25. Bölüm : Tel Toka

59 2 0
                                    

Efe arabadan indiğinde iki adam kollarımdan tutarak arabadan indirmişlerdi beni.

"Bak kolumu sıkıyorsun! Çek elini!" dedim sinirle. "Canım yanıyor diyorum sana! Çeksene şu elini! Bak seni kocama söylerim! Ulan ne kocası, ben elbet buradan çıkacağım it herif! Benim kolumu sıkan parmaklarının tekeeeer teker kırıp ağzından sokup yedireceğim sana. Senin yüzünü unutmayacağım oğlum. Bittin sen!" Beni içeri sürükleyip merdivenlere getirdiklerinde düşmemek için öyle büyük bir çaba vermiştim ki bileğimi burkmuştum. Hayır, sanırım çıkmıştı çünkü inanılmaz bir ağrı vardı. Eğer normal bir gecede, yanımda Kaya olsa ve yine ayağımı bu şekilde burksaydım oturup ağlayabilirdim bu ağrıya.

Beni bir odaya soktuklarında Tuğçe içeride bir sandalyeye bağlıydı ve ağzı dahil kapalıydı.

"Tuğçe," dedim ayağımın acısını yansıtmamaya çalışarak. "İyi misin kuzum? Canını yaktılar mı?" Başını iki yana salladı ancak gözlerinden yaşlar akıyordu. "Korkma, abin kurtaracak bizi buradan. Korkma sakın." Kolumu sıkan adam beni sandalyeye bağladığında ağzımı kapatmak için yaklaştığı sırada bileğine dişlerimi geçirdim.

"Ahh! Kuduz köpek! Bırak bileğimi! Seni orospu!" Yüzüme sert bir tokat attığında başım sağ tarafa doğru dönmüştü. Sinirlerim iyice gerildiğinde daha fazla çırpınmaya başlamıştım. Sandalyeden düşecektim resmen. Hayır. Sandalyeyle birlikte düşecektim.

"Bırak onun da ağzı açık kalsın. Bir şey olmaz," dedi diğeri. Bileğini ısırdığım adam sinirle odadan çıkmıştı. Diğeri de çıktığında kapıyı kilitlemişlerdi.

"Tuğçe, sana bir şey demediler değil mi?"

"I-ıh," dedi boğazından bir ses çıkararak. Aynı anda başını da iki yana sallamıştı.

"Canını yaktılar mi?" Yeniden iki yana salladı başını.

Bakışlarım ayak bileğime çevrildi. Bileğim hem kızarmış hem de şişmişti? Tuğçe garip sesler çıkarıp çenesiyle bileğimi işaret ettiğinde ne olduğunu soruyordu.
"Merdivenlerden çıkarken düşmemek için üstün bir çaba sarfettim. Bileğimi burktum. Ama sorun değil. Geçer." Çok fazla acıyordu ve ben kırıldığını bile düşünmeye başlamıştım. "Ne yapsak? Onları bezdirmek için bağırsam mı? Belki bizi bırakırlar." Hiç sanmıyorum der gibi bakıyordu yüzüme. "Bakma öyle. Ben de sanmıyorum bizi bırakacaklarını ama maksat baş ağrıtmak olsun. Zarar verelim en azından. Bizi resmen kaçırdılar ve böyle sakin sakin oturmak kanıma dokunuyor." Gülümsemeye çalıştı ancak dudakları arasından geçmiş bez parçası bunu engelledi. Ardından bağırmaya ve çığlık atmaya başladım. Hiçbir Adem Oğlu bir kadının tiz çığlığına kayıtsız kalamazdı. Kalmaları için en kötü kulak zarları falan patlamalı: umarım patlar.

Hem sinirden hem de bileğimi acısından çığlık atıyordum.

"Mine," diye bir ses duydum kapının önünden. Bu Efe denen psikopat adama aitti. "Bağırma. Bağırmanı gerektirecek bir şey olmuyor."

"Çıkar bizi buradan!!"

"Anahtar bende değil. Üzgünüm."

"Yalancı köpek! O herifler sana abi diyarlardı! İstesen paşa paşa alırsın o anahtarı!"

Güldüğünü duydum. "Gözünden de hiçbir şey kaçmıyor," dedi keyifli bir sesle.

"O herifin ismi neydi?" dedim çünkü daha sonra bana ve Kaya'ya lazım olacaktı.

"Kimin?"

"Beni odaya getirenlerin. Kel olan değil. Diğeri."

"Halit." 

Kül KedisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin