Madrigal - Ne Zamandır Sendeyim
"Döveceğim seni ya, bu morluklar ne Gökalp?"
Gökalp'in keyifli gülüşü kulağıma dolarken elimdeki tarakla beraber ona doğru dönmüştüm. Tarağı tehdit edercesine ona doğru sallarken "Gerçekten döveceğim bak!" demiştim ciddiyetimi anlasın diye.
Boynum morluktan geçilmiyordu. Öyle ki yeni bir ten rengi bile kazanmış olabilirdim. Ben bu morlukları nasıl gizleyecektim? "Blöf yapma sarışın, bana kıyamayacağını ikimiz de biliyoruz."
Tarağın tersini Gökalp'in omzuna geçirdim sinirle. Dediği gibi gerçekten kıyamadığımdan ötürü hafif bir vuruş olmuştu ama Gökalp yüzündeki sırıtışı silip elini vurduğum kısma götürmüş ve dudaklarından yalancı bir inleme dökülmüştü. "Elinin ayarı yok mu senin sarışın?"
"Oyun yapma, tiyatrocu seni."
Gülüşü yeniden belirdi yüzünde. Bakışları boynuma kaydıkça bıraktığı izlerden ne kadar keyif aldığı gözlerinden okunuyordu. Tamam onun boynunda da morluklar vardı ama benimki başka bir boyuttu. "Ben nasıl bikini giyeceğim Gökalp?" Tarağımla bir kez daha vurdum omzuna. "Ben nasıl denize gireceğim Gökalp?"
Kapatıcıyla kapatsam bile denize girdiğim an yılanın deri değiştirmesi gibi boynumun asıl hâli gözler önüne serilecekti. "Girme o zaman bebeğim," diyerek dahiyane(!) bir fikir sundu bana. "Ne gerek var?"
"Ne için tatile geldim ben o zaman Gökalp?"
"İstanbul'da ben sana özel havuz açarım," Yüzüme doğru sırnaşıp dudaklarını yanağıma bastırdı ve geri çekildi. "Dert etme bunları." Gecenin bu saati olmasına rağmen o kadar keyifli o kadar enerjikti ki gözlerinden uyku fışkıran ben hayretler içerisinde onu izliyordum. O enerjik olmayacaktı da kim olacaktı gerçi?
Tarağımı dolabın raflarından birine bırakıp banyodan çıktım. Gökalple Tayfun birazdan İstanbul'a yola çıkacaklardı. Saat gecenin üçü olmak üzereydi. Biraz önce duştan çıkmıştım ve üstüme Gökalp'in valizinden aşırdığım gri bir tişört geçirmiştim. Hem Gökalple aramızdaki cüsse farkı hem de tişörtün oversize olması sebebiyle tişört üstümde dizlerimin birkaç karış üstünde biten bir elbise gibi durmuştu. Hoşuma gitmişti bu görüntü.
Odaya geçtiğimde bedenimi yüz üstü bir şekilde bir, iki saat öncesinde çeşitli anlara tanıklık etmiş yatağa bırakmıştım. Aklıma gelen düşünce utanmama sebep olurken utançla yüzümü yastığa gömmüştüm. Her şey bittikten sonra utançtan öleceğimi tahmin etmiştim zaten.
Banyodan Gökalp'in hazırlandığına dair sesler geliyordu. Daha doğru düzgün eşyalarını bile toplamamıştı. Kalkıp ona yardım etmem gerekiyordu belki ama o kadar yorgun hissediyordum ki kendimi yataktan kalkacak mecalim yoktu. İki saniye hareketsiz kalsam uykuya dalabilirdim.
Yatağın içinde yan dönüp yastıklardan birini kucağıma çektim ve kollarımı yastığa sıkıca sarıldım. Biraz sonra Gökalp banyodan çıkmıştı. Nemli saçlarını tarayıp düzgün bir şekle sokmuştu. Kuruduktan sonra o şekli yine dağılacaktı. Saçları biraz düzensizdi ama kötü durmuyordu, aksine ona ayrı bir hava katıyordu. Gökalp altına bir pantolon giymişti, üstü hâlâ çıplaktı. Benim bavulumun yanındaki sırt çantasına doğru ilerledi ve eline alarak içinden beyaz, geniş bir tişört çıkardı.
Üstümdeki ona ait olan tişörtü hatırladığımda "Tişörtüne el koydum." demiştim.
Yeşil gözleri yatağa doğru dönüp beni buldu. Dudakları kıvrıldı. "Benim kıyafetlerimin içindeyken daha güzelsin sarışın."
Kendimi tutamayıp gülümserken yüzümü kollarımın arasındaki yastığa gömdüm. Gökalp'in gözlerine bakmak dahi yanaklarıma bir sıcaklık pompalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423