştığımda kafamı kaldırıp üçüncü kata doğru bakmıştım öfkeyle. Üçüncü katta iki daire vardı ve ikisinin de ışıkları yanıyordu. Bu demek oluyordu ki Arda evdeydi. Gökalp'i o hâle soktuktan sonra kendisi evinde gününü gün ediyordu. Kim bilir ne kadar mutluydu şimdi?
Ne düşünüyordu acaba? Gökalp sakatlanıp voleybola bir süre ara verince kendisi mi kaptan olacaktı? Bunu bir kez denemiş, eline yüzüne bulaştırmıştı. Yedek kulübesinde kalmaya devam etmişti ancak belli ki o akıllanmak nedir bilmiyordu.
Üstelik hiç mi düşünmemişti bu olayda bir parmağı olduğunun illaki ortaya çıkacağını? Kaçıncı yüzyılda yaşıyorduk? Mutlaka o beş kişi bulunacak ve Gökalp şikayetçi olursa ifadeleri alınacaktı. Birinden birisi de illaki Arda'nın adını geçirirdi veya bir bağlantıları olduğu bulunurdu. Hangi beyinsizliğin ürünüydü bu yaşananlar?
İki elimde tuttuğum dolu su şişesini parmaklarımla sıkarken derin bir nefes alıp apartmana doğru yürümeye başladım. Sanırım bende de deli cesareti vardı. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmiyordum. Gökalp'in durumundan bahsetmek Arda'nın sadece ve sadece daha da keyiflenmesine sebep olurdu. Ona o hazzı yaşatmak istemiyordum ama Gökalp'in canını ne kadar acıttılarsa Arda'nınkini de bir o kadar acıtmak istiyordum.
Olaylara her daim iyi yönünden yaklaşan pozitif birisi olarak bu kötü yanıma ben de ilk defa şahit oluyordum doğrusunu söylemek gerekirse.
Apartmana girdiğimde o kadar sabırsızdım ki altıncı kattaki asansörün aşağıya inmesini bekleyemeden seri adımlarla merdivenlere yönelmiştim. Basamakları ikişer üçer çıkarak ikinci katı bitirdiğimde kısa bir an duraksayıp nefeslenmiştim. Sonra basamakları çıkmaya kaldığım yerden devam ederken Arda'nın kapı numarasının kaç olduğunu hatırlayamamıştım bir süreliğine. Üçüncü kata ulaşıp sağda kalan kapıya ilerlediğimde önünde biter bitmez çantamdan telefonumu çıkardım. Biraz uğraştıktan sonra çantama geri koyduğumda yumruk yaptığım elimi alacaklıymışım gibi kapıya ardı ardına geçirmeye başlamıştım.
Kapıyı yumruklamak tüm hırsımın yavaş yavaş sönmesine sebep olduğunu fark ettiğimde elimi zile götürmüştüm. Hıncımı Arda'dan çıkarmalıydım, kapısından değil.
Çok geçmeden kapı açıldı. Açılan kapının ardından Arda'nın yüzüne tükürmek istediğim sıfatı belirdiğinde içeriye doğru bir adım atarken kendimi tutamayıp aynı soyunma odasında yaptığım gibi yüzüne sert bir tokat savurmuştum. O kadar sertti ki avucumun içi yanmış, sızlamıştı fakat o an bunu umursayacak değildim.
Arda şoka uğramış bir şekilde bana bakarken hiç beklemeden göğsünden ittirerek kapının önünden çekilmesini sağladım ve evin içine girdim.
"Yine niye ben tokat yedim amına koyayım?" diye çıkıştı, şaşkınlığını üstünden attığında.
"Yediğin boku da ben mi anlatacağım sana?"
"İki oldu bu bak, harbi haddini aşıyorsun sen Alara. Kız demem gözünün yaşına bakmam haberin olsun!" dedi üstüme doğru bir adım atarak. Böyle tavırlara alışkın değildim, böyle büyütülmemiştim ve çevremde kötü insanlar hiç olmamıştı. Ailem bile bana doğru düzgün sesini yükseltmemişti. Babamın ilk kez bana bağırdığını magazin olayları yaşandığı sırada duymuştum ve dolaylı yoldan da olsa Arda'nın suçu sayılırdı. Haberi görse sadece kızacakken Arda'nın yalan yanlış sözleri yüzünden mesleği tehlikeye girmiş, bunun siniriyle daha önce sesini yükseltmediği kızına bağırmıştı.
Bir nevi el bebek gül bebek büyütülmüş bir kızdım ve bu tarz tavırlara sahip insanlar beni hep korkutmuştu. Şimdi de korkup bir adım gerilerim sanmıştım ama o kadar öfke doluydum ki bu tavrı sadece sinirlerimi daha da germişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423