Uçakta yanımda oturan Irmak'ın ayağını sallaması bir türlü durmayınca elimi dizine koydum. "Biraz sakin olur musun?"
"Olamam. Bu tatil ya bir kaosa dönüşürse? Biliyorsun son gidişim çok da eğlenceli değildi."
Arkada sırsıyla oturan Ekrem amca, babam ve Arif amca üçlüsüne baktım. Gergin görünüyorlardı. "Ama gelmeyi kabul ettiler bu iyiye işaret. Değil mi?" diye sordum Irmak'ın yanında oturan Fatih'e.
Dudak büzdü. "Dedemin tüfeğini sakladığımız sürece sıkıntı yok." Ona gözlerimi belerttiğim sırada Irmak yeniden fısıldadı. "Hangisini?"
Nasıl, bir tane değil miydi? Kaç taneydi?
Önüme dönmeden hemen önce arkada, Sevilay teyze ve Canan teyzenin arasında kalmış Fırat abiye baktım. Gözleri kapalıydı. Ya yüksek gerilimden bayılmıştı ya da yok gibi davranıyordu.
Uçak yere indiğinde çıkışta bizi iki araba karşıladı. Bunlar Mustafa dedenin yakınlarıydı. Yayla yoluna doğru yola çıktığımızda Fatih ile ayrı arabalardaydık. Ona mesaj attım.
Seray: Çok heyecanlıyım.
Fatih: Ne için?
Seray: Öncelikle çocukluğunda ki evi göreceğim için sonrasında aynı evde kalacağımız için.
Fatih: Bende seni bu evde göreceğim için heyecanlıyım. Sen iyice aileye girdin ha!
Seray: Rahatsız ettiysem çıkayım.
Fatih: Sakın ha! Beni yalnız bırakamazsın.
Yol Karadeniz türküleriyle akıp gitti. Sonunda ahşap büyük bir evin önünde durduk. Bahçesi de kocamandı ve odundan derme çatma bir bahçe kapısı vardı. Fırat abi yakınıma gelince aramızda imalı bir bakışma geçti. Bu daha önceki gizli gelişimize benzemiyordu.
Bildiğime göre de Alkazan'lar da buraya ilk kez geliyordu. "Buyurun buyurun" diye tahta bahçe kapısını açtı açtı Zarife babaanne. Tam girecekken bir silahın ateşlenmesiyle korkuyla bağırdık. Fırat abi Irmak'ı arkasına alırken, babam beni kendine çekti. "Korkmayın korkmayın." dedi Mustafa dede. Bu sırada elindeki silahı indirirken sırıtan bir genç bize doğru yaklaştı.
"Urgancı'lar gelmiş ha! Hoşgelmişler."
"Ne korkutuyorsun misafirleri Tahir?!" diye çıkıştı Mustafa dede. "Ne korkutması da? Karşılayım dedim sizi."
Fatih gülerken bana doğru söylendi. "Sakin ol. Burada deli çok."
"Hoşgeldiniz Hoşgeldiniz." diye millete sırayla sarılan bir kız aniden çıkmıştı ortaya. Bizlerle yaşıt olmalıydı. Kahve saçları bir örük halinde uzanıyordu. Bana sıra gelince omuzlarımdan tutup kendi çekti. "Korkutun mi korkak civcuv?" dedi daha cevap veremeden Fırat abiye geçti. Sarıldı "Hoşgeldin" ve sonra bir daha sarıldı "Hoşgeldin" kollarındaki kasları sıkıp şaşırdı. "Hoşgeldin"
En son Irmak dayanamayarak kızı kollarından tutup kendine çekti. "Hoş bulduk Hanife hoş bulduk!"
"He hoşgeldin Irmak." sonra Fatih'i gördü ve çekingence gülümsedi. "Aha Fatih de gelmiş." Sonra bir anda ona sarıldı. "Hoş geldin Fatih" Fatih sarılmayı zorla bitirirken yanıtladı. "Hoş bulduk Hanife, hepimiz kırk kere hoş bulduk zaten bi sal da." Onunda şivesi yine kaymıştı.
"Hanife bizim komşumuz. Ben onu çok severim." dedi Zarife babaanne Hanife'ye gülümserken. Irmak ise araya girdi. "İnanın çok sever." 'Çok' kelimesine bastırarak.
Hanife buna alınmayıp "E ben size yardım edeyim." diyerek büyük valizlerden birini tuttu. Fatih "Dur o çok ağır." diyemeden Hanife valizi bahçeden taşımaya başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK ÇIKMAZI
General FictionYıllar geçti ama biricik annemizin yeri bir türlü dolmak bilmedi. Acımızı da yanımıza alıp bambaşka bir şehire geldik. Peki yıllar sonra her şeyin başladığı yere dönmeye karar verirsek: KEMER Mahallesine.. Kardeşliğin, dostluğun, ailenin, en önemli...