Akan kanlar uzun zaman sonra midemi bulandırıyordu. Kokusu ise içimde bir dürtüye sebep oluyordu. Kusma dürtüsü. Hilmi Yılmaz ellerimde can verdiğinde titreyen ellerimle ayaklarımdaki ipi açmaya çalıştım. Biraz uğraşmıştım ama sonunda açtığımda yerde sürünerek duvar kenarına geçtim. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Bu kadar güçsüz olamazdım! Ben, bu kadar güçsüz gözükemezdim!
Kollarımı dizlerime sardım. Başımı kapatıp daha fazla ağladım. Omuzlarım sarsılıyordu. Koluma dokunan bir el ile çığlık atarak geri çekildim.
"Mine'm. Benim. Sakin ol." Bedenim deli gibi titrerken yanıma oturmuş ve beni kucağına çekmişti. Sıkıca sarıldı bana.
"Biz dışarıyı hâlledeceğiz," dedi Evren. Ardından kapının sesi duyuldu. Yalnız kalmıştık.
"Karıcığım, güzelim, bi' tanem." Saçlarımı okşadı.
"Çok güçsüzüm, değil mi?" dedim zorla konuşarak.
"Hayır, sen benim hayatımda gördüğüm en güçlü kadınsın."
"Öldürdüm onu."
"Çoktan hak etmişti." Dışarıdan silah sesleri gelmeye başladığında beni göğsüne biraz daha bastırdı.
"Silinir mi izleri bedenimden?"
"Silinir. Sileceğim hepsini. Sadece buradan çıkmamız gerekiyor."
"Bu şeye ne olacak?"
"Çocuklar onun çaresine bakacaklar, endişelenme bi' tanem."
"Kaya," dedim başımı kaldırarak. "Gidelim mi buradan?"
"Nereye?"
"Neresi olursa? Gidelim. Başka bir yerde bir aile kuralım. Bir tane değil, üç tane çocuğumuz olsun mesela. Güzel olmaz mı? Hem, sen de seversin çocukları."
"Gidelim," dedi gülümseyerek. "Gidelim buradan. Sen ve ben. Ama sen İstanbul'u çok seversin. Neden saçma sapan nedenler yüzünden bu güzel yeri terk edelim? Neden çocuklarımız annelerinin sevdiği bu güzel şehir yerine bambaşka bir ülkede doğsunlar? Büyüsünler?"
"Gitmek istemiyor musun yani?"
"Benim için önemli olan sensin. Senin isteklerin. Ama ben eminim, sen gitmek istemiyorsun."
"İçimde, benim anlamadığım şeyleri bile her zaman anlıyorsun. Ve beni bu şekilde anlamanı çok seviyorum."
"Sadece seni anlamamı mı seviyorsun?" Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Dilimi bir kez damağıma vurarak cık sesi çıkardım.
"Her şeyini seviyorum. Seni seviyorum."
"Güzelim benim." Burnumun ucuna bir öpücük bıraktı.
"Kaya Han." Başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Öpsene beni." Bakışları dudaklarıma kaydığında yutkundu. Alt dudağını ısırdı.
"Beni büyülüyorsun." Gülümsedim. Bir elim yüzüne çıktığında bir anda kaşları çatılmıştı. Ellerimi tuttu. "Ne oldu bileklerine? İpler mi kesti?" Başımı salladım.
"İpler kesti."
"Canın yanıyor mu?"
"Fazla değil."
"Yanıyor yani," dedi ve bileklerimi okşadı. Bakışları bileklerimden gözlerime kaydı. Ardından yavaşça dudaklarıma baktı. Yüzüme doğru yaklaşarak dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Dudakları oldukça yavaş hareketlerle hareket ediyordu. İncitmekten korkuyormuş gibiydi. Biraz önce yaşadıklarımızın bu davranışında payı büyüktü. Büyük kapı açıldığında dudaklarımız ayrılmıştı. Başımı çevirip gelen kişiye baktım. Abim buradaydı. Hızlı adımlarla bana doğru yürüdüğünde ayağa kalkmaya çalıştım ancak abim buna müsaade vermeden dizlerinin üzerine çökerek bana sıkıca sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kül Kedisi
Teen Fiction"Ayakkabını düşürdün, Kül Kedisi." Koşmayı bırakıp arkamı döndüm ve elindeki topuklu ayakkabıya baktım. Bu benimdi. Balo gecesi işlediğim cinayetten kaçarken düşürmüştüm. Ben Mine Sever. İlk defa falso vermiştim ve bunu hiç yapmamam gereken birine y...