Camila Cabello - Shameless
"Elimde valizim İstanbul, ben evlenirem kalamam dul."
Esin bir yandan ayna görevini üstlenen telefonunun kamerasına bakarak dudağındaki ruju tazeliyor bir yandan da yanımda oturan Gökalp'in sinir kat sayısını arttıran o şarkıyı söylüyordu ve bu sebeple Gökalp ona dik dik bakıyordu. "İş güç kariyer cazibe yahşi, türk yiğidini bulup evlen yahşi."
Plajdaydık. Gökalpler dün akşam gelmişlerdi ve yarın döneceklerdi. Gökalpler diyordum çünkü yanında Tayfun da vardı. Söylediğine göre Yunus da gelecekti ama son dakikada kız arkadaşıyla arasında çıkan tatsız bir mevzudan dolayı gelmekten vazgeçmişti. Sanırım ilişkileri sallantıdaydı, Tuğçe'ye göre yakında ayrılırlardı.
"Başka şarkı mı kalmadı?" dedi Gökalp en sonunda. Kardeşine sataşmadan bu kadar durmuş olması bile mucizeydi bana kalırsa. Ama Esin de kasıtlı yapıyordu sanki.
Esin bakışlarını telefonundan ayırıp Gökalp'e dikti. "Bir şey mi dedin abiciğim?"
"O nasıl şarkı diyorum."
"Normal bir şarkı işte," Rujunun kapağını kapatıp çantasının içine attı. "Dilime dolanmış öyle."
"Doğru düzgün şarkılar dinle."
"Ay Gökalp!" dedi Esin çığlık atarcasına. "Her şeyime karışmayı bırakır mısın? Sanki şarkıda öyle diyor diye evlenip gidecekmişim gibi."
"Üzerinde baskı olmazsa bugün kaçıp yarın nikah kıyıp geri dönersin sen," dedi Gökalp ellerini arkaya götürüp oturduğumuz şezlonga yaslarken. Bedenini geriye doğru eğerken gözündeki siyah güneş gözlüğü yüzünden göremesem de bakışlarının üstümde olduğunu hissediyordum. "Sana hiç güvenmiyorum ben Esin."
"İmkanın olsa aynısını sen yaparsın, bana iftira atma."
Az önce kesinliği olmasa da Esin'in bu lafından sonra güneş gözlüğünün altındaki gözlerinin bana döndüğünden şu an adım kadar emindim zira birkaç saniye sonra dudaklarında beliren serseri sırıtış bunu doğrular nitelikteydi. Bakışlarımı kaçırıp Esin'e doğru döndüm.
"Ben yirmi dört yaşındayım," dedi Gökalp bir hayırlatma yapar gibi. "Sen daha on sekizsin. Otur derslerine çalış."
"Ne zaman çoktan liseden mezun olduğumu kabulleneceksin?"
Dalga geçer gibi konuştu Gökalp. "Çoktan dediği de bir ay olmadı."
"Dünyanın en sinir bozucu insanı olabilirsin, biliyor musun?"
"Sana göre," Gökalp hafifçe doğrularak kolunu omzuma attı. "Senin fikirlerine katılmayanlar olabilir."
Kafamı onaylarcasına salladım. "Asla katılmıyorum."
Esin gözlerini kıstı. "Beyci olmuş bu, bunu da kaybediyoruz." Yanında oturan ve telefonuyla uğraştığı için bizimle irtibatı kesmiş olan Tuğçe'yi dürttü koluyla. "Bu ikisinin bir araya gelmesi hiç iyi olmamış."
Tuğçe bakışlarını telefonundan kaldırıp bir bize bir de Esin'e baktı. Ardından omuzlarını silkerek telefonuna geri dönmüştü. "Sen en azından uzaktasın. Her gün onlarla yüz yüze bakan benim."
"Aşk olsun," diye mırıldandım sahte bir üzüntüyle.
Gökalp racon keser gibi "Varlığımız rahatsız ediyorsa varlığımızı belli etmekten çekinmeyiz." dediğinde kafamı çevirip yüzüne baktım. Kendisine baktığımı fark edince o da yüzünü bana doğru çevirmişti.
"Çok baby face olduğun için bu raconlar etkili olmuyor sende." dediğimde Esin'in hoşuna gittiğinden olsa gerek kahkaha atmıştı.
Tuğçe de hafifçe kıkırdamıştı. Tayfun denizde yüzdüğü için yanımızda değildi. Zaten dün akşamdan beri Tuğçe ve Tayfun bir arada çok nadir bulunmuşlardı. Aralarında bariz bir gerginlik vardı. Tayfun, son anda doğru düzgün bir bahane sunmadan planı iptal ettiği için Tuğçe'ye kızgın olmalıydı. Tuğçe'nin sebebi de zaten ortadaydı. Ben ikisini fazlasıyla yakıştırıyordum fakat Tuğçe'ye bu konuda bir baskı yapmak istemiyordum. Her ne kadar Tuğçe'ye karşı aksi olduğunu iddia etsem de Tayfun'un kişiliği ortadaydı. İkisi bir şeyler yaşasa ve sonunda Tuğçe üzülse ona baskı yaptığım için kendimi suçlu hissederdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423