2.8

116K 8.7K 5K
                                    

Yaşlı Amca - Yakamoz Güzeli

Elimde oynayıp durduğum çatalı beyaz geniş tabağın üzerinde can sıkıntısıyla gezdiriyordum. Çok kalabalık bir alandaydık. Gökalp'in ve babamın evde durmadan bahsettiği o takım yemeğine ben de gelmiştim. Neden geldiğim hakkında en ufak bir fikrim de yoktu. Sanırım Gökalp'i görmek istemiştim.

Maçta takımın üzerine çöken rehavet, sayı kaybediyoruz diye yaşadıkları moral düşüklüğü, en kolay toplarda sayı kaybetmeleri babamın onları sıkı bir kampa sokmasına sebep olmuştu. Maçın ardından üç gün geçmiş olmasına rağmen Gökalp ile adam akıllı görüşememiştik. Babam o kadar ciddiye almıştı ki bu durumu antremanı izlemeye gelenleri bile oyuncuların dikkatini dağıtıyor diye kovmuştu. Bundan Tuğçeyle ben de nasibimizi almıştık elbette ki.

İlk gün kovulunca ve evde de babamdan sakın antremanlara gelmeyin uyarısı alınca takımın girdiği üç günlük antreman kampında Gökalp'i görememiştim ne yazık ki. Sadece ara sıra mesajlaşmıştık, onlar da kısa mesajlardan ibaretti.

Gökalp o gün dolaylı yoldan da olsa yaptığım itirafın konusunu hiç açmamıştı. Belki de yüz yüze gelince konuşmak istediğindendi bilmiyorum ama o açmayınca ben de bu konu hakkında bir şey söylememiştim üzerine. Zaten yaptıkları yoğun antremanların arasında soluk almaya bile zor vakit buluyorlarken zamanını çalmak istememiştim. Ne de olsa eninde sonunda bir şekilde konusu açılacaktı.

Gökalp'in bana olan hisleri ne büyüklükteydi bilmiyordum. Hoşlantı mıydı? Sevgi, aşk? Sadece hisleri olduğundan emindim ama büyüklüğünü bilmiyordum ve Gökalp'ten aynı şekilde seni seviyorum diye bir karşılık alacak mıyım belirsizliğindeydim.

Doğrusunu söylemek gerekirse onun hislerinin benimkinden daha hafif olma ihtimali beni korkutuyordu. Ya bir hoşlantıdan ibaretsem düşüncesi zihnimde dolanıp duruyordu. Hoşlantı gelip geçici olabilen bir şeydi. İnsanın içine ister istemez bunun kuşkusu düşebiliyordu.

Çatalımı tabağımdaki bir et parçasına batırdım ama bu yemek için değildi. Daha çok tabağımdaki yemekle oynuyordum. Etin baharatından mı bilinmez midemin biraz kötüleştiğini hissetmiştim. Kendimi bildim bileli hassas bir mideye sahiptim. Yemeklerin baharatı aşırıya kaçınca midem rahatsızlanıyordu. Birkaç saat bunun ağrısını çekmek zorunda kalıyordum. Şimdi ise ilk kez geldiğim bu mekanda yediğim etin baharatı fazla kaçmıştı midem için.

Derin bir nefes alarak midemde yavaş yavaş kendini belli etmeye başlayan ağrıyı dindirmek istedim ancak tabii ki de faydası dokunmamıştı.

Sıkıntıyla elimdeki çatalı bırakıp kafamı kaldırarak bakışlarımı masada gezindim. Kalabalık bir masaydı. Hatta mekandaki birkaç masa komple oyuncularla ve onların yakınlarıyla doluydu. Hemen karşı çarprazımda Gökalp, yanımda da Tuğçe oturuyordu. Tuğçe'nin karşısında ise Tayfun. Babam da bizim oturduğumuz uzun masada en baştaki yerindeydi.

Tayfun ve Tuğçe geldiklerinden beri hiç konuşmamışlardı. Tayfun da benim karşı çarprazımda kaldığı için çok rahat bir şekilde onu görebiliyordum ve zaman zaman Tuğçe'ye attığı kaçamak bakışların farkındaydım. Birkaç kez göz göze geldiklerine de şahit olmuştum ama bir taraf hemen gözlerini kaçırıyordu ve bu uzun bir bakışmaya dönüşmüyordu.

Şortumun arka cebindeki telefonumun titrediğini hissettiğimde elimi arkaya götürdüm. Telefonu elime alarak masanın altından gelen bildirime baktığımda Gökalp'in mesaj attığını görmüştüm. Kafamı kaldırarak Gökalp'e doğru baktım. Yanındaki Tayfunla sohbet ediyor gibi görünse de benim bakışlarımı hissettiğinde göz ucuyla bana saniyelik bir bakış atmıştı.

Babamın bir şey çakmaması için gözlerimi Gökalp'te çok tutmadım ve attığı mesaja cevap yazmaya başladım.

Gökalp; Sıkılmış gibisin

VOLEYBOLCU | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin