AKŞAM YEMEKLERİ

56 8 0
                                    

Seray'dan:

Yeni güne horoz sesleriyle uyandık ve oldukça keyifli bir kahvaltı olmuştu. Irmak bile dün geceye rağmen gülümsedi.

Kahvaltının ardından Mustafa dede ve Zarife babaanne hariç herkes kendini dışarıya attı. Fakat hep bir arada değildik gençler olarak biz ayrılmıştık. Akşama kadar gezip tozduk. İnsanlarla tanıştık. Fatih'in şive yapmasını ve bazen samimi bazen mesafeli tavırlarını izledim. Her bulduğum fırsatta da ona sarıldım ve onu öptüm. Akşama doğru eve döndük. Bahçe kapısından girerken bahçede kahve içen babamları gördük.

"Oraya bayıldım ya! Manzarası harikaydı." dedim Irmak'a.

"Gençler, dedim kesin unuttunuz düğünü." dedi Sevilay teyze evden çıkarken. "Yok anne. Kızlar hızlı hazırlanmaya söz verince biraz daha dolaştık." diye açıkladı Fatih.

"E hadi o zaman geçin hazırlanın." Biz hızlı adımlarla yanından geçecekken beni durdurdu Sevilay teyze. "Seray, bak burada sinek çoktur, beyaz kızsın sen. Yediler mi seni, sprey sıksaydık."

"Yok Sevilay teyze, ısırmadı hiç." dedim. Saçlarımı okşadı. "Oy ben yerim şimdi seni, kuzum benim. İyi tamam koşun hazırlanın." Göz ucuyla Fatih'e baktığımda yüzünde aynı memnun ifadeyi görerek girdim eve. "Annem seni şimdiden almış sanki oğluna?"

"Deme öyle Irmak."

"Ne diyeyim kızım? Baksana çok seviyor seni. Güzel bir şey bu."

Kısa sohbetimizin ardından hazırlanmaya başladık. Kaybedecek vaktimiz yoktu. Mustafa dede geç kalmamızı istemiyordu. Ben açılışta giyindiğim ve Fatih'in çok sevdiği mavi, fırfırlı elbisemi giyindim. Bu kez saçlarımı alttan bir at kuyruğu yaptım. Irmak ise, Fırat abinin doğum gününde giyindiği kırmızı elbiseyi giyindi. Bu kez yüksek topuklularla kombinleyince elbisenin havası değişmişti.

Boynuna taktığı kolyesi dikkatimi çekti. Fırat abinin ona aldığını bildiğimiz kupa kızı kolyesiydi. En son Hikmet'ten öğrendiği gerçekle kırılıp elinde kalmıştı. "Kolyen?" dediğimde bana doğru döndü. "Evet yaptırdım sonunda. Çok seviyorum bunu."  Daha sonra tokalarını bulup bana döndü. "Saçımın şu önlerini altta sabitlesene. Arkadakiler dalgalı kalsın."

"Düğününe gittiğimiz insanlar tam olarak ne kadar yakın akrabanız?"

"Akrabamız değil. Biz çok yakında sayılmayız ama dedemin çok sevdiği bir ahbabının kızı." Saçını bitirdiğimde o da tamamen hazırdı.

Bahçeye indiğimizde zor yürüdüğümü gören babam kolunu uzattı. Topuklarım toprağa batıyordu. Hep birlikte yola düştüğümüzde, arabaya gerek olmadığını zaten yakın olduğunu belirttiler.

Alana vardığımızda bir açık hava düğünü olduğunu gördüm. Karadeniz havası şarkılar türküler çalmaya başlanmıştı. Mustafa dede bizi bir kaç akrabaya dosta tanıttı. Masamıza geçtiğimizde ne eksik derken, Hanife tepemizde bitti. Yeniden hoş geldiniz merasimi başlamıştı.

Az sonra silahlar atılırken, gelin damadın birazdan aramızda olacağı haberi verildi. Yanımda oturan Fatih'e yaklaşıp fısıldadım. "Böyle silah atıp durmaları şart mı?"

"Bilmem sen söyle?" diye muzip bir cevap verdiğinde anlamayarak yüzüne baktım. "Ateş ediyorsun ya yine. Ondan soruyorum."

Sözleriyle gülümsedim, hatta eminim arka dişlerimi görmüştür. "Fatih..." dedim nazlı nazlı sonunu uzatarak. "Benim sevdiğim elbiseni giyinmişsin." dediğinde ise ona biraz daha yanaştım. "Sen seviyorsun diye giyindim."

Bana cevap vermedi ama gerekte yoktu bakışları her şeyi anlatıyordu. Öyle güzel öyle derin bakıyordu ki. Ki... ne oldu da karardı o bakışlar, donuklaştı ve aniden ayaklandı. Arkamda birine bakıyordu. Onunla birlikte Irmak da ayaklandı. Fatih masamızın önüne gelen bir adamla burun burunaydı. Ama adamın bütün ilgisi Irmak'taydı. Bunun üzerine Fırat abi de ayaklandı. Sonunda adam dikkatini Fatih'e verdi. "Görüşmeyeli, nasılsın Fatih Urgancı?"

AŞK ÇIKMAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin