Gözlerimi araladığında Kaya yanımda mışıl mışıl uyuyordu. Saat kaçtı bilmiyorum ama fazla erken de gözükmüyordu. Bakışlarım odaya kaydı. Burası benim odam değildi. Kaya'nın odası da değildi. Nereye gelmiştik ki biz? Bakışlarım Kaya'ya kaydı. Daha uyuyacak gibi gözüküyordu. Yavaşça kolları arasından çıkarak odadan çıktım. Eve baktım uzun uzun. Odanın hemen karşısında kapısı kapalı bir oda vardı. Kapıyı açtığımda banyo olduğunu gördüm. Banyonun yan tarafındaki oda da kapalıydı ve orada ise Tuğçe uyuyordu. O da derin bir uykuda gibi gözüküyordu. Bizim odanın yanındaki odayı açtığımda ise Evren içerideydi. Biz topluca ülke falan mı değiştirmiştik? Neresiydi burası? Solda büyük bir misafir odası vardı. Misafir odasının karşısında ise mutfak vardı. Misafir odasının diğer kapısı ise bahçeye açılıyordu. Büyük ve yemyeşil bir bahçesi vardı evin.
Bahçede bir hamak, camdan bir masa, sağ tarafta ise renkli renkli büyük minderler. Bahçenin diğer tarafına doğru yürüdüğümde ise bahçe mobilyalarını görmüştüm. İki tane tekli koltuk ve bir tane çift kişilik koltuk vardı. Ortasında ise hasırdan, orta kısmı cam bir masa.
"Meleğim," duyduğum sesle beraber başımı çevirdim. Kaya bana doğru yaklaşarak yanağıma bir öpücük bıraktı. "Günaydın."
"Günaydın sevgilim. Neresi burası?"
"Dağ evi. Biz gelecektik sadece ama, Tuğçe biz de gelelim deyince, kıramadım."
"İyi yapmışsın," dedim üzerindeki kısa kollu beyaz tişörtün göğüs kısmına dokunarak. "Yalnız kalıp ne yapacağız zaten. Eğleniriz."
"Aslında yalnız kalıp da yapılacak çok güzel bir şey biliyorum ben ama, neyse."
"Yaramaz çocuk, aklından sil o düşünceleri sabah sabah."
"Neden? Bunun sabahı gecesi mi var?"
"Kayaaa!"
"Tamam tamam," dedi gülerek. O anda aklıma başka bir şey geldiğinde gözlerimi kocaman açarak baktım gözlerine.
"Sen dün gece ben uyurken bana ne dedin?"
"Ne demişim?"
"Bir şey dedin, hatırlıyorum ben. Ne dedin?"
"İyi geceler dedim."
"Hayır o değil, başka?"
"Seni seviyorum dedim?"
"O da değil. Ya sen biliyorsun ne dediğini. Uyanıkken bir daha söyle işte."
"Ne dedim ki? Hiç hatırlamıyorum ben," dedi elini ensesine atarak. Gözlerimi kıstım.
"Söylemeyeceksin değil mi?" Dilini bir defa damağına vurarak cık sesi çıkardı. "İnatçı."
"Bu bahçe, sabah sabah senin kadar güzel başka bir şey daha görmemiştir," dedi ve elimi tutarak beni kendi etrafımda döndürdü. Üzerimde siyah, askılı ve mini bir gecelik vardı. Gülümsedim.
"Peki bu bahçe daha önce iki arkadaşın öpülmesine şahit oldu mu?" Bir elini belime koyarak beni kendine doğru çekti. Dilini bir kez damağıma vurarak cık sesi çıkardı.
"Ama şimdi olacak," dediğinde dudaklarınızı birleştirmişti. Biraz yaramazlıktan zarar gelmezdi bence. Öpücüğüne karşılık vermediğimde kaşları çatılmıştı. "Karşılık vermezsen," dedi dudakları dudaklarımı üzerinde hareket ederek. Asla uzaklaşmamıştı.
"Vermezsem?" dedim aynı şekilde.
"Seni burada akşama kadar öperim."
"Benim de istediğim bu ya zaten." Bu sefer daha sert öpmeye başladı dudaklarımı. Alt dudağımı dişleri arasına alarak hafifçe ısırdı. Boğazımdan kaçan inlemeyle beraber hızla karşılık vermeye başladım. Sırtımı duvara yasladığında nefes nefese dudaklarımızı ayırdım. "İçeride Tuğçe ve Evren var. Görebilirler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kül Kedisi
Teen Fiction"Ayakkabını düşürdün, Kül Kedisi." Koşmayı bırakıp arkamı döndüm ve elindeki topuklu ayakkabıya baktım. Bu benimdi. Balo gecesi işlediğim cinayetten kaçarken düşürmüştüm. Ben Mine Sever. İlk defa falso vermiştim ve bunu hiç yapmamam gereken birine y...