Üzerimde uzun, beyaz, askılı bir elbise vardı. Eteği kabarıktı. Derin bir göğüs dekoltesi ve yırtmacı vardı. Diğer bacağıma bağladığım kemere bir silah ve bıçak yerleştirdim. Önüme gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak çantamı aldım. Parfümümden birkaç fıs sıktıktan sonra evden çıktım.
Evren arabasının kaputuna yaslanmış beni bekliyordu. Üzerinde de ütülü bir takım vardı. Bu çocuk ütü yapmayı gerçekten iyi biliyordu. Yanına gittiğimde aranızdaki sorunu daha fazla uzatmayacaktım.
"Bir ara bana gel de sana çamaşır ütületeyim."
"Katillikte iyi para yok mu? Hizmetçi tut kendine."
"Ne yazık ki bebeğim. Tüm paramı harcıyorum. Çok hovardayım."
"Zibilyon tane araba alırsan olacağı o."
"Motorlarımı unutmayalım."
"Tamam, unutmayalım."
"Evren, güler misin? Somurtuk bir şekilde hiç çekilmiyorsun."
"Barıştık mı?"
"Barışmış olmasaydık şu an karşımda değil de arabanın tekerleğinin altında kafan ezilmiş bir şekilde olurdun." Gülümsedi. Bana sarıldığında ben de kollarımı ona dolamıştım. Abim kadar olmasa da bana huzur veriyordu. Evren, gerçekten benim ailemdi.
"İçim rahatladı biricik."
"Uzatmadığıma dua et." Güldü.
"Ama senin hâlâ ateşin var."
"Hadi ya, ben hissetmiyorum. Hâlsiz falan da değilim."
"Doktora.."
"Evren, hadi bin arabaya." Sıkıntılı bir nefes vererek arabaya doğru ilerledi. İkimiz de bindiğimizde arabayı çalıştırmıştı. Telefonum çaldığında arayan ki Ceyda'ydı.
"Efendim canım?"
"Biriciğim, naber?"
"İyiyim canım. Sen?"
"İyiyim ben de. Sen iyi olduğuna emin misin? Abim aradı beni, dünden beri seni arıyormuş. Açmıyormuşsun. Onu aradığını söyledi ama konuşmamışsın. Bir sorun yok değil mi?" Ağladığımı söylememişti, her zamanki gibi. Barış her kim olursa olsun güçlü durmam konusunda beni sürekli uyarıyordu. Başkalarına karşı -ki söz konusu öz kardeşi olsa bile- beni asla güçsüz göstermiyor, ona anlattıklarımı sır gibi saklıyordu.
"Bir sorun yok. Aslında konuştum ama, sesim gitmedi herhâlde. Onun da sesi gelmemiştir. Aramalarına dönmedim çünkü yorgundum. Şimdi de Evren'le bir baloya davet edildik. Oraya gidiyoruz. Müsait bir zamanda arayacağımı iletirsin abine."
"Tamam biricik. Sen iyi ol da."
"İyiyim, bir sorun yok. Gerçekten. Sen nasılsın? Neredesin?"
"Tüm gün okuldaydım. Bugün fazlasıyla dersim vardı. Yoruldum biraz. Şimdi de eve geldim. Abim Ankara'ya çağırıyor. Annemlerle beraber yarın yola çıkacağız. Çıkmadan sizi görmek istedim de. Siz de dolusunuz bu akşam. Neyse, mühim değil."
"Kaçta çıkacaksınız yola?"
"Öğlen gibi."
"Sabah kahvaltı edelim. Sen, ben ve Evren. Olur mu güzelim?"
"Olur," dedi uzatarak. Gülümsedim.
"O zaman sabah görüşürüz."
"Görüşürüz biriciğim." Telefonu kapattığımda Evren bana yandan yandan bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kül Kedisi
Teen Fiction"Ayakkabını düşürdün, Kül Kedisi." Koşmayı bırakıp arkamı döndüm ve elindeki topuklu ayakkabıya baktım. Bu benimdi. Balo gecesi işlediğim cinayetten kaçarken düşürmüştüm. Ben Mine Sever. İlk defa falso vermiştim ve bunu hiç yapmamam gereken birine y...