MFÖ - Sarı Laleler
İki elimde birden tuttuğum salata dolu tabakları büyük, dikdörtgen yemek masasının üzerine yerleştirdikten sonra doğrulup ellerimi sandalyenin sırtlığına yaslayarak bakışlarımı salonda gezdirdim. Gökalpler geleli neredeyse yarım saat olmak üzereydi. Biz annemle sofrayı hazırlarken babam Gökalp'in ailesi ile koyu bir sohbet içerisindeydi.
Babamları birkaç saniye boyunca izledikten sonra gözlerimi tekli koltukta oturan, diğerlerinden bağımsız bir şekilde kız kardeşiyle ilgilenen Gökalp'e çevirdim. Gökalp'in iki kız kardeşi vardı. Birisi on sekiz yaşında, lise son sınıf öğrencisiydi. Diğeri ise daha sadece bir buçuk yaşındaydı.
Annesinin ilk hamilelik haberini aldığında Gökalp yirmi bir yaşını bitirmek üzereydi. Sürpriz yumurtadan çıkar gibi hayatlarına dahil olan kardeşini bir süre psikolojisinin kaldırmadığını iddia etmişti o zamanlarda. Yirmi bir yaş, yeniden abi olmak için çok geçmiş gibi geliyordu ona.
Ancak şimdi kırmızı elbisesi, beyaz külotlu çorabı ve bezi yüzünden kocaman poposu ile kucağında duran bebekle öyle ilgileniyordu ki şu görüntüyü izlerken insanın eriyip gitmemesi imkânsızdı.
Babamın oturduğu yerde hareketlenmesi hissetmemle kendime gelip bakışlarımı Gökalp'ten ayırırken babamın gözleri anında bana dönmüştü. "Sofra hazır mı kızım?"
"Bitti sayılır baba." Kalan son tabakları da almak üzere mutfağa geçtiğimde annemin daha yemeği bitirmeden tatlı derdine düştüğünü görmüştüm. Son iki tabağı tezgâhın üzerinden alıp salona geri döndüğümde masadaki boşluklara yerleştirmiş ve "Artık hazır." demiştim.
Benim seslenişimle beraber babam iki eliyle bacaklarına hafifçe vurup ayaklandı. "O zaman haydi sofraya."
Hepsi birden ayaklanırken gözlerim ilk Gökalp'in diğer kız kardeşi olan Esin'e kaydı. Kendisi biraz sosyal medya bağımlısıydı. Geldiğinden beri telefonunu elinden bırakmamıştı. Annesi evde de böyle olduğundan yakınıp duruyordu sürekli. Ama tatlı bir kızdı. Her ne kadar en son iki sene önce görmüş olsam da seviyordum Esin'i. İki kuzen olarak Tuğçeyle çok benziyorlardı.
"Cimcime," diyen Gökalp'e döndü bakışlarımı. Telefonuyla ilgilendiği için ağır adımlarla masaya ilerleyen Esin'e bakıyordu. "Bırak artık o organını. Yemek yiyeceğiz."
"Bir dakika abi ya."
Gökalp onaylamazcasına kafasını iki yana sallarken birkaç ufak adımda karşısına dikildim. Kardeşi Alisa başını Gökalp'in göğsüne yaslamıştı. Gökalp'in kucağında küçücük kalıyordu. Önünde durmamla beraber Gökalp kafasını eğerek bana baktığında bakışlarımı Alisa'ya çevirmiş ve ellerimi uzatmıştım. "Alabilir miyim biraz?"
Bebekleri çok severdim. Bebeklerle anlaşabilen bir yapım vardı. Kolay kolay hiçbir bebek beni sevmemezlik yapmazdı. "Al," dedi Alisa'yı göğsünden uzaklaştırırken.
Alisa pek çekingen bir bebek değildi. Beni ilk görüşü olmasına rağmen benden kaçmamıştı veya yabancılık çekip bana gelmemezlik yapmamıştı. Alisa'yı kucaklayarak Gökalp'e arkamı dönüp masaya doğru ilerlemeye başladığımda Gökalp'in de hemen arkamdan geldiğini hissetmiştim. Alisa'yı kucağımda birkaç kez hoplatarak rahat pozisyonu bulmasını sağlarken bu harekete kıkır kıkır gülmüştü.
Boş sandalyelerden birini gözüme kestirip oraya oturacağım sırada sinir bozucu kardeşim benden önce davranıp oturdu ve inadına yaparmış gibi bana dil çıkardı. Gözlerimi kısarak onun karşısındaki sandalyeye ilerledim.
"Canım," Gökalp'in annesinin konuşmasıyla bakışlarım ona döndü. "İstersen Alisa'yı bana ver, rahat rahat yemeğini ye."
"Sorun değil benim için," dedim gülümseyerek. "Siz yiyin asıl rahat rahat. Ben ilgilenirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423