Bölüm¹⁰

20.3K 686 42
                                    


Zaman sanki, zehir yutmuş bir hasta gibiydi. Bana göre ne yelkovan hareket ediyordu ne de akrep.

Saat, 05:58 idi.

Tam yedi saattir ameliyattaydı. Ama yedi saat değil yedi asır gibiydi. Kaç defa içeri girmek istemiştim ama sürekli Reşat hocanın görevlendirildiği hemşire tarafından reddedilmiştim. Reşat Hoca, Başhekimimiz Oktay Hoca ve Serap içerideydi. Bir kaç hemşire de onları asiste etmek için ordaydı. Hepsinede güveniyordum. Ama güvensizliğim Yusuf'aydı.

Ya yaşamak istemezse?

Melek anne tansiyonunun, ilaçlarını almadığı için fazlasıyla yükselmesiyle birlikte baygınlık geçirmişti. Bir sakinleştirici iğne yapmıştık uyuması için, koridorun sonundaki odada istirahat ediyordu.

Oğuz ve Akın gelmişti. Geldiklerinde elleri, yüzleri kan içindeydi. Burdaki lavaboda yıkamışlardı ellerini ve yüzünü. Yusuf'un dökülen kanını yerde bırakmamışlardı, anlatmasalarda her halinden belliydi.

Ben kollarımı göğsümde bağlamış aynı sandalyede oturmaya devam ederken Akın ve Oğuz tam karşımdaydı. Ameliyathanenin kapısı açıldığında Reşat hocayı görmemle ayağa fırladım. Akın ve Oğuz'da kalktığında Reşat hoca elindeki eldivenleri çıkartırken önümüzde durdu.

"Hocam?" dedim umutla. Yüzünde yorgun ama buruk bir gülümseme oluştu. "Ameliyat gayet başarılı geçti."

Gözlerimi kapatıp sesli bir nefes verdim...

"İki kurşunuda içeriden çıkarttık. Vücudu çok bitkin düşmüş durumda, gece yarısına kadar bekleyeceğiz. Gece yarısında uyandıracağız, o zaman ise vücudunda kalıcı bir hasar var mı yok mu göreceğiz..."

"Hayati tehlikesi yok değil mi?"

"Yok, rahatlayabilirsiniz."

"Aslan kardeşim benim!" dedi Oğuz gülüp Akın'a sarılarak.

"Çok teşekkür ederim hocam, kalkıp o kadar yol geldiniz. Her şey için çok sağolun."

"Görevimiz kızım bu, hele ki ülkemiz için böyle önem taşıyan askerlerimizse konu dünyanın öbür ucundan kalkıp gelirim."

Gülümsediğimde üstlerini değiştirmek için tekrardan ameliyathaneye girdi. Akın ve Oğuz'a bakıp, "Ben Melek anneye haber vereyim." dedim ve koridorun sonuna doğru ilerledim. Odaya girdiğimde uyandığını ve ayakkabılarını giymeye çalıştığını gördüm.

"Anne," dedim önünde durarak. "Uyumuşum ben, oğlumun yanında olamadım. Niye uyuttunuz beni?!"

"Sakinleşmen gerekiyordu, tansiyonun çok yükseldi anne..."

"Yusuf... Çıktı mı ameliyattan?"

"Çıktı, durumu gayet iyi. Hayati tehlikeyi atlattı. Geceye kadar bekleyeceğiz ondan sonra uyandıracaklar."

Omuzları yorgunlukla çöktü. "Allah'ım sana binlerce kere şükürler olsun, evladımı bağışladın bana..."

"Sen biraz daha dinlen anne, ben gelip uyandıracağım seni. Elimizden şimdi beklemekten başka bir şey gelmez, kendini yorma ayakta..."

"Uzanacağım ama uyanığım bir şey olursa gel haber et mutlaka."

"Tamam. Akın burda Oğuz burda merak etme... Yanındayız Yusuf'un."

Tekrardan uzandığında ben üstünü yarıya kadar örttüm ve koltuğun üstündeki hırkasının cebinden evin anahtarını aldım. Mesaim başlayacaktı, randevu ile gelen hastalara bakmak zorundaydım ve bu gece acilde nöbetçiydim gidip üstümü değiştirmem gerekiyordu. Hem Melek anneye doğru düzgün bir şeyler getirirdim hem de Yusuf'un o evde kalan son bir kaç parça kıyafetlerinden bir şeyler getirirdim...

Görücü UsulüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin