Adana

81 14 2
                                    

    Üstünde Hatay yazan tabelayı görmüştüm. Üzerinde bir çizik vardı, bu tabela Hatay' dan çıktığımız anlamına geliyordu. Tabelanın yanından geçerken içime sanki bir meteor düşmüş, parçalamıştı kalbimi... Kalbimin parçalarını toplamaya gücüm yememişti. O kadar çoklardı ki. Çok güçsüz düşmüştüm, elimi kaldıracak hâlim bile yoktu.

   Yollara bakmak istemiyordum. Her yer enkazdı. Bir zamanlar hoş bir tebessümle izlediğim caddeleri şimdi büyük bir acıyla izliyordum. Gözlerim bu manzarayı gördükçe istemsiz bile olsa yaşarıyordu. Hatay'dan ayrılmamız, yaşamımın ikiye ayrılmasına neden olmuştu:

-Birinci yaşam

-İkinci yaşam

  İkinci yaşam desem yalan olur muydu? Galiba olurdu. Çünkü ben yaşamıyor sadece nefes alıyordum. Hiçbir şeye gücüm yetmiyordu. Umutlarım, ümitlerim kaybolmuştu. Açlıktan ve susuzluktan bitkin bir hâle gelmiştim. Zaten zayıf bir kızdım ve bu durumda birkaç kilo verdiğime emindim.

   Arabamızın tekerleğini değiştirmek için Adana'ya uğrayacaktık. Adana da hayat devam ediyordu. Evler yıkılmamıştı, sadece birkaç ev yıkılmış ve hasarlıydı. Evlerin ışıkları yanıyordu. İnsanlar hâlâ evlerine güvenli bir şekilde geçebiliyordu. Ben olsam geçemezdim herhâlde... Çünkü artçılar devam ediyordu, ev yıkılır diye korkardım.

  Tekerlekçiyi bulmamız zor olmuştu, hava kararmıştı. Zor da olsa tekerlekçiye gelmiştik. Arabadan indim ve yine deprem oluyormuş gibi hissetmeye başladım. Ablama deprem olup olmadığını sorduğumda deprem olmadığını söylemişti. Tekerlekçi büyük bir yerdi, her tarafa tekerlek dizmişlerdi. İçeride olan küçük bir kulübeye geçmiştik.

  Hava çok soğuktu, üşüyordum. Kulübe biraz daha sıcaktı. İçeride sarı saçlı, kahverengi gözlü bir bayan oturuyordu. Karşıda deprem haberlerini gösteren televizyonu izliyordu. Bende televizyona bakmıştım. Kahramanmaraş'ta ki enkaz çalışmalarını gösteriyordu. Bilinen ölen kişi sayısı ise binden fazlaydı.

  Haberler, enkaz altından çıkan küçük bir kız ve babasını göstermişti. Kız ortalama olarak dört, beş yaşlarındaydı. Kız babasına acıyla, "Baba, evimize ne zaman gideceğiz? Evimiz nerede?" demişti. İçim sızlamıştı.

  Babasının gözlerindeki hüznün izlerini görebiliyordum. Babası cevap verememişti. Kız tekrardan sorunca, " Evimiz artık yok." demişti. Sonra televizyon  başka bir habere geçmişti. Bu sefer Hatay' ı gösteriyordu. Enkazdan çıkan küçük kız, ambulansın sedyesine binmişti.

  Çalışanlara bağırarak, "Beni okuluma götürün!" diyordu. Çalışanlar okulların kapatıldığını söylemişti.

Bu sefer de,"Beni babam ile annemin yanına götürün!" diyordu. Annesi ile babası ise enkaz altında kalarak can vermişti. Onun yerinde olmak asla istemezdim. Mucize gibiydi, annesi ile babası ölmüş ama kendi yaşıyordu... Çalışanlar:

-"Tamam" demişti, yalancı bir sesle. Ardından sarı saçlı bayan anneme:

-"Siz nereden geliyorsunuz?" diye sormuştu. Annem ise:

- "Hatay, Antakya 'dan" demişti. Aralarında ufak bir konuşma geçmişti. Bayan:

-"Eviniz yıkıldı mı?" diye sormuştu. Annem o anı tekrardan hatırlayarak acı bir sesle:

-"Hayır. Ama ağır hasarlı. Sizinki?" diye sordu. Bayan tuhaf bir tebessümle:

-" Birkaç kat çöktü. Kardeşim de kalıyorum." demişti. Acaba buranın çalışanı mıydı? Sanırım öyleydi. Bayan ablam ve bana doğru bakarak:

-"Kızlar sizin mi?" diye sormuştu. Bu sorudan usanmıştım. Bizi gören çoğu yabancı aynı soruyu soruyordu. Annem:

-"Evet" demişti. Bir süre sessizlik olmuştu. Sadece televizyonun sesi duyuluyordu. Televizyona bakmak başımın ağırmasına neden olmuştu. Normalde böyle olmazdı. Adana da elektrik vardı, Hatay da yoktu. Bunun nedeni büyük ihtimalle Hatay' ın depremi daha fazla hissetmesi ve evlerin daha çok yıkılmasıydı...

  Tekerlekçi abi bize Adana dürüm ısmarlayacağını söylemişti. Biz " Yok, teşekkürler. " demiştik. Ama abi ısrarla bize Adana dürüm ısmarlamıştı. Aradan geçen on veya on beş dakika sonra dürümler gelmişti. Benim diş tellerim vardı. 07.Şubat.2023' te kontrole gidecektim. Deprem dolayısıyla gidemedim ve şu anda tellerimden biri  çıkmış canımı daha da yakıyordu. Bu yüzden dürümümü yiyememiştim. Aç kalmıştım. Abi bize: " İşimiz bitti gelebilirsiniz!" dedi ve kulübeden çıktık. Arabanın kış lastikleri takılmıştı. Uzun yolculuğumuza hazır görünüyordu. Abiye dürümler için teşekkür ettik. Ardından  arabaya binip oradan ayrıldık.

   Uykum gelmişti fakat uyuyamıyordum. Çok sıkışmıştık, ve depremden korkuyordum. Ankara' ya bugün yetişemeyeceğimiz açıkça ortadaydı. Babam konumu açtı ve  aradan geçen birkaç saat veya dakikadan sonrada Adana' dan ayrıldık.

ASRIN FELAKETİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin