Derin uykumdan yüzüme güneş vurması, sevgilim tarafından öpülmek gibi romantize yollarla uyanmak isterdim ancak ben evin zilinin hiç durmadan çalması ile gözlerimi aralamıştım.
"Ya bakın şu kapıya!" diye bağırdım sanki kapalı kapının ardından sesimi evdekilere duyurabilecekmişim gibi.
Sonra aklıma evde kimsenin olmadığı gelmişti. Kardeşim kreşe gidiyordu, annem de bugün ameliyat olacak bir arkadaşının yanına refakatçi olarak gidecekti. Babam zaten her zaman sabahtan çıkardı evden. Gözlerimden hâlâ uyku akarken kafamı yastıktan kaldırdım homurdanarak. "Gelmeyin bize ya, biz yokuz evde."
Gözlerim komodinin üzerindeki dijital saate kaydı. 13.10.
"Oha be," Ellerimi yatağa bastırarak oturur pozisyona geldim. "Uyuyacağına kısa süreli ölmüşsün sen."
Dün akşam eve geldikten sonra sınıf grubunda gezinirken teslim tarihi bugün sabah saat 10 olan bir ödevimiz olduğunu öğrenmiştim. Gece geç saatlere kadar onunla uğraşıp sisteme yüklemiş ve ancak öyle uyuyabilmiştim. Bu saate kadar aralıksız uyumamın sebebi de buydu.
Zil bir kez daha çaldığında uyuşuk bir şekilde yataktan kalktım. Uyuşukluğu bir kenara bırakarak adımlarımı hızlandırdım ve odamdan çıkıp merdivenleri inerek dış kapıya ulaştım. Ben tam kapıyı açarken zil yine çalmıştı. Kapıyı araladığımda Tuğçe'nin yüzü görüş açıma girmişti. Uykulu olmama rağmen onu görünce gülümsemiştim ama yüzünde gördüğüm ifade kısa bir an afallamama sebep olmuştu.
"Ne yapıyorsun sen Alara?" dedi ciddiyetle.
"Ne yapmışım?"
"Ortalık yangın yeri sen uyuyor musun?" Elini yasladığı pervazdan indirip kapıyı ittirerek içeri geçti. Uykulu hâlim bir anda dağılmıştı bu tavırlarıyla. Tuğçe'nin arkasından bakarken "Ne oldu?" diye sordum.
Tuğçe mizaç olarak ciddi bir insandı, bu tavırlarını sorgulamamam gerekirdi ama Tuğçe'yi hiç tanımayan bir insan bile şu an bir sorun olduğunu anlardı. İçime kötü bir his düşerken Tuğçe bana doğru dönerek bakışlarını bana çevirdi. "Elini yüzünü yıkayıp kendine gel, anlatacağım."
Benden önce merdivenlere yöneldiğinde istemsizce yutkunarak peşine takıldım. Ben mi bilmeden bir şey yapmıştım acaba Tuğçe'ye karşı? Ama ortalık yangın yeri dediğine göre olayın bizle alakası yok gibiydi. Ofladım merdivenleri çıkarken. Her şey güzel giderken ne olmuştu şimdi? Umuyordum ki beni veya bizi ilgilendiren bir durum yoktu.
Odama girdiğimizde önce banyoya geçip iyice ayılmak adına elimi yüzümü yıkadım. Dün banyo yapıp uyuduğum için örülü olan saçlarımı açarken odaya geri dönmüştüm. Tuğçe çalışma masamın önündeki sandalyeyi çekip oturmuştu ve elindeki telefonuyla uğraşıyordu. Adım seslerimi duyunca kafasını kaldırıp bana baktı. "Dün nasıl bir gündü Alara?"
"Tuğçe," dedim tereddütle. "Çok ciddisin, korkuyorum."
"Korkmalısın çünkü boku yediniz."
"Ne oldu anlamıyorum ki?"
Bir yandan saçlarımla uğraşırken bir yandan da yatağıma doğru ilerlemiş ve üzerine oturmuştum. "Deniz sefanız nasıldı hayatım?" diye sordu ani bir gülümsemeyle. "Çok eğlendiniz mi?"
"Sen nereden bili-"
"Sadece ben değil," Telefonunu bana doğru çevirdi. "Herkes biliyor."
"Ne?" diyerek doğruldum. Bu mesafeden telefonun ekranında ne olduğunu seçememişti gözlerim ama kalbim başımıza neyin geldiğini anlamış gibi korkudan çoktan hızlanmıştı bile. Bu yüzden yanına gidip bakma cesareti de gösterememiştim ancak Tuğçe bu tereddütümü anlayınca oturduğu sandalyeden kalkmış, yanıma kadar gelmiş ve telefonu gözümün önüne uzatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VOLEYBOLCU | Texting
Teen FictionAlara Yılmaz babasının başantrenörlüğünü yaptığı milli erkek voleybol takımının kaptanına aşık olur... '300423