"Tayfun'un takip ettiklerinin sayısı azalmış." dedim yanımdaki Tuğçe'ye imalı imalı.
Bugün olan iki sınavımdan öğleden sonra olan sınavım yarına ertelenmişti. Hâl böyle olunca sabahki sınavdan çıktığım gibi okuldan çıkıp maçın yapılacağı sahaya gelmiştim. Şimdi kafeteryada Tuğçeyle beraber oturmuş maçın başlamasını bekliyorduk. Henüz yarım saat vardı maça.
Can sıkıntısından stalk yapmaya başlamıştım. Gökalp'in hesabı ile başlayıp takımın tüm oyuncularından devam ettikten sonra Tayfun'un hesabında stalkım son bulmuştu. İlk dikkatimi çeken şey ise Tayfun'un takip ettiklerinin sayısı olmuştu zira fark edilmemesi mümkün değildi. Birkaç hesabın değil, yüzlerce hesabın takibini bırakmıştı.
Tuğçe göz ucuyla telefonundan bakışlarını ayırıp bana doğru baktı. "Ne yapayım?"
"Bir şey yap diye söylemiyorum," Yüz küsür takip edilene girip birer birer hesaplara bakmaya başladım. "Dikkatimi çekti sadece."
"Umrumda değil."
Yarım ağızla gülerken kendi kendime tabii tabii dercesine kafamı salladım. Tuğçe'yi birazcık da olsa tanıyorsam söylediğinin aksine epey umrundaydı. Hatta şu an telefonundan Tayfun'un hesabına girmiş bile olabilirdi.
"Üç yüz küsür kişiyi takip ediyordu yüz sekize düşmüş," diye açıklama yaptım Tuğçe'ye. "Şöyle hesapların arasında geziniyorum da çoğunluk erkeklerden oluşuyor. Eskiden hep kızları takip ederdi."
"Kime ne anlatıyorsun Alara?" dedi Tuğçe telefonunun ekranını kapatıp masaya bırakırken.
"Ben kendi kendime konuşuyorum, kendi kendimi bilgilendiriyorum. Seni ne ilgilendirir Tuğçe?"
"Dünden beri Tayfun aşağı Tayfun yukarı. Bir ara saatin kaç olduğunu umursamadan kovacaktım seni evden." Dün Tuğçelerde kalmıştım ve tam da dediği gibi bütün gündemimiz Tayfun'dan ibaretti çünkü şu sıralar Tuğçe ile Tayfun'un yaşadığı olaydan başka bir hareketlilik yoktu hayatımızda. Gökalple ben onlara kıyasla daha sönük alıyorduk ama buna rağmen Tuğçe konuşmayı hep bize çevirerek konudan sapmaya çalışıyordu.
"Tayfun benim kankam," dedim omuzlarımı kaldırıp indirerek. "Ondan bahsetmem gayet normal."
"Benim yanımda bahsetme öyleyse." dedi ciddiyetle.
"Tayfun'dan nefret ediyormuş gibi davranman çok anlamsız, tamam mı? Ne yaşadıysanız ikinizin de isteği ile yaşanmış. En az onun kadar sen de istemişsin ama sanki tüm suçlu Tayfun'muş gibi davranıyorsun." Tayfun'un adını bile duyduğunda yüzünün ifadesi değişiyordu. Tayfun ona zorla bir şey yapmamıştı ne de olsa, bu tavırları bana anlamsız geliyordu.
"Alara beni gerçekten anlamıyorsun," dedi inlercesine. "Ben Tayfun'dan nefret etmiyorum, ben ondan utanıyorum. Kendini benim yerime koyar mısın? Sürekli yüz yüze baktığın birisiyle yaşamaman gereken bir şey yaşadın. Bunu unutmana fırsat bile tanınmıyor. Eminim ki sen de aynı benim gibi ondan kaçmaya çalışırdın."
"Ama pişman olmadığını sen de söyledin."
"Bu utandığım gerçeğini değiştirmez. Ayrıca pişman değilim demedim, pişman olup olmadığımı bilmiyorum dedim."
"Hiç mi bir his yok içinde Tayfun'a karşı?"
"Yok," dedi arkasını yaslanıp kollarını birbirine bağlarken. "Sadece bir gün beraber takıldık gibi bir şey oldu. Ne hissi oluşabilir ki?"
"Bilmem," Kahve bardağının içindeki kaşıkla oynamaya başladım. "Aşk zaten bir anlık çarpılma hâlidir. Karşındakinden bir anda etkilenirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423